Tecessüs, daha çok kötülükleri, kusurları, insanların gizli hâllerini araştıran bir fiildir. Bu nedenle kalbî bir hastalık olarak bilinir. Toplumların huzurunu kaçıran, insanlar arasında itimâd ve güveni ihlâl eden, mânevî rabıtaları bozarak içtimâî hayatta fitne çıkaran ve insanların birbirinden nefret edip uzaklaşmasına vesile olan fiillerden birisidir.
Allah, başkalarının eksiklerini, gizli hâllerini ve kusurlarını araştırmayı men etmiştir: “Ey imân edenler! Zandan çok sakının. Çünkü zanların bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli hallerini araştırmayın. Kiminiz kiminizi gıybet etmesin. Hiç sizden biriniz ölmüş kardeşinin cesedini dişlemekten hoşlanır mı? İşte bundan hemen tiksindiniz! Öyleyse Allah’ın âzâbından korkun da bu çirkin işten kendinizi koruyun. Allah tevvabdır, rahîmdir (tövbeleri kabul eder, merhamet ve ihsanı boldur).”[1]
Peygamber Efendimiz (asm) de “Ey diliyle Müslümân olup da, kalbine imân nüfûz etmemiş münâfıklar! Müslümânlara eziyet etmeyin, onları kınamayın, kusurlarını araştırmayın. Zirâ kim Müslümân kardeşinin kusurunu araştırırsa, Allah da kendisinin kusurlarını açığa çıkarır. Allah, evinin içinde dahi olsa böylesini rezil rüsvây eder.”[2] buyurmuştur.
‘İnsanların kusurlarını araştırma’ olarak işlenen tecessüs fiili, içtimâî hayatı zehirleyen, insanlar arasında fitne çıkmasına neden olan, hatta akrabalar arasındaki bağları çözen çok alçak bir fiildir. İçtimâî hayatı, uhuvvet, tesânüd ve muhabbeti ateşleyen böyle alçak bir fiil olan tecessüsü Kur’ân-ı Hakîm, kesin bir dille yasaklamıştır.
Peygamber Efendimiz (asm) Mi’rac’a çıktığında, orada bir kavmin yanından geçerken, onların demirden tırnaklarla yüzlerini ve göğüslerini yırtıp kanattıklarını görünce, Cebrail’e (as) bunun sebebini sormuş, o da bunların, insanları çekiştiren ve onların gizliliklerini ortaya çıkaran kimseler olduklarını söylemiştir.[3] Bu vaziyet tecessüs fiilinin ne kadar şenî’ bir iş olduğunu göstermeye yeterlidir.
İsrâ Sûresi’nde “Bilmediğin şeyin peşine düşme! Çünkü kulak, göz, kalb gibi âzâların hepsi de ondan sorguya çekilecektir”[4]âyeti de tecessüsün kesin bir dille yasaklandığını gösterir. Bediüzzaman, Sözler kitabının Altıncı Söz’ünde aklı ‘bu kâinatta olan nihayetsiz rahmet hazînelerini ve hikmet defînelerini açan’ tılsımlı bir anahtar, gözü de ‘şu kitâb-ı kebîr-i kâinatın bir mütâlaacısı ve şu âlemdeki mu’cizât-ı san’at-ı Rabbâniyenin bir seyircisi’ olarak târif ediyor. Bu âzâları fıtratının zıddına istimal etmek hasâret-i azîmedir. Akıl, kalp, göz, kulak vb. gibi âzâlar insanların kusurunu araştırmak için verilmemiştir. Bu âzâları yaratılış gayesine uygun vazîfelerde istimâl etmek gerekir.
Bediüzzaman da “Evet, mü’min, kardeşini sever ve sevmeli. Fakat fenâlığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütûfla ıslâhına çalışır” [5] şeklinde mü’minlere karşı nasıl hareket edeceğimizi vecîz bir şekilde ifâde etmiştir. Kardeşlerimizin kusurlarını bir nev’ meşveretle onu o kusurdan muhafazaya çalışmak gerekiyor.
Allah, içtimâî hayatımızı ifsâd eden, mü’ninler arasında fitne-fesâd ateşleri yakan, itimâd, güven ve muhabbeti zir-ü zeber eden bu fiilden hepimizi muhâfâzâ etsin… Âmîn!
Abdülbâkî Çimiç
[1] Hucurât Suresi:12
[2] Ebû Davud, Edeb, 35
[3] Ebû Dâvûd, Edeb: 35; Ahmed b. Hanbel, 3/224
[4] İsrâ Suresi:36
[5] Mektubat, s.444