Risâle-i Nûrları sadeleştirme mes’elesi çok ciddi bir planlama ile gündeme getirilmiş önemli bir hâdisedir. Nûr Talebelerinin kendi te’lîfi gibi kabûl ettikleri bu eserleri sadeleştirme fiili ile ilişilmesi halinde elbetteki çok ciddî münâkaşa olacağını birileri hesaplamış olmalılar. Bu noktadan çok müteyakkız olunmalıdır. İlmî deliller ile ve aldanan ehl-i imân ise onlara mes’elenin ciddiyetini izâh etmek gibi önemli bir vazîfeyi derûhte etmemiz gerekiyor. Sanırım menhûs eller bu mes’eleden daha şiddetli ihtilaflar umarak bu işe girişmiş olmalılar. Çünkü Risâle-i Nûr dâvâsını meslek ittihâz edenler, kesinlikle izin verilmeyen bu işe sessiz kalamazlar ve bunu o kirli eller de hesaplamışlar olmalı. O halde çok dikkat ederek devam edilmeli. Kesinlikle susulmamalı ki ehl-i imân aldanmasın ve bu mes’eleye taraftar olmasın.
Bazen ehl-i imân arasındaki uhuvvete zarar gelir endişesi ile susulması ve konuşulmaması gerektiğini düşünenler olabiliyor. Bizler Risâle-i Nûr’un Kur’ân hesabına hukûkunu korumak ve şahs-ı mânevînin Risâle-i Nûrlara sadâkatinin şecaatini göstermek için o tuzağı kuranlara karşı hakkı muhâfaza etme ve hakkın hatırını bütün hatırlardan üstün tutma adına söylemeli ve uyarıya devam etmeliyiz. Çünkü susmak yapılan zulme ortak olmak gibidir. Hem burada bir cemaat küllî olarak tenkîd edilmiyor, sadece bu fiili işleyen ve o fiilin arkasında olanlar hedef alınarak konuşuluyor. Hak ve hukûk düşünülüyorsa önce Üstâd’ın hakkı ve Risâle-i Nûrların hukûku korunsun. Bu fiile, fiilen, iltihaken ve kalben taraf olunmaması için ciddi olarak urarılar yapılıyor ve de yapılmaya da devam edilecektir.
Burada önemli bir Kur’ânî kıssayı yazıya eklemek istiyorum.
İsrâiloğulları’na Cumartesi günü kutsal bir gün olarak bildirilmiş ve bugünde balık tutmamaları emredilmiştir. Bu hâdise Allah’ın (cc) çok hikmetleri saklı olan bir imtihânıdır. İmtihân devam ederken dahâ da şiddetlenir. Yasak gün olan Cumartesi günlerinde Cenâb-ı Hak deniz kenarına çok sayıda balık gönderir. Diğer günlerde ise balıklar yok olur. Cumartesi günleri geldiğinde balıklar çoğalır, diğer günlerde ise kaybolurlar. Rabbimiz ince ince imtihânlardan geçirir kullarını. Çünkü dünya imtihân yeridir. Elmas rûhlularla kömür rûhluların tefrik edilmesi için bu gereklidir. Bu durum karşısında İsrâiloğulları‘ndan bir grup düşünüp taşınır ve kendilerince bir çözüm bulmak için hile-i şer’iye yolunu seçerler. Bu yol şöyledir: Cumartesi günleri denize balık avlarını atarlar, ancak avlara takılan balıkları aynı gün değil, Pazar günü denizden alırlar. Böylece nefsî ve şeytânî bir hile ile kendilerini aldatırlar. Bu hâdise karşısında diğer mü’minler ise hemen uyarı ve îkaza başlarlar. “Bu gün yasak gündür, niçin balık tutuyorsunuz? Yoksa sizlere emre itâatsizlikten dolayı büyük bir azap gelecek” diye uyarılarına devam ederler.
Hile yapan grup ise çoktan bahâneyi bulmuş ve biz yasak gün olan Cumartesi balık tutmuyoruz, baksanıza diğer günlerde balıkları denizden çıkarıyoruz diye karşılık verirler. Tabiî ki bu durum bir aldanma ve helâkete giden yolun başlangıcı olmuştur.
Olay böylece sürüp giderken uyarı vazîfesini yapması gereken ehl-i îmân insanlar da ikiye ayrılmıştır. Bir kısmı uyarıya devam etmiş, diğer kısım ise uyarıya devam edenlere kızmaya ve onları uyarmaya başlarlar. “Niçin bunları uyarıyorsunuz? Bunlar zaten sapıttılar. Daha doğru yola gelmezler” diye uyarıcı grubun kuvve-i mânevîlerini kırmaya çalışırlar. Uyarıcı tâife sonuna kadar uyarılarından vaz geçmezken, diğer inanan grup uyarıcıları uyarmaktan vazgeçmezler. Böylece emri dinlemeyen gruba beklenen musîbet ve felâket gelir. Rivâyetlere göre balık tutanlarla, tutanları uyaran grubu uyaran inananlar helâk olur; ancak uyarıya sonuna kadar devam eden grubu Allah muhâfaza etmiş ve gelen musîbetten onları korumuştur. Hakîkaten çok ibretlik bir hadisedir bu yaşananlar.
Bâkî ÇİMİÇ