Tenkid Kapısı

Tenkid kapısı:

Bediüzzaman tenkidi müsbet ve menfi olarak ikiye ayırır. “Tenkidi nasıl görüyorsun? Hususan umûr-u diniyede.” sualine; “Tenkidin sâiki, ya nefretin teşeffisidir, veya şefkatin tatminidir.”[1] Der. “Evvelâ, umur-i uhreviyede haset ve müzahemet ve münakaşa olmadığından, bu cemiyetlerden hangisi münakaşaya, rekabete kalkışsa, ibadette riya ve nifak etmiş gibidir.”[2]

İnsanı menfî tenkide sevk eden birinci muharrik cihet; nefretin rahatlaması ve öç alma duygusunun tatmin edilmesi yatar. Müsbet tenkidin altında ise insanın şefkat duygusunun ve acıma hissinin olduğu anlaşılıyor. “Evet, mü’min, kardeşini sever ve sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütûfla ıslahına çalışır.”[3] hakikati de insanı müsbet tenkide sevk eden muharrik hakikattir. Pekâlâ, bir kusur varsa ne yapılmalı? O zaman münasib bir şekilde gücendirmeden ikaz edilmeli, lütûfla ıslahına çalışılmalı ve duâ edilmelidir. Bediüzzaman “Bizler, kusurumuzu görene ve bize bildirene—fakat hakikat olmak şartıyla—minnettar oluyoruz, “Allah razı olsun” deriz. Boynumuzda bir akrep bulunsa, ısırmadan atılsa, nasıl memnun oluruz; kusurumuzu—fakat garaz ve inat olmamak şartıyla ve bid’alara ve dalâlete yardım etmemek kaydıyla—kabul edip minnettar oluyoruz.”[4] tespitlerini aktarır.

”Sâik-i tenkit, aşk-ı hak ve arzu-yu tenzih-i hakikat olmalı. Selef-i Salihînin tenkitleri gibi…”[5] Bizi müsbet tenkide sevk eden muharrik duygunun aşk-ı hak yani hak ve hakikate duyulan şiddetli muhabbet, hakikati kusurdan tenzih etme ve uzak tutma arzusu yatar. Bu tenkidin ise ehl-i sünnet ve cemâatin ilk rehberleri ve sâlih insanları olan Selef-i Salihînin tenkitleri gibi olması gerekiyor. Çünkü Selef-i Salihîn sadece aşk-ı hak ve arzu-yu tenzih-i hakikat noktasında tenkid yapmışlar ve bu tenkitleri Allah için olmuş, mü’min kardeşlerine şefkatten ileri gelmiştir.

Ehemmiyetli bir mektupta bu hakikat şöyle ifade edilmiş: “Yirmibirinci Lem’a-yı İhlas’ta isbat ve tafsil edildiği gibi; Nur şakirdleri birbirlerini tenkid etmemek ve itiraz etmemek, kusuru varsa da lütufkâr bir tarzda hatıra getirmek ve mümkün olduğu kadar birbirine tam tesanüd ve ittifak ve kusura bakmamak.. değil evhamla, şübhelerle ittiham etmek, belki gözü ile de kabahatını görse ve kendine karşı da adavetini bulsa, yine onun aleyhine itiraz etmemek, yalnız bir nev’ meşveretle birbirini kusurdan muhafazaya çalışmak gerektir. Yoksa perde altında fırsat bekleyen münafıklar ve siyasî dinsizler ve bid’akâr cereyanlar az bir gevşeklik mabeyninizde bulsa, parmaklarını sokabilirler. Sizin tesanüdünüzü kırıp, ehemmiyetli zarar verebilirler. Çünkü en büyük kuvvetimiz tesanüd ve sebat ve sadakattır.”[6]

Sakın, Sakın!

“Sakın birbirinize tenkid kapısını açmayınız. Tenkid edilecek şeyler, kardeşlerinizden hariç dairelerde çok var.”[7]“Sakın, sakın birbirinizin kusuruna bakmayın. Hiddet yerinde hürmet ediniz, itiraz yerinde yardım ediniz.”[8] “Sakın, sakın münakaşa etmeyiniz; casus kulaklar istifade ederler. Haklı olsa, haksız olsa bu halimizde münakaşa eden haksızdır. Bir dirhem hakkı varsa, münakaşa ile bin dirhem bizlere zararı dokunabilir.”[9] ”Hem birbirinizi tenkid etmeyiniz. Demeyiniz ki: “Sen böyle yapmasaydın, böyle olmayacaktı.”[10] Öyleyse menfi tenkid, su-i zan, gıybet ve iftiradan kardeşlerimizin hukukunu muhafaza etmeliyiz, çünkü kemalâtın katili, tenkit, iftira, su-i zan ve gıybettir. Bizim vazifemi,; tam tesanüd ve kardeşlerimizi tenkid etmemek, kuvve-i mâneviyelerini kırmamak ve hiçbir vecihle rekabet etmemek ve kusuru varsa örtmektir.

Abdülbâkî Çimiç

[email protected]


[1] Dîvânü’ş-Şâfiî, s.91

[2] Eski Said Dönemi Eserleri(Makalat), s.74

[3] Mektubat, s.444                                      

[4] Emirdağ Lahikası-I, s.100

[5] Eski Said Dönemi Eserleri (Tuluât), s.581

[6] Emirdağ Lahikası-II Mektupları

[7] Barla Lahikası, s.209

[8] Şualar, s.518

[9] Age, s.508

[10] Lem’alar, s.642

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir