Konuyu dahâ iyi anlayabilmek için öncelikle bir noktayı nazarlara sunmak gerekiyor. Bedîüzzamân Hazretleri ” Bazı âyât(ayetler) ve ehâdis(hadîsler) vardır ki, mutlakadır(kayıtsız, şartsız); külliye (bütüne, umûma ait) telâkki edilmiş(anlaşılmış). Hem öyleler vardır ki, münteşire-i muvakkatedir (geçici olarak, belli bir zaman için ortaya çıkan, meydana gelendir); daime (her vakit, sürekli, her zaman) zannedilmiş. Hem mukayyed (kayıtlı, sınırlı, husûsi) var; âmm(herkese ait, umûma şamil) hesap edilmiş.[1]” Diyerek çok önemli bir noktanın îzâhını yapmıştır.
Yazımıza katkı yapacağına inandığımız Kur’ân’ın “ehl-i kitap” ile ilgili ayetlerini alarak başlayalım.
“Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; ma’rûf (iyi ve İslam’a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah’a îmân edersiniz Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu İçlerinden îmân edenler vardır [2]” “Onların hepsi bir değildir Kitap Ehli’nden bir topluluk vardır ki, gece vaktinde ayakta durup Allah’ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar [3]” “Şüphesiz, Kitap Ehlinden, Allah’a; size indirilene ve kendilerine indirilene -Allah’a derin saygı gösterenler olarak- inananlar vardır Onlar Allah’ın ayetlerine karşılık olarak az bir değeri satın almazlar İşte bunların Rableri Katında ecirleri vardır Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir [4]” “Onlara okunduğu zaman: “Biz ona inandık, gerçekten o, Rabbimiz’den olan bir haktır, şüphesiz biz bundan önce de Müslümanlar idik” derler [5]”
İşârâtü’l-İ’câz’dan önemli bir yer ekleyerek devam edebiliriz.” Ey ehl-i kitap! İslâmiyeti kabûl etmekte size bir meşakkat yoktur; size ağır gelmesin. Zira, size bütün bütün dininizi terk etmenizi emretmiyor. Ancak, i’tikâdatınızı ikmâl ve yanınızda bulunan esâsat-ı diniye üzerine binâ’ ediniz diye teklifte bulunuyor. Zirâ’ Kur’ân, bütün kütüb-ü sâlifenin güzelliklerini ve eski şeriatlerinin kavâid-i esâsiyelerini cem etmiş olduğundan usûlde muaddil ve mükemmildir. Yani, tâdil ve tekmil edicidir. Yalnız, zaman ve mekânın tagayyür etmesi(değişmesi) te’sîriyle tahavvül ve tebeddüle ma’rûz olan fürûât kısmında müessistir. Bunda aklî ve mantıkî olmayan bir cihet yoktur.[6]
“Yahûdi ve Nasara(Hıristiyan) ile muhabbetten Kur’ân’da nehiy(yasak) vardır. “Yahûdileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin.[7]” Bununla beraber nasıl dost olunuz dersiniz? Sorusunu soranlara Bedîüzzamân Hazretleri şöyle cevap vermiştir:
Evvelâ: Delil kat’iyyü’l-metîn(ibârenin kesin, şüphesiz oluşu) olduğu gibi, kat’iyyü’d-delâlet(bir ibârenin, ifâde ettiği mânâya ve hükme işaretin kesin olması, delilin kesinliği) olmak gerektir. Hâlbuki te’vîl(yorum) ve ihtimâlin (olabilirliğin) mecâli (gücü, imkânı) vardır. Zirâ, nehy-i Kur’ânî (Kur’ân’ın yasakları) âmm(herkese ait, umûmî ) değildir, mutlaktır (kayıtsız, şartsızdır). Mutlak (kayıtsız ve şartsız oluş) ise, takyid olunabilir(kayıt altına alınabilir). Zaman bir büyük müfessirdir; kaydını izhar etse(açıklasa, gösterse), i’tirâz olunmaz. Hem de hüküm müştak (düşkün, istek) üzerine olsa, me’haz-ı iştikakı(iştirak, katılma noktası), illet-i hüküm(hükmün sebebi, nedeni) gösterir. Demek bu nehiy, Yahûdi ve Nasara ile Yahûdiyet ve Nasraniyet olan ayinleri(dinî merâsim, dinî adet, örf, gelenek, usûlleri) hasebiyledir (özelliğiyledir).
Hem de bir adam zâtı için sevilmez. Belki muhabbet, sıfat veya san’atı içindir. Öyleyse herbir Müslümanın herbir sıfatı Müslüman olması lâzım olmadığı gibi, herbir kâfirin dahi bütün sıfat ve san’atları kâfir olmak lâzım gelmez. Binaenaleyh, Müslüman olan bir sıfatı veya bir san’atı, istihsan etmekle(beğenmek, güzel bulmakla) iktibâs etmek(alıntı yapmak) neden câiz olmasın? Ehl-i kitaptan bir haremin(eşin, hanımın) olsa elbette seveceksin!
Saniyen: Zaman-ı Saadette bir inkılâb-ı azîm-i dinî(büyük dinî değişiklikler) vücuda geldi. Bütün ezhânı(zihinleri) nokta-i dine(din noktasına) çevirdiğinden, bütün muhabbet ve adaveti (düşmanlığı) o noktada toplayıp muhabbet ve adavet ederlerdi. Onun için, gayr-ı müslimlere olan muhabbetten nifak(münâfıklık) kokusu geliyordu. Lâkin, şimdi âlemdeki bir inkılâb-ı acîb-i medenî ve dünyevîdir(şaşırtıcı bir medeniyet ve dünya değişimidir). Bütün ezhânı (zihinleri) zapt ve bütün ukûlü(akılları) meşgul eden nokta-i medeniyet, terakki(ilerleme) ve dünyadır. Zaten onların ekserisi, dinlerine o kadar mukayyed (kayıtlı ve bağlı) değildirler. Binaenaleyh, onlarla dost olmamız, medeniyet ve terakkilerini istihsan (beğenmek) ile iktibas etmektir(alıntı yapmaktır, ilmen istifâde etmektir). Ve her saadet-i dünyeviyenin esâsı olan âsâyişi muhâfazadır. İşte bu dostluk, kat’iyen nehy-i Kur’ânîde dâhil değildir.[8]”
Demek ki Ku’ân ayetlerini ve hadîsleri tefsîr ederken ve yorumlarken çok dikkat etmek gerekiyor; hem ehliyetli hem de selâhiyetli olmak i’cab ediyor. Bir nev’i müçtehid ve müceddid olmak gerekiyor. Bizler ise böyle konularda ayetlerin sadece meali ile değil o konuda ehliyetli müceddid ve müçtehdilere mürâcaat etmekle mükellefiz. Yoksa mes’uliyetli bir yükün altına girerek hata yapma riski ile karşı karşıya kalabiliriz. Bundan da Allah’a sığınırız. Bizler dahâ çok mesâimizi Risâle-i Nûr külliyatına sarf etmiş durumdayız. Çünkü bu tür mevzûların tefsîri ve açıklamaları bu eserlerde asrın idrâkine ve anlayışına uygun olarak hem izâh hem de ispat edilmiştir biliyor ve inanıyoruz.
“Nasraniyet(Hıristiyanlık), ya intifâ(sönecek) ya ıstıfâ bulacak(safîleşecek,tasafî edecek). İslâm’a karşı teslim olup terk-i silâh edecek. Mükerreren(tekrâren) yırtıldı, purutluğa (protestanlığa) tâ geldi, purutlukta görmedi ona salâh verecek. Perde yine yırtıldı, mutlak dalâle(sapıklığa, dalalete) düştü. Bir kısmı lâkin, Bâzı yakınlaştı Tevhide; onda felâh görecek. Hâzırlanır şimdiden yırtılmaya başlıyor. Sönmezse safvet bulup İslâma mal olacak. Bu bir sırr-ı azîmdir, ona remz-u işâret; Fahr-i Rusül demiştir: “İsa, Şer’im ile amel edip ümmetimden olacak.[9]”
Nasraniyet (Hıristiyanlık) tekrar yırtıldı ve arayışa geçti. Ancak bu sefer de mutlak doğru yoldan çıkıp, azıp sapık yola yöneldi. Materyalist ve felsefî akımlarla boğulmaya doğru gitmeye başladı.
Hıristiyanlık ya sönecek, son bulacak; ya da safîleşecek, arınacak ve temizlenecektir.
İslâm’a karşı teslim olup, savunma ve muharref olan cihetini, savunmakta olduğu silahlarını ve yollarını terk edecektir. Hıristiyanlık defalarca ve tekrar tekrar yırtıldı ve tasaffîye doğru adımlar attı. Protestanlık mezhebine geldi. Bu ileri bir adımdı. Prutlukta da göremedi kendini kurtuluşa erdirecek bir hakîkat. Protestanlıkta da hakîkati bulamadı ve kalbi, vicdanı nûra ulaşamadı ve onları Protestanlık da mutmâin etmedi. Salah vermedi.
Bu yırtılma ve arayış neticesinde İsevîlerin bir kısmı hakkâniyete ulaştı ve tevhide yaklaştı, Allah’ı birlemeye başladı, teslis akidesini sorgulamaya yöneldi ve Tevhide ulaştı. Hakîkî felahın Tevhitte olacağını gördü ve tevhide sarıldı. İşte Avrupa ve Amerika’nın zekâ tarlalarını yetiştirdi. Halen de yetiştirmeye devam ediyor.
Şimdi ise İsevîlik tekrar yırtılmaya hazırlanıyor. Eğer sönmezse ve son bulmazsa, saffet bulup yani arınıp, hurafattan temizlenip İslâm’a mal olacaktır. Bunun emâreleri elhamdülillah görülmeye başladı.
İşte bu azîm sırdır ki Efendimiz(asm) ona işaret etmiş ve “İsa, Şer’im ile amel edip ümmetimden olacak.”demiştir. Bu sır inşâallah Efendimiz(asm)i’n müjdesi çerçevesinde tahakkuk edecektir. Ümîtvârız. Çünkü Hz. İsa (as) İncil’de kendisinden sonra bir peygamber geleceğini fehmetmiş ve Allah’ın O’na olan muhabbetini de görmüş ki Muhammed(asm)’e ümmet olmayı çok arzulamış ve çok duâ etmiş. Ancak O’na yetişememiş. Yüce Allah da Hz. İsa(as)’nın bu duâsını kabûl etmiş ve âhirzamânda O’nu tekrar nüzûl ile Efendimiz(asm)’e ümmet yapmıştır.
Müslümanların Kitap Ehli’ne Daveti
De ki: “Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim ” Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: “Şahid olun, biz gerçekten Müslümanlarız [10]”
KURAN’DA EHL-İ KİTABA KARŞI DAVRANIŞ
De ki: “Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim ” Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: “Şahid olun, biz gerçekten müslümanlarız [11]”
Bugün size temiz olan şeyler helal kılındı (Kendilerine) Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir Mü’minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı ) Kim îmânı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır O ahirette hüsrana uğrayanlardandır [12]
Şüphesiz, Kitap Ehlinden, Allah’a; size indirilene ve kendilerine indirilene -Allah’a derin saygı gösterenler olarak- inananlar vardır Onlar Allah’ın ayetlerine karşılık olarak az bir değeri satın almazlar İşte bunların Rableri katında ecirleri vardır Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir [13]
Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir [14]
Onlardan, îmân edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: “hıristiyanlarız” diyenleri bulursun Bu, onlardan (birtakım) papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniyledir [15]
İçlerinde zulmedenleri hariç olmak üzere, Kitap Ehliyle en güzel olan bir tarzın dışında mücadele etmeyin Ve deyin ki: “Bize ve size indirilene îmân ettik; bizim ilahımız da, sizin ilahınız da birdir ve biz O’na teslim olmuşuz [16]”
Kitap Ehli’nden bir topluluk vardır ki, gece vaktinde ayakta durup Allah’ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar Bunlar, Allah’a ve ahiret gününe îmân eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar İşte bunlar salih olanlardandır Onlar hayırdan her ne yaparlarsa, elbette ondan yoksun bırakılmazlar Allah, muttakileri bilendir [17]
Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz Çünkü Allah, adalet yapanları sever [18]“(http://www.mumsema.com/misafir-sorulari/179827-kitap-ehli-ile-ilgili-ayetler.html)[19]
Bâkî ÇİMİÇ
——————–
[1] Sünûhât,2007 Baskı,s:68-69
[2] Al-i İmran Suresi, 110
[3] Al-i İmran Suresi, 113
[4] Al-i İmran Suresi, 199
[5] Kasas Suresi, 53
[6] İşârâtü’l-İ’câz
[7] Mâide Sûresi, 51
[8] Münâzarât,2007 Basım, s:170,171,172,173
[9] Lemaât
[10] Al-i İmran Suresi, 64
[11] Al-i İmran Suresi, 64
[12] Maide Suresi, 5
[13] Al-i İmran Suresi, 199
[14] Nahl Suresi, 125
[15] Maide Suresi, 82
[16] Ankebut Suresi, 46
[17] Al-i İmran Suresi, 113-115
[18] Mümtehine Suresi, 8
[19] http://www.mumsema.com/misafir-sorulari/179827-kitap-ehli-ile-ilgili-ayetler.html