Tama’

“Kânaat eden aziz olur; tamahkâr (açgözlü olan) aşağılanır.”[1] sözü İktisat Risâlesi’nde yerini almıştır. Bedîüzzamân Münâzarât’ta “Lillâhilhâmd ve lâ fahr…[2] İhlâs niyetini ihlâl eden ve anâsır-ı garaz olan nesep ve nesil ve tama’ ve havf beni bilmiyorlar. Ben de onları tanımıyorum veya tanımak istemiyorum.”[3] ifadelerine yer verir. Tama’, açgözlü olmak, şiddetle, hırsla istemektir.

Yirmi Birinci Lema, üçüncü mâni korku ve tama’dır. Bu mânilerin diğer bir kısım mânilerle beraber Hücumât-ı Sitte’de tamâmıyla îzah edildiği belirtilir. Onun için tama’, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Altıncı Kısımdaki Üçüncü Desîse-i Şeytâniye bahsine konu olmuş bir mesele-i mühimmedir. Bedîüzzamân’ın “Ehl-i dalâlet, Kur’ân-ı Hakîm’den alıp neşrettiğimiz hakâik-i imâniye ve Kur’âniyeye karşı müdafaa ve mukâbele elinden gelmediği için, münafıkâne ve desisekârâne iğfal ve hile dâmını [tuzağını] istimal ediyor. Dostlarımı hubb-u câh, tama’ ve havf ile aldatmak ve beni bazı isnâdatla çürütmek istiyorlar. Biz, kudsî hizmetimizde daima müsbet hareket ediyoruz.”[4] ihtârıyla ehl-i dalâletin oyununu bozduğunu görüyoruz. Ancak tama’ insanın zayıf bir damarıdır. Onun için bu ahirzaman fitneleri “Tama’ yüzünden çoklarını avlıyorlar.”[5] Risale-i Nur hizmetleri için maddî menfâat gibi şeyler “Hırs ve tama’ ve lisân-ı hâl ile istemek olmamalı. Yoksa, ehl-i dalâlet ki, hırs ve tama’ yolunda dinini feda etmiş; onlar nazarında kıyas-ı binnefs cihetiyle, “Risale-i Nur’un bir kısım şakirtleri dahi, dinini dünyaya âlet ediyorlar” diye çirkin bir ittihamla taarruzlarına meydan açar.”[6] Onun için “Hırs ve tama’ yerine ” ‘Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan Allah’tır.’[7] âyet-i celilesi delâletiyle Kur’ân’a, kütüb-ü İlâhiyeye imân…”[8] derslerine ittiba edilmelidir. Ya da Bediüzzaman’ın şu tavsiyelerine uyulmalıdır: “Ey kardeşlerim! Eğer ehl-i dünyanın dalkavukları ve ehl-i dalâletin münâfıkları, sizi, insanın şu zâif damarı olan tama’ yüzünden yakalarlarsa; bu fakir kardeşinizi numune-i misal ediniz. Bütün kuvvetimle sizi temin ederim ki: Kanâat ve iktisad; maaştan ziyade sizin hayatınızı idame ve rızkınızı temin eder. Bâhusus size verilen o gayr-ı meşru para, sizden ona muka’bil bin kat fazla fiyat isteyecek.”[9] Yoksa “Hırs ve tama’, za’f-ı fakr noktasında teveccüh-ü nâsı celbine medar riyâkârâne vaziyet almaya sevk ediyor.”[10]

Tama’kârlık

İktisat Risalesi’nde geçeniktisat ve hısset meselesinde iktisatın, “ahlâk-ı âliye-i Peygamberiyeden olan ve belki kâinattaki nizam-ı hikmet-i İlâhiyenin medarlarından” olduğu beyanından sonra, sefillik ve bahillik ve tama’kârlık ve hırsın bir halitası olan hısset ile hiç münâsebetinin olmadığı ifade edilir. “Yalnız sureten bir benzeyiş var.”[11] Ayrıca Mektubat, Uhuvvet Risalesi’nde “Cenâb-ı Hak bir kısım maldan onda bir veya bir kısım maldan kırkta bir, kendi verdiği malından birisini bizden istedi-tâ bize fukaraların dualarını kazandırsın ve kin ve hasetlerini men etsin. Biz, hırsımız için tama’kârlık edip vermedik. Cenâb-ı Hak, müterakim zekâtını, kırkta otuz, onda sekizini aldı.”[12] denilir. Demek “Zekâtı vermeyenin, herhalde elinden zekât kadar bir mal çıkacak; ya lüzûmsuz yerlere verecektir, ya bir musibet gelip alacaktır.”[13]

Abdülbâkî Çimiç

[email protected]


[1] İbnü’l-Esîr, en-Nihayefî Garibi’l Hadis, 4:114; Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, 22:90.

[2] Şeyhin kerameti şeyhten rivayet; lâkin tahdis-i nimet dahi bir şükürdür.(Münazarat,2013, ESDE, s.297)

[3] ESDE(Münazarat), s.297

[4] Mektubat, s.711

[5] Age, s.709

[6] Kastamonu Lahikası, s.319

[7] Zâriyât Sûresi, 51:58

[8] Barla Lahikası, s.200

[9] Mektubat, s.711

[10] Kastamonu Lahikası, s.261

[11] Lemalar, s.362

[12] Mektubat, s.461

[13] Age, s.460

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir