“Kur’ân, kâinatta tefekküre emir verdiği gibi, fevâidi tezkâr(hatıra getirme) ve nimetleri tadat eden(sayan) âyâtın fevâsıl(fasılalar) ve hatimelerinde galiben akla havale ve vicdanla müşaverete sevk etmek için,” ‘Bilmiyorlar mı?’[1] ‘Hiç düşünmüyorlar mı?’[2] ‘Hiç düşünmez misiniz?’[3] ‘Bundan ibret alın.[4]” gibi o bürhan-ı inayeti ezhanda(zihinlerde) tespit ediyor.”[5] Ayrıca “Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın ”Tâ düşününüz.”[6] “Tâ düşünsünler.”[7] “Onlar kendi üzerlerindeki ilâhî san’at mu’cizelerini hiç düşünmezler mi? Gökleri ve yeri ve her ikisi arasındakileri Allah yaratmıştır.”[8] “Düşünen bir topluluk için ayetler, deliller vardır.”[9] gibi ayetlerle emrettiği tefekkür mesleğine teşvik ettiği ve “Bir müddet tefekkür, bir senelik nafile ibadetten daha hayırlıdır.”[10] hadis-i şerifi ile beyan edilir.”[11]
Risâle-i Nur mesleğinin dört esasından birisi de tefekkürdür. Tefekkür; mânâ-i harfî olarak derin düşünmektir. Eşyada tecelli eden esmaya Allah namına bakmaktır. Mevcudat pencerelerinden Allah’ın isim ve sıfatlarına nazar etmektir. Aynı zamanda tefekkür kıymettâr bir ibadettir. Derinlemesine, inceden inceye düşünme ve fikretmektir. “Zikir kalb ile, tefekkür ise akıl ile yapılır.” Bazen de “zikr-i lisanî ve tefekkür-ü kalbî” insanda hükmeder. İnsanın tecellî-i kemâlât-ı ruhîsi; muhabbet, marifet ve tefekkür ile beraber, füyûzât-ı kalbî, lem’a-i hakîkat ve emel-i saadetledir. Tefekkürün en makbulü nur-u îmân ile yapılanıdır. Çünkü “nûr-u îmân ile tefekkür edenin nûr-u îmânı inkişaf eder, kuvvet bulur.”[12]
Risale-i Nur’da tefekkür, âfâkî ve enfüsî olmak üzere iki esas üzerinde izah edilir. Bunlardan birincisinde icmal, ikincisinde tafsil esas tutulmuştur. Âfâkî tefekkür ve malûmatlar, Bedîüzzamân Hazretleri’nin tâbirince hariçten ve uzaklardan alınan bilgilerdir. İnsanı vehimlerden, vesveselerden ve şüphelerden muhâfaza edemiyor. İnsanın en önemli vazîfesi olan kalb dairesindeki ebedî hayatı kazandıracak ubûdiyet ve duâdan geri tutuyor. İnsan mâhiyeti itibârıyla her bir hâdise ile alâkalıdır. Çünkü insanın rûhuna dercedilen kuvvet ve duygulara fıtraten bir had ve bir nihayet tayin edilmemiştir. Ancak “insandaki bu kuvvetlere şeriatça bir had ve bir nihayet tayin edilmiş.”[13] tir. Böylece insan irâde-i cüz’iyesi ile teklif ile mükellef kılınmıştır.
İnsan âfâkî malûmatlar ile hereket eder ise, bu malûmatlar ve malayâniyat onun hayatına hâkim olur. Mâhiyetindeki istidadlarını inkişaf ettiremez. Öyleyse Bedîüzzamân Hazretleri’nin “âfakî, haricî, umûmî ahvâlâta teemmül[14] ettiğin vakit, sathî, icmâlî düşün, tafsilâta geçme”[15] ikazına dikkat edilmelidir. Böylece “Hem de âfakî tefekkür, dipsiz denize benziyor, sahili yoktur. İçine dalma, boğulursun”[16] ihtârı bize çok önemli bir hakîkatı gösteriyor. Bizler âfâkî tefekkürü icmâlî, enfüsî tefekkürü ise tafsilâtlı yapalım ki, vahdete kavuşalım. Âfâktan dahâ çok enfüsî tefekküre yoğunlaşmak gerekiyor. Aksi halde, kesret âlemi zihnimizi ve fikrimizi dağıtabilir. Afâkî tefekkürü öncelersek; evham bizi havalandırır, enâniyet âlemimizde kalınlaşır ve gafletimiz de kuvvet bulur.
Enfüsî tefekkür; iç dünyamız ve âlemimizle ilgili, nefis ve beden dâiresinde yapılan tefekkürdür. Enfüsî tefekkürü nefsimizde tafsilatlı olarak yapabiliriz. Böylece âfâktan enfüse, kesretten vahdete ulaşabiliriz. Enfüste yapacağımız tefekkür evham ve gafletimizi dağıtır. Bir iç muhasebesi yaptırır, Rabbimizi en yakından tanıyıp mârifetullah yollarına çok keskin ve kolay bir şekilde ulaşmamızı sağlar. Bir nevî kısa bir mârifetullah minhâcıdır. Enfüsî ve iç âlemimizde yaptığımız tefekkür ve malûmatlar temizdir, arızasızdır ve vehimlerden de mahfuzdur. Öyleyse merkezden, muhîte, yakından uzağa bir metod olan enfüsten âfâka tefekkür bir nevî sünnetullahtır. Sağlam ve doğru bir yol ve de istikâmettir.
İnsan, nefsî (enfüsî) tefekkürü tafsîlatlı, âfâkî tefekkürü ise icmâlî yaparsa vahdete ulaşmış olur. Zaten insanın gâyesi de vahdete ulaşmak ve Allah’ın marziyâtı doğrultusunda kendisine emânet olarak verilen cihâzâtlarını nemâlandırmak değil midir? Bu yol ise enfüsten âfâka, kesretten vahdete olan sünnetullah yolu olmalıdır.
İnsanın ehemmiyetli bir vazifesi de, masnuatta kudret-i Rabbâniyenin mu’cizâtını temâşâ ederek nazar-ı ibretle tefekkür etmektir. “Kalem-i kudretin mektubatını mütâlaa ile tefekkür etmektir.”[17] Çünkü “bu nihayetsiz tezyinat, nihayetsiz bir vazife-i tefekkür ve ubûdiyet ister.”[18] Öyleyse insan-ı m’ümin, Kur’ân’ın bahşettiği tefekkür ve mânâ-yı harfî nazarıyla, yani O’nun san’atkârı ve ustası namıyla masnuata bakmalı. Bütün bu âlemin san’atlarını Sanii hesabına tefekkür etmelidir.
Velhasıl: “Risâle-i Nur, kuvvetli ve kudsî ve imânî bir tefekkür semeresi olup bütün mevcudatın lisân-ı hâl ve kàl suretinde tercümanlığını yapar. Aynı zamanda îmân hakîkatlerini ilmelyakîn ve aynelyakîn ve hakkalyakîn derecelerinde inkişaf ettirir.”[19]
Abdülbâkî ÇİMİÇ
https://www.feyzinur.com
[1] Bakara Suresi: 77
[2] Yâsin Suresi: 68
[3] Yunus Suresi: 3
[4] Haşir Suresi: 2
[5] Mesnevi-i Nuriye,2013,s.396
[6] Bakara Suresi: 219, 266
[7] A’raf Suresi: 176; Nahl Suresi: 44; Haşir Suresi: 21
[8] Rum Suresi: 8
[9] Yunus Suresi: 24; Ra’d Suresi: 3;
[10] Keşfü’l-Hafâ, 1:1004; Mec- maü’z-Zevaid, 1:78; İhya-iUlûmiddin, 4:409
[11] Lemâlar,2013,s.674
[12] İşârâtü’l-İ’câz,2013,s.354
[13] İşârâtü’l-İ’câz,2013,s.45
[14] İnceden inceye, etraflıca düşünme.
[15] Mesnevi-i Nuriye,2013,s.233
[16] Mesnevi-i Nuriye,2013,s.234
[17] Nurun İlk Kapısı,9.Ders
[18] Sözler,2013,s.819
[19] Sikke-i Tasdik-i Gaybi,2013,s.402
Allah razı olsun, Baki hocam yorum yazmasak ta sizlerin yazılarını takip ediyoruz, çokta istifade ediyoruz. Rabbim kalemini daim etsin. Selam ve dua ile.
Allah razı olsun Ahmet Şimşek kardeşim. Takip etmenize ve istifade edilmesine memenun oldun. İnşâallah duâya vesile olur. Selâm, duâ ve muıhabbetle…