Bediüzzaman’ın Van’a ilk gelişiyle, fikrî inkılâb geçirdiği târih arası iki senelik bir zaman müddeti içerisinde; medresesinde talebelerini çeşitli ilmî yönleri ile yetiştirmek için uğraşmakla ve Tahir Paşa’nın meclislerinde ilmî münâzara toplantılarında geçirmekle meşgul olduğu anlaşılmaktadır. Bediüzzaman: Sure-i Hadid’de “Karanlıklar içinde size bir nur ihsan edeceğim ki, o nur ile doğru yolu bulup onda gidesiniz.”[1] ayetinin […]
Etiket: nursi
Bediüzzman’ın hıfzına aldığı doksan kitap
Bediüzzaman’ın eşi ve benzeri görülmeyen hayatı boyunca en ciddi eğitimi, Hicri 1309 yılının kış aylarında gittiği Doğu Bayezid’ta gerçekleşmiştir. Milâdi olarak 1891 yılının son ayları ile 1892 yılının ilk aylarını kapsayan üç aylık bu dönemde hocası, Şeyh Muhammed Celâlî Hazretleri’dir. Medreselerin eğitim metoduna göre on beş senede okutulan Molla Cami’den sonraki tüm kitapları, o henüz on dört […]
Bediüzzaman’ın 80-90 cilt kitabı ezberlemesi
Molla Said, Bitlis’te iken, henüz sinn-i bulûğa vâsıl olmuştu. O zamana kadar bütün malûmatı sünûhât kābilinden olduğu için, uzun uzadıya mütalâaya lüzum görmezdi. Fakat o zaman sinn-i bülûğa vâsıl olduğundan mı, veyahut siyâsete karıştığından mı, her nedense eski sünûhât yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Bunun üzerine her türlü fenne ait eserleri tetkike koyuldu. Bilhassa din-i İslâma […]
Bediüzzaman ve Muhammed Küfrevî
Şeyh Muhammed el-Küfrevî, Siirt’e bağlı “Küfra” köyünde doğmuş. Bilâhare Bitlis’e yerleşerek 1898 Miladi tarihinde Bitlis’te vefat etmiştir.[1] ‘Türbesi Bitlis’in Kızıl Mescid Mahallesi’ndedir.[2] Muhammed Küfrevî Nakşî şeyhlerindendi. İsim ve şöhreti her tarafa, bu arada İstanbul’a kadar yayılmıştı. Yüz yirmi üç yaşlarında vefat ettiği zaman, Sultan Abdülhamid Han Bitlis’e İtalyan mimarlar getirterek, onun için bir türbe yaptırmıştır.
Karınca hâdisesi ve cumhuriyetperverlik
Bediüzzaman’ın Cizre’ye gitmeden önce Tillo günlerinde, Kubbe-i Hâsiye’deki inzivası sırasında, yemeğinin tanelerini karıncalarla paylaşması, onun cumhuriyetçilik yönünü anlamamızda önemli bir merhaledir. Mezkûr türbeye kapandığı vakit küçük biraderi Mehmed(Molla Muhammed) yemeğini getiriyordu. Yemek içindeki taneleri, kubbenin etrafında bulunan karıncalara vererek, kendisi ekmeğini yemeğin suyuna batırarak kanaat ediyordu. “Neden dolayı taneleri karıncalara veriyorsun?” denildiğinde, “Bunlarda hayat-ı içtimâiyeye […]
Bedîüzzamân’ın Mîrân Aşîret Reîsine gitmesi
Miran Aşîreti, Mardin’in Cizre kazası civarında -o zaman- çoğu göçebe halinde yaşayan bir aşîretti. Bu aşîret Cizre’nin etrafının kadim yerlisi meşhur Buhti aşiretinin bir koludur. Mustafa Paşa da Hamidiye paşalarındandır. Bu aşiretin yayla hududu o zamanlarda Cizre’den ta Siirt’in Pervari ve hatta Bediüzzaman’ın doğduğu nahiyesi lsparit’e kadar uzadığını söylerler.[1] Bediüzzamân’ın Mîrân aşîret reîsi Mustafa Paşa’ya […]
Bediüzzaman’ın Kàmûs-u Okyânûs’u ezberlemesi
Bediüzzamân Hazretleri Kàmûs-u Okyânûs’u sin harfine kadar Tillo kasabasındaki Kubbe-i Hasiye’de hıfzına aldı. “Siirt’in “Tillo kasabasındaki ‘Hasya’ nâm türbeye(Kubbe-i Hasiye) kapandı. Mezkûr türbede hârika olarak Kàmûs-u Okyânûs’u Bâbü’s-Sin’e kadar hıfz eyledi. (…) Yemek içindeki dâneleri kubbenin etrâfında bulunan karıncalara yedirerek kendisi ekmeklerini yemeğin suyuna batırarak kanâat ediyordu.”[1] Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatı’nda da bu mânâda şu açıklamalar […]
Bedîüzzamân’ın isim ve unvânları
Seksen küsûr yıllık ömür yaşayan(1878-1960) Bedîüzzamân Saîd Nursî, hayatının çeşitli safhalarında birçok isim, imza ve unvânlar kullandı. Meselâ: Molla Saîd, Saîd-i Meşhur, Bedîüzzamân, Garîbüzzamân, İbnüzzamân, Mehmed (Muhammed) Saîd Nursî, vesâire… Siirt’te ulemâ ile yaptığı münâzâralar sonunda “Meşhûr” lakâbıyla anılmaya başlandı. Buradan Şirvan’a geçti. Sonra Bitlis’e döndü.[1] “Bu esnada on beş, on altı yaşlarında bulunuyordu. Lâkin, […]
Bedîüzzamân’ın Gördüğü Sâdık Rüyâlar
“Sure-i Yusuf’un mühim bir esası rüyâ-i Yusufiye olduğu gibi, ”Uykunuzu bir istirahat kıldık.”[1] ayeti misillü çok ayetlerle, rüyâda ve nevmde perdeli olarak ehemmiyetli hakîkatler var olduğunu gösterir.”[2] Hadis-i sahih ile, nübüvvetin kırk cüz’ünden bir cüz’ü, nevmde rüyâ-i sâdıka suretinde tezahür etmiş.”[3] demek, rüyâ-i sâdıka hem haktır, hem nübüvvetin vezaifine taallûku var.”[4] Rüyâ-i sâdıkaya mazhar olan […]