Ye’is(ümitsizlik) kapısı

Ye’is(ümitsizlik) kapısı:

Bediüzzaman, “Ye’is, aczden gelir. Ye’is, mâni-i herkemâldir.”[1] der. Ayrıca  “Ye’is en dehşetli bir hastalıktır. Ümmetlerin, milletlerin “seretan(kanser)” denilen en dehşetli bir hastalığıdır. Ve kemâlâta mâni ve “Ben kulumun zannı üzereyim yani kulum Beni nasıl tanırsa, ona öyle muamele ederim”[2] hakikatine muhaliftir; korkak, aşağı ve âcizlerin şe’nidir, bahaneleridir. Şehamet-i İslâmiyenin şe’ni değildir.”[3]

İşte, gayretimiz şevke binip hayat mücadelesi için imtihan meydanına çıktığı vakit, en evvel şiddetli düşman olan ye’is olan ümitsizlik hastalığı rast gelir. İnsanın mânevî kuvvetini kırar. Biz ümitsizlik düşmanına karşı Allah’ın “Ümidinizi kesmeyin.” emrine sarılmalıyız. Çünkü ye’sin düşmanı el-emeldir. Yani kuvvetli ümit beslemektir. “De ki: Ey günahta aşırı giderek nefislerine zulmetmiş olan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Muhakkak ki Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.”[4]

Hutbe-i Şamiye’de Ye’is ile ilgili Bediüzzaman şu izahatları yapar: “Yeis en dehşetli bir hastalıktır ki, âlem-i İslâmın kalbine girmiş. İşte o ye’istir ki bizi öldürmüş gibi, garpta bir-iki milyonluk küçük bir devlet, şarkta yirmi milyon Müslümanları kendine hizmetkâr ve vatanlarını müstemleke hükmüne getirmiş. Hem o ye’istir ki, yüksek ahlâkımızı öldürmüş, menfaat-i umûmîyeyi bırakıp menfaat-ı şahsiyeye nazarımızı hasrettirmiş. Hem o ye’istir ki, kuvve-i mânevîyemizi kırmış. Az bir kuvvetle, imandan gelen kuvve-i mânevîye ile şarktan garba kadar istilâ ettiği halde, o kuvve-i mânevîye-i harika meyusiyetle kırıldığı için, zâlim ecnebîler dört yüz seneden beri üç yüz milyon Müslümanı kendilerine esir etmiş. Hatta bu ye’isle, başkasının lâkaytlığını ve füturunu kendi tembelliğine özür zannedip neme lâzım der, “Herkes benim gibi berbattır” diye şehamet-i imaniyeyi terk edip hizmet-i İslâmiyeyi yapmıyor. Madem bu derece bu hastalık bize bu zulmü etmiş, bizi öldürüyor. Biz de o kàtilimizden kısasımızı alıp öldüreceğiz. “Rahmet-i İlâhiyeden ümidinizi kesmeyiniz.”[5]kılıcıyla o ye’isin başını parçalayacağız.”[6]

Bediüzzaman Lemâat eserinde İslâmiyet için yes’e düşen birisine şu tavsiyelerde bulunur: “Bir zâtı gördüm ki yeis ile mübtelâ, bedbinlikle(karamsarlıkta) hasta idi. Dedi: Ulemâ azaldı, kemmiyet keyfiyeti. Korkarız dinimiz sönecek de bir zaman.

Dedim: Nasıl kâinat söndürülmezse, îmân-ı İslâmî de sönemez. Öyle de, zeminin yüzünde çakılmış mismarlar(çiviler) hükmünde her an. Olan Îslâmî şeâir, dinî minârât(Cami minâreleri), İlâhî maâbid(ibadethane), şer’î maâlim(dini nişanlar, eserler) itfa olmazsa(sönmezse), Îslâmiyet parlayacak an be-an!..Her bir mâbed bir muallim olmuş tab’ıyla tabayie(mizaç ve kabiliyetlere) ders verir. Her maâlim(dinî nişanlar, eserler) dahi birer üstad olmuştur; onun lisan-ı hali eder telkin-i dinî; hatâsız, hem bînisyan(unutmadan). Herbir şeâir bir hoca-i dânâdır(bilgin, mahir muallim), ruh-u Îslâmı daim enzâra(nazarlara) ders veriyor. Mürur-u a’sâr(asırların geçmesi) ile sebeb-i istimrar-ı zaman(zamanın sürekliliği sebebiyle). Güya tecessüm etmiş envar-ı İslâmiyet, şeâiri içinde. Güya tasallüb etmiş(sertleşmiş) zülâl-i İslâmiyet(İslâmiyet’in saf, temiz suyu), maâbidi(maabetleri) içinde. Birer sütun-u îmân. Güya tecessüd etmiş ahkâm-ı İslâmiyet, maâlimi(dini nişanlar, eserler) içinde. Güya tahaccür etmiş(taşlaşmış) erkân-ı İslâmiyet, avalimi(âlemleri) içinde. Birer sütun-u elmas. Onunla murtabıttır(bağlıdır) zemin ile âsumân.”[7]

Ezcümle: Yaşasın sıdk! Ölsün ye’is! Muhabbet devam etsin! Şûrâ kuvvet bulsun![8]

Abdülbâkî Çimiç

[email protected]


[1] Eski Said Dönemi Eserleri(Münazarat), s.214

[2]Buharî, Tevhid: 15, 35; Müslim, Tevbe: 1, Zikr: 2, 19;

[3] Eski Said Dönemi Eserleri(Hutbe-i Şamiye), s.343

[4]ZümerSûresi, 39:53

[5]ZümerSûresi, 39:53

[6] Eski Said Dönemi Eserleri(Hutbe-i Şamiye), s.343

[7] ESDE(Lemeat), s.716

[8]Age, s.356

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir