“Bütün kuvvetinizi ihlâsta ve hakta bilmelisiniz.” (Lem’alar, 2005, s.393) cümlesi Risâle-i Nûr eserlerinin binlerce hakîkatinden sadece bir tanesidir. Risâle-i Nûr eserlerinin cümlelerini ve kelime dizilişini çok dikkatli okumak durumunda olduğumuzu bu cümle ile daha iyi anlıyoruz. Üstâd Hazretleri, bütün kuvvetinizi maddede, parada, makâmda, sayıda, fazla muvaffakiyette bilmelisiniz demiyor. “Bütün kuvvetinizi ihlâsta ve hakta bilmelisiniz.” diyor. Halbuki bu zamanın ehl-i dini kuvvetini dahâ fazla parada, sayıda, bir takım makâmlara ta’lib olmakta arayabiliyor ve bunları elde etmek için çok mukaddesatından tavizler vermek durumunda kalıyor.
Çok acı ve hazîn durumları yaşayanları görüyoruz. Hâlbuki bizler Risâle-i Nûr satırları arasında bütün kuvvetimizin ihlâsta ve hakta olduğunu buluyoruz. Bu kuvvetin, kâinatta hiçbir şeye fedâ edilmeyecek kadar kıymetli ve makbûl olduğunu biliyor ve öyle inanıyoruz.
Bu kuvvetin sırrını Üstâd Hazretleri daha da orijinal bir şekilde izah ediyor.
Üç elifin sırrı. Bu sır şöyle inkişaf ediyor. Doğal sayıların iki değeri vardır. Biri sayı değeri ve diğeri basamak değeridir. Sayı değeri, sayıların sadece rakamsal değerlerini ihtiva eder.111 doğal sayısının sayı değeri 1,1,1 şeklinde gösterilir ve her basamaktaki rakam kendi sayı değeri kadar bir değeri ifade eder. Bu durum üç elifin alt alta toplanıp üç kıymet almasıdır. Ancak basamak değeri ise her basamağın değerini taşır ve yüklenir.
Bu yüklenmede büyük sırlar vardır. Çünkü ilk 1, birler basamağının değerini yüklenir. Hem sayı değeri, hem de basamak değeri eşittir. Ancak kedisine soldan bir 1 daha eklenirse yeni 1, belki yine 1 değerindedir. Yalnız önceki 1’i onluk grubuna taşıyarak ilk 1’e 10 kuvvetinde bir değer ve kuvvet katmış olur. Yeni bir 1 daha eklendiğinde ilk 1 yüzlük değerine, ikinci 1, onluk değerine çıkmış olur. En son eklenen 1 belki sayı ve basamak değerleri olarak yine biri ifade eder. Ancak öyle bir vazife yapar ki kendinden önceki birlerin on ve yüz değerlerine kavuşmasına vesile olur. Böylece yeni oluşan 111 (yüz on bir) değer ve kuvvetini hep birlikte paylaşırlar.
Her yeni eklenen 1 Hak davadaki kuvvetimize ihlâsla kuvvet vermiş olur. Böylece hak davamıza katılan yeni 1’lerin kıymet ve ehemmiyetinin sırrı biraz daha anlaşılmış olur. Bizler şahsen ehemmiyetsiz ve zayıf olduğumuz halde omuz omuza yaptığımız hizmetler Şahs-ı maneviyi oluşturduğu için çok makbul ve bereketli olduğu kanaatindeyim. Böylece yeni kuvvete de şahsen kimsenin sahip çıkamayacağı da ortaya çıkmış oluyor. Üstad hazretleri de bunu şöyle ifade ediyor:
“İşte ey Risâle-i Nûr şakirtleri ve Kur’anın hizmetkârları! Sizler ve bizler öyle bir insan-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı manevînin âzalarıyız.. ve hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz.. Ve sahil-i selâmet olan Dâr-üs Selâm’a ümmet-i Muhammediyeyi (A.S.M.) çıkaran bir sefine-i Rabbaniyede çalışan hademeleriz. Elbette dört ferdden bin yüz on bir kuvvet-i maneviyeyi temin eden sırr-ı ihlâsı kazanmak ile tesanüt ve ittihad-ı hakikîye muhtacız ve mecburuz. Evet, üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz on bir kıymet alır. Dört kerre dört ayrı ayrı olsa, on altı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksat ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dört bin dört yüz kırk dört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi..
Hakikî sırr-ı ihlas ile, on altı fedakâr kardeşlerin kıymet ve kuvvet-i maneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok vukuat-ı tarihiye şahadet ediyor. Bu sırrın sırrı şudur ki: Hakikî, samimî bir ittifakta her bir ferd, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir. Güya on hakikî müttehit adamın her biri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda manevî kıymeti ve kuvvetleri vardır.” (Lem’alar, 392-393)
Bâkî ÇİMİÇ