Risâle-i Nûr’un dâiresi çok geniştir
Bediüzzaman Hazretleri’nin ifadesiyle “Risale-i Nur, bir daire değil; mütedâhil daireler gibi tabakâtı var. Erkânlar ve sahipler ve haslar ve nâşirler ve talebeler ve taraftarlar gibi tabakât var.” Bu tabakâtlar da gösteriyor ki “Risale-i Nur’un dâiresi çok geniştir; şâkirtleri pek çoktur.
Bediüzzaman Hazretleri “Risale-i Nur’un dâiresi çok geniştir; şâkirtleri pek çoktur.”1 tesbiti ile Risale-i Nur’un dairesinin geniş bir daire olduğunu ifade etmiştir. Zaten Risale-i Nur mesleğinin Cedde-i Kübrâ-i Kur’âniye olmasının hakîkati de bunu gerektiriyor. “Çünkü daire-i nuriye geniştir, vazîfe çoktur.”2 “Hem Risale-i Nur’un dairesi geniştir, darlaştırma. Tâ ki aleyhdarlık fikri talebelere ve muhtaçlara ve siyâsetçilere inad girmesin. Çünkü dinsizlerin safında dahi fakat istikbalde Risale-i Nur’un Talebeleri var diye ümid ederiz.”3
Görüldüğü üzere Risale-i Nur dairesi hem meslek hem de meşrep olarak dar bir daire değildir. Her meslek ve meşrep Risale-i Nur dairesini kendi dairesi gibi görebilir ve o daireye girebilir. Çünkü “Şimdi en mühim tekkeler ehli, ehl-i tarîkattır. Bütün kuvvetleriyle Nur Risalelerini nurlandırmaları ve sahip çıkmaları lâzım ve elzemdir. (Haşiye)4 Şimdiye kadar ben yalnız îmân hakikatini düşünüp ‘Tarîkat zamanı değil, bid’alar mâni oluyor’ dedim. Fakat şimdi, sünnet-i Peygamberî dairesinde, bütün on iki büyük tarîkatın hulâsası olan ve tarîklerin en büyük dairesi bulunan Risale-i Nur dairesi içine, her tarîkat ehli kendi tarîkatı dairesi gibi görüp girmek lâzım ve elzem olduğunu bu zaman gösterdi.”5 Öyleyse “Nurlar, mektepleri tam nurlandırmaya başladı. Mektep şâkirdlerini medrese talebelerinden ziyâde Nurlara sahip ve nâşir ve şâkird eyledi. İnşâallah, medrese ehli yavaş yavaş hakîkî malları ve medrese mahsulü olan Nurlara sahip çıkacaklar. Şimdi de çok müftülerden ve çok ulemâlardan Nurlara karşı çok iştiyak görülüyor ve istiyorlar.”6
Bediüzzaman Hazretleri’nin ifadesiyle “Risale-i Nur, bir daire değil; mütedâhil daireler gibi tabakâtı var. Erkânlar ve sahipler ve haslar ve nâşirler ve talebeler ve taraftarlar gibi tabakât var.”7 Bu tabakâtlar da gösteriyor ki “Risale-i Nur’un dâiresi çok geniştir; şâkirtleri pek çoktur.”8
Risale-i Nur derslerine her tabakâttan muhataplar katılabilir. “Çünkü îmân dersi için gelenlere tarafgirlik nazarıyla bakılmaz. Dost-düşman, derste fark etmez.”9 Risale-i Nur imân-ı tahkîkîyi ders verir. Herkesin imân-ı tahkîkîye ihtiyacı vardır. “Bütün ilimlerin ve mârifetlerin ve kemalât-ı insaniyenin en büyüğü îmândır ve îmân-ı tahkikîden gelen tafsilli ve burhanlı mârifet-i kudsiyedir.”10 Öyleyse “Evet, Risale-i Nur on beş senede kazanılan kuvvetli îmân-ı tahkîkîyi on beş haftada ve bazılara on beş günde kazandırdığını, yirmi senede, yirmi bin zat tecrübeleriyle şehâdet ederler.”11 Böyle büyük hakîkatlere ve derslere muhtaç olan ahirzaman insanlarına Risale-i Nur dairesini dar tutmamak lâzımdır.
Bediüzzaman Hazretleri’nin ifadesiyle “Kur’ân-ı Hakîmin sırr-ı hakikatiyle ve i’câzının tılsımıyla, benim ve Risale-i Nur’un programımız ve mesleğimiz ve bilfiil semeresini gördüğümüz ve çalıştığımız ve gaye-i hareketimiz ve hedefimiz, ölümün idâm-ı ebedîsinden îmân-ı tahkîkî ile biçareleri kurtarmak ve bu mübârek milleti de her nevi anarşilikten muhafaza etmektir.”12 Böylece “îmân, mâl-i umûmîdir. Her taifede muhtaçları ve sahibleri vardır. Tarafgirlik giremez” hakîkati gereğince muhtaç olan ve hakîkî olarak ihtiyacını şiddetli olarak hissedenleri Risale-i Nur’un geniş dairesinde muhafaza etmek elzem görünüyor.
Ancak Risale-i Nur güneşine bedel Risale-i Nur’un dışında, başka yerlerde güneş aramak ve Risale-i Nur dairesi dışına çıkarak mes’uliyetli bir hâle muhatap olmak isteyenlere de Risale-i Nur yalvarmaz. Çünkü “Hem Risale-i Nur, müşterileri aramaz; müşteriler onu aramalı, yalvarmalı.”13 Ayrıca “Risale-i Nur yalvarmaz; onlar yalvarmalı ve aramalı. Ve kıymetini takdir edip müşteri olduktan sonra onların yardımını kabul eder.”14 Yoksa Risale-i Nur “Hârice kaçanları aramaz, ehemmiyet vermez, belki daha içine almaz. Her insanda bir kalb var. Bir kalb ise, hem dâirede, hem hâriçte olamaz.”15 Vesselâm!
İnşâallah farklı noktalardan bu mevzuudaki yazılara devam etmek düşüncesindeyiz.
Dipnotlar:
1- Lem’alar, 2006, s: 632.
2- Gayr-ı Münteşir > Muhtelif Lâhikalar > Emirdağ-1 Mektupları [Üstad].
3- Gayr-ı Münteşir > Muhtelif Lâhikalar > Kastamonu Mektupları [Üstad]
4- Haşiye: İşte mühim bir nümunesi: Seydişehirli Hacı Abdullah’ın bütün mensupları, hem Kastamonu’da, hem Isparta’da, hem Eskişehir’de Risale-i Nur dairesini kendi tarikat daireleri telâkki etmişler ki, onlardan Nurlara rastlayanlar, takdirkârâne sahip çıkıyorlar. Onlara bin bârekâllah…
5- Emirdağ Lâhikası, 2006, s: 576.
6- Emirdağ Lahikası, 2006, s: 575.
7- Kastamonu Lâhikası, 2006, s: 359.
8- Lem’alar, 2006, s: 632.
9- Emirdağ Lâhikası-II, 2006, s: 545.
10- Emirdağ Lâhikası-I, 2006, s:190.
11- Kastamonu Lâhikası, 2006, s: 163.
12- Emirdağ Lâhikası-I, 2006, s: 66.
13- Emirdağ Lâhikası-I, 2006, s: 383.
14- Emirdağ Lâhikası-I, 2006, s: 199.
15- Lem’alar, 2006, s: 632.