Temellük; sahiplenme, mülk edinme, bir şeyi kendine mâl etmedir. Haddini aşarak, kendine ait olmayan şeyleri kendine mal eden kişi temellük etmiş olur. Temellük, hakkı olmayan bir şeyi kendi nefsine isnad eder. Hâlbuki bir kimse bir başkasının ilmini ve keşfiyatını temellük edemez. Eğer etse, onun aleyhine ikâme-i dâvâ etmek, bütün memleketlerde cârî olan bir kānundur. İnsan, meziyet ve kemâlâtlarını ikrâr edip, fakat temellük etmeyerek, Mün’im-i Hakikînin eser-i in’âmı olarak göstermelidir. Doğrusu da budur. Çünkü “Bir fikre göre lamba nuru güneşten almış fakat temellük etmiş.”[1] Ay nurunu güneşten alır, ancak ben de güneş gibi ışık veriyorum ve menbayım deyip onu temellük edemez. Enâniyetin vücûdu ise, haksız temellüktür. Öyle ise ey nefis! Bu bâtıl temellük davâsından vazgeç. “Çünkü o temellük davâsı, insanı pek elîm elemlere maruz bırakır.”[2]
“Eğer birşeye temellük etmeye niyetin varsa, meydana çık, kendini tecrübe et, bak ne söylüyorlar.”[3] “Binaenaleyh, ey bu küçük hüceyrelerden mürekkep ve ene ile tâbir edilen hüceyre-i kübrâ! O kulübeciğin küçüklüğüyle beraber, dolu olduğu hârika îcâdlarını gör, îmâna gel! Ve “Yâ İlâhî! Yâ Rabbî! Yâ Hâlıkî! Yâ Musavvirî! Yâ Mâlikî ve yâ Men Lehü’l-Mülkü ve’l-Hamd! Senin mülkün ve emânetin ve vedîan olan şu kulübecikte misafirim, mâlik değilim” de; o bâtıl temellük davâsından vazgeç. Çünkü o temellük davâsı, insanı pek elîm elemlere maruz bırakır.”[4] Hem insanın vücûdu ve cesedi bile onun değildir. Çünkü kendisinin eser-i san’atı değildir. “O vücûdu yolda bulmuş, lakîta olarak temellük de etmiş değildir. Kıymeti olmayan şeylerden olduğu için, yere atılmış da insan almış değildir. Ancak, o vücûd, hâvi olduğu garîb san’at, acîb nakışların şehâdetiyle, bir Sâni-i Hakîmin dest-i kudretinden çıkmış kıymettar bir hâne olup, insan o hânede emâneten oturur. O vücûtta yapılan binlerce tasarrufattan, ancak bir tane insana aittir.”[5] “Demek kendime malikim diye zu’meden kimse, helâk olmuş ve temellük davâsına saplanan da hetk ve rezil olmuştur.”[6] “İşte madem öyledir, sakın davâ-yı temellük ile vücûduna zulmetme. Hem onu haktan ve hak sahibi olan Cenab-ı Hak’tan kat’edip de, bütün bütün kıymetten düşürerek hakkını nakzetme.”[7] Evet ey ene! Senin mülkün olmayan ve olmayacak olan bir şeye niçin temellük davâ edersin? Bu bâtıl davâdan vazgeç. Çünkü temellük tevehhümü seni pek elîm elemlere yuvarlandırır.”[8]
Risâle-i Nur’un her cümlesinde bir sikke, bir mühür var; onu taklit ile temellük etmek yani onu kendi fikri gibi sahiplenmek mümkün değildir. “Elbette kanâatiniz gelmiş ki, bu fakir kardeşiniz ene ile meydana çıkmamış. Sizi enesine hâdim yapmıyor. Belki enesiz bir hâdim-i Kur’ânî olarak kendini size göstermiş. Ve kendini beğenmemeyi ve enesine taraftar olmamayı meslek ittihâz etmiş. Bununla berâber, kat’î delillerle size ispat etmiştir ki, meydan-ı istifâdeye vaz’ edilen eserler mîrî malıdır, yani Kur’ân-ı Hakîmin tereşşuhâtıdır. Hiç kimse enesiyle onlara temellük edemez.”[9] Bedîüzzamân “Ben, benlik ve enâniyet nâmına Risâle-i Nurları temellük edemem” diyorsa onu kimse tekeline alamaz. Çünkü onlar mîrî malıdır, Kur’ân-ı Hakîmin tereşşuhâtıdır.
Abdülbâkî Çimiç
[1] ESDE(Lemeat), (2013), s.757
[2] Mesnevi-i Nuriye, s.110
[3] Age, s.31
[4] Age, s.110
[5] Age, s.105
[6] Mesnevi-i Nuriye Tercümesi, A.Badıllı, 2022 Basım, s.357
[7] Age., s. 558.
[8] Age., s. 125
[9] Mektubat, s.772