Tenkid Hastalığı

Tenkid, ölçüsüz ve menfî eleştiridir. Münekkid de tenkidkâr olandır. Nedir bu tenkid ki insanları hop oturtup hop kaldırıyor. Tenkid kolay kolay hazmedilemiyor. Kimsenin hoşuna da gitmiyor. Tenkid edilmekten çoğu insan hoşlanmıyor. Çünkü tenkid insanları hırpalıyor. İnsanın kimyasını bozuyor. Tenkid karşısında insanlar bütün savunma mekanizmaları ile harekete geçebiliyor. Bazı insanları küstüren ve kendi alemine hapseden de insafsız tenkitler gözüküyor.

Tenkid eden müsbet hareket de edemiyor. Hele bazı mizaçlar tenkidler karşısında dişlerini gıcırdatarak dudaklarını ısırıyor. Fırsatını bulanlar da kalemi ve çenesi ile mukabele-i bilmisil kaidesi gereğince tenkitçilerin kendince hakkından geliyor. Veriyor ve veriştiriyor. Bazen de Lem’a-yı İhlâsda buluna bir cümleye hemen atıfta bulunuluyor. ”Bu hizmet-i Kur’âniyede bulunan kardeşlerinizi tenkit etmemek ve onların üstünde faziletfuruşluk nev’inden gıpta damarını tahrik etmemektir.” Buradan “Beni tenkid edemezsiniz bakınız burada ne yazıyor?” Savunması devam ederken ancak “Ben tenkid etmeye devam edebilirim” hastalığı da devam edebiliyor. Yani ben tenkid edebilirim ancak beni tenkid edemezsiniz. Yoksa…!” Bu hallerle de karşılaşmıyor değiliz çoğu zaman. İşte nefsin halleri ve hileleri devam ediyor böylece.

Nefis bu tür mukabelelerden elbette çok zevk alıyor olmalı. Hele ki şeytanın keyfine diyecek yoktur bu gibi menfî tenkid durumlarında. İnsan tenkidden daha ziyade övülmekten hoşlanıyor. Alkışlanmak ve pohpohlanmak nefs-i insânın en matlub arzusu olarak görülüyor. Tenkidin adı bile sevimsiz geliyor insan nefsi için.

Niçin bu kadar sevimsizdir tenkid acaba? Yoksa nefis tenkid karşısında noksanlığını mı görüyor? Feveranı bu yüzden midir? Bilemiyoruz. Herkes kendi âleminde bunun muhakemesini yapabilir.

Asrın Sahibi ve son müceddidi olan Bediüzzaman elbette ki her konuda çıkış yolu gösterirken bu konuda da Risale-i Nur külliyatında gerekli izahları yapmış ve uyarılarda bulunmuştur. O’na kulak vermek ve O’nun reçetesi ile tenkid meselesine bakmanın en isabetli bakış açısı olacağı kanaatindeyim. Öncelikle Bediüzzman’ın tenkid konusunda talebelerine uyarıları ile karşılaşıyoruz Risale-i Nurlarda. İşte birkaç numune; ”Sakın, sakın birbirinizin kusuruna bakmayın. Hiddet yerinde hürmet ediniz, itiraz yerinde yardım ediniz. (On Üçüncü Şua, 2006,s:518)”

Öncelikle birbirimizin kusuruna bakmayacağız. Kusur arayan değil kusura bakmayan olacağız. Çünkü “İnsan kusurdan, nisyandan hâli değil.” der Bediüzzaman.

Hiddet yerinde hürmet edeceğiz. Belki karşılaştığımız davranış ve fiil hiddeti gerektiriyor olabilir. Ancak yine de hiddet etmeyip yönümüzü ve niyetimizi hürmete ve hizmete çevireceğiz. Maharet burada başlıyor. Zaman hiddeti değil hürmeti zaruri kılıyor. Bizler de hürmette ileride olmakta yarışacağız.

İtiraz yerinde yardım edeceğiz. Öyle diyor Nur Üstadımız. Belki de itiraz edecek öyle haklı yönlerimiz ve gerekçelerimiz var ki! Yine de itiraz etmeyeceğiz. Bu durumda haklı da olsa kusur arayan, hiddet eden ve itiraz eden Üstadın yanında haksız duruma düşüyor. İşte bunun delil; “Sakın, sakın münakaşa etmeyiniz; casus kulaklar istifade ederler. Haklı olsa, haksız olsa bu halimizde münakaşa eden haksızdır. Bir dirhem hakkı varsa, münakaşa ile bin dirhem bizlere zararı dokunabilir.( On Üçüncü Şua,2006,s:508)”Anladığım hakikatler bunlar bu cümlelerden.

Bediüzzman’dan uyarılar devam ediyor.” Hem birbirinizi tenkid etmeyiniz. Demeyiniz ki: “Sen böyle yapmasaydın, böyle olmayacaktı.”(Yirmi Sekizinci Lem’a-2005, s.642)”

Öncelikle birbirimizi tenkid etmeyecekmişiz. Yani menfi tarzda ve insafsızca eleştirmeyeceğiz. Niçin eleştirmeyeceğiz acaba? Çünkü bu asır helâket ve felâket asrı, fitne ve fesâd asrı. Hem “Bunun için bin üç yüz sene zarfında emr-i Peygamberî ile bütün ümmet o fitneden istiâze etmiş.(Şualar,2006,s:913)” Bu nedenle de bu asırdaki cereyan-ı nemrûdâneler ehl-i imanın arasındaki en küçük tenkidi ve eleştiriyi dahi kendi lehlerinde istimal edecekler ve bununla darbeler vuracaklar. Buna işareten Bediüzzaman Uhuvvet Risalesi’nde şöyle demektedir. “Ehâdis-i şerifede gelmiş ki: “Âhirzamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek eşhâs-ı müdhişe-i muzırraları, İslâmın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek, az bir kuvvetle nev-i beşeri hercümerc eder ve koca âlem-i İslâmı esaret altına alır.( el-Hâkim, el-Müstedrek, 4:529-530;)” İşte bu sebepledir ki Bediüzzaman en küçük menfî tenkid ve eleştiriyi dahi kabul etmemiş ve özelde talebelerini genelde de ehl-i İslâmı tenkid hastalığından kaçınmaya ve azami olarak dikkat etmeye davet etmiştir.

Bediüzzaman insanın kusurdan hali olamayacağını ve hatalı olabileceğini söylüyor. Bu manada tarihlere ve zamanlara hatta kıyamete kadar ışık tutabilecek çok önemli prensipler sunuyor.” Halbuki eşyada kusursuz ve her ciheti hayırlı şeyler, meşrepler, meslekler az bulunur. Alâküllihal bazı kusurlar ve sûiistimâlât olacak. Çünkü ehil olmayanlar bir işe girseler, elbette sûiistimal ederler. Fakat Cenâb-ı Hak, âhirette muhasebe-i a’mâl düsturuyla, adalet-i Rabbâniyesini, hasenat ve seyyiâtın muvazenesiyle gösteriyor. Yani, hasenat râcih ve ağır gelse mükâfatlandırır, kabul eder; seyyiat râcih gelse cezalandırır, reddeder. Hasenat ve seyyiâtın muvazenesi kemiyete bakmaz, keyfiyete bakar. Bazı olur, birtek hasene bin seyyiâta tereccuh eder, affettirir. Madem adalet-i İlâhiye böyle hükmeder ve hakikat dahi bunu hak görür. (Mektubat,2005,s:753)” Öyleyse bizlere de düşen bu ölçülerle hareket etmek ve muamele yapmak. Bundan ilerisi zarar ve hata olacaktır.

Asrın Sahibi uyarılarına devam ediyor. Çok önemli ve bir o kadar da dikkat edeceğimiz hakikatleri sunuyor nazarlarımıza. Zamanın tahlilini yapıyor ve bütün dikkatleri oraya yöneltiyor. Ve şöyle diyor.” “Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis daima kötülüğe sevk eder.” (Yûsuf Sûresi, 12:53.) âyet-i kerimesinin sırrıyla nefs-i emmareme itimad edemem. Nefis kusursuz olmaz. Fakat şimdi bu zamanda ejderhalar, ifritler hükmünde dinsizlik komitelerinin hücumları ve tahribatları zamanında, müdafaamda, bende görünen o sinek kanadı kadar kusurları görmek, o hücum edenlere bir yardım hükmüne geçmektir.( Emirdağ Lâhikası,2006,s:732)”.

Şimdi bu zamanda hücum ve tahribatı yapanlar ejderhalar ve ifritler hükmünde olan dinsizlik komiteleridir. Böyle bir zamanda birbirimizde görünen hakikatte sinek kanadı kadar kusurları büyütmek ve tenkid etmek o hücum eden ejderhalara ve ifritlere yardım hükmüne geçecek ve bizleri de mes’ul edecektir. Bu mes’uliyete bile bile ortak olmamak için azami derecede dikkat etmek zarureti ile karşı karşıyayız. Bu imtihanı kazanmak için Bediüzzman’a kulak vermek ve onun uyarıları ile tahrip edici tenkidlerden kaçınmak zorundayız. Bu manada yine Bediüzzaman’ın uayarılarına kulak verelim ve yazımızı onun Kur’andan aldığı edviye-i Kur’âniye reçetesini istimal ederek bitirelim.

Sakın! Dikkat ediniz, ihtilâf-ı meşrebinizden ve zayıf damarlarınızdan ve derd-i maişet zaruretinizden ehl-i dalâlet istifade edip, birbirinizi tenkit ettirmeye meydan vermeyiniz. Meşveret-i şer’iyeyle reylerinizi teşettütten muhafaza ediniz. İhlâs Risalesinin düsturlarını her vakit göz önünüzde bulundurunuz. Yoksa, az bir ihtilâf bu vakitte Risale-i Nur’a büyük bir zarar verebilir. Hattâ sizden saklamam, işte şimdi Feyzi de, Emin de biliyorlar ki, mabeyninizde gayet ehemmiyetsiz bir tenkit, bize burada zarar veriyor gibi, size, hiç bilmediğim halde, bu noktaya dair iki mektup yazdım ve ruhen çok endişe ediyordum. “Acaba yeni bir taarruz mu var?” diye muzdarip idim.

İnsan kusursuz olmaz ve rakipsiz de olmaz. Risale-i Nur’un kahraman şakirtleri her müşkilâta galebe ettikleri gibi; inşaâllah bu ehemmiyetli ve dehşetli mevsimde yine galebe ederler. Safvet ve ihlâslarını bozmayacaklar ve hizmetlerine fütur getirmeyecekler. (Kastamonıu Lâhikası,2006,s:340)

Abdülbâkî ÇİMİÇ

[email protected]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir