Risale-i Nur’u tekmil, tahşiye ve neşir – 4
Risale-i Nur Talebelerinin “şerh ve izah” vazifelerini geçen haftalarda izah etmeye çalışmıştık.Şimdilik geri kalan vazifelerden “tekmil, tahşiye ve neşir”1 mevzularını incelemeye çalışalım inşâallah.
Tekmil: Tamamlama, noksanlarını giderme, bitirme; kemâle erdirme ve mükemmelleştirme mânâlarında çalışmadır. Bediüzzaman Hazretleri de “Onun için bundan sonra Risaletü’n-Nur’un tekmil-i izahı ve haşiyelerle beyanı ve ispatı size tevdi edilmiş, tahmin ediyorum”2 diye ifade buyurmuştur. Üstad Hazretleri bir kısım parçalar için “İnşaallah sonra tekmil ettirilecektir”3 ifadelerini kullanmaktadır. Hatta “Makine mahsulünden bir nüsha Nazif’e gitsin. Tâ ona göre bâki kalan Zülfikar’ı tekmil etsin”4 diyerek tekmil noktasında yol göstermiştir. Aynı mektubun haşiyesinde “Fakat acele olmasın. Hem dikkatle, hem güzel bir tarzda makinenin noksanları tekmil edilsin”5 şekliyle ikaz ettiğini görüyoruz. Ayrıca “Size acele edip, en evvelki işaret olunan nüshayı göndermiştim. Az haşiyeleri sonra ilâve ettik. Bu defa Süleyman Efendiyle gönderilen nüshayla mukabele ediniz, tekmil ediniz”6 ifadelerinde de tekmil noktasında Üstad Hazretleri’nin hassasiyetini görüyoruz.
“Münevvere ve Nazmiye, Abdülbaki ve Mehmed Celâl’in Nur hizmetinde noksan kalan vazifelerini inşâallah tekmil edecekler”7 ifadesiyle Nur Talebelerinin birbirinin vazifelerini tekmil etmesi zaruretini nazarlarımıza sunmuştur. Hatta şu gelen kısım tekmil noktasında gayet ehemmiyetli bir parçadır: “İnşâallah bir zaman, Risale-i Nur’un şakirtlerinden birisi veya birkaç tanesi, o dokuz makamı ve berahini telif edecek ve Mukaddeme-i Haşriyenin başındaki âyât-ı âzamın dokuz fıkrasının hazinelerini, Risale-i Nur’da münteşir haşr-i cismanî berahiniyle ve kalblerine gelen sünûhat ve ilhamat ile açıp, Dokuzuncu Şuâyı Onuncu Sözden daha parlak, daha kuvvetli bir tarzda tekmil edecek.”8 “Evvelce bir kısmını size göndermiştim. Şimdi bir ihtar-ı manevî ile o parça hem tekmil edildi, hem ehemmiyetli olduğu bildirildi.”9 Böylece Bediüzzaman Hazretleri talebelerine Risale-i Nur’un bazı parçalarının “mükemmel bir surette hem tashih, hem tadil, hem tekmil etmek size aittir”10 diyerek önemli bir vazifeyi tevdi etmiştir. Nazif Çelebi Ağabey de “Muhitimizde adedi pek mahdud olan Risale-i Nur eczalarının her arkadaşta tekmil ettirilmesi suretiyle teksirine şiddetle muhtacız”11 demiştir. Görüldüğü üzere “tekmil” vazifesi tâ Üstad’ın zamanında başlamış olup “bundan sonra Risaletü’n-Nur’un tekmil-i izahı ve haşiyelerle beyanı ve ispatı size tevdi edilmiş, tahmin ediyorum”12 diyen Üstadın tavsiyesine talebeleri uymuş ve hâlen de bu vazifeyi deruhte etmekle muvazzaftırlar.
Tahşiye: Haşiye mânâsındadır. Hâşiye kelimesi ise sözlükte kenar, dipnot ekleme anlamlarına geliyor. İhtiyaç duyulan yerlerde Risâle-i Nur’un neşri noktasında haşiye koyarak açıklama çalışmaları, bilgilendirici îzâhatlar yapılması; bir nevî tahşiye ve haşiyedir. Bediüzzaman Hazretleri de eserlerinin müteferrik yerlerine haşiye ekleyerek gerekli dipnotları eklemiş ve açıklamalar yapmıştır. Talebelerinin de “tahşiye (haşiye)” vazifesi olduğunu beyan etmiştir. Ayrıca Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri’nin El Yazma Emirdağ Lâhikas’ında yer alan bir mektubunda ‘Nur’un metni, izaha ihtiyacı olsa’ hakkındaki ifadeleri şöyledir: “Sâniyen: Nur’un metni, izaha ihtiyacı olsa, ya satırın üstünde, ya kenarda hâşiyecikler yazılsa daha münasibdir. Çünki metin içine girse, teksir edilen nüshalar ayrı ayrı olur, tashih lâzım gelir. Hem sû-i isti’male kapı açılır, muarızlar istifade ederler. Hem herkes senin gibi muhakkik müdakkik olmaz, yanlış bir mâna verir, bir kelime ilâve eder, ehemmiyetli bir hakikati kaybetmeye sebeb olur. Ben tashihatımda böyle zararlı ilâveleri çok gördüm. Hem benim tarz-ı ifadem, bu zamanın Türkçesine uygun gelmiyor. Bir parça dikkat ve teenni ister. Belki bunun da bir faydası, bir hikmeti var.”13 Bu açıklamalar da izah, haşiye ve lügatçe konusunda çok meseleyi ve müşkülü halletmiş diye düşünüyoruz. Hatta Asa-yı Mûsa için hazırlanan lügatname için Bediüzaman Hazretleri şu takdirkâr ifadelerde bulunmuştur: “Asa-yı Mûsa’nın lügatnamesini hasta olduğu hâlde çok güzel ve âlimâne yazan, lügatnamenin başında güzel bir fıkra derç eden ve bana da ayrı mektup yazan Risale-i Nur’un serkâtibi Mehmed Feyzi’nin, oraca çok müşkülât ve mânialara rağmen harika sadâkatini ve Nurlara faik alâkasını, sarsılmadan imana hizmetini birkaç cihette yapması gösteriyor ki, o küçük bir Hüsrev olduğu gibi, tam bir Hasan Feyzi’dir.”14
Neşir: Risâle-i Nur’un basımını yaparak her tarafa duyurma ve ilân etme, yayma çalışmaları neşirdir. Çünkü “Bu zamanda Nurlarla hizmet-i îmâniye, her tarafta ilânatla ve muhtaç olanların nazar-ı dikkatlerini celb etmekle olur.”15 Bediüzzaman Hazretleri “Ben de derim: Te’lif zamanı değil, şimdi neşir zamanıdır”16 diyerek artık Risale-i Nur’un neşir zamanı başladığını ifade etmiştir. “Madem te’lif vazifesi neşir vazifesine yerini bırakmış ve neşirde binler genç Said’ler, Hüsrev’ler, Abdurrahman’lar çalışıyorlar. Ve madem Risale-i Nur’un daimî ve bâki olan şahs-ı mânevîsi, bu bîçare, âciz, fâni Said’den yüz derece ziyade şakirdlerine üstadlık edebilir”17 ifadeleri bundan sonraki neşir vazifesinin Genç Said’lere tevdi edildiğini gösteriyor.
Nura muhatap olan “Talebeliğin hassası ve şartı şudur ki: Sözleri kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini onun neşir ve hizmeti bilsin.”18 Böylece Nur Talebelerinin hakiki ve en mühim vazifesi neşir hizmetidir. Bediüzzaman Hazretleri talebelerine Risale-i Nur’un neşir vazifesinde çok mühim mes’uliyetler yüklemiştir ve şöyle demiştir: “Siz hangi mecmuaya münasib görürseniz onu da makine ile neşredersiniz, size aittir.”19 “Madem kendi hukukumu sizlere, hususan Medreset-üz Zehra’nın erkânlarına vermişim, bu Otuzüçüncü Mektub’u (ki bir cihette Otuzüçüncü Söz’dür ve bir cihette Birinci Mektub’dur) siz hangi mecmuaya münasib görürseniz onu da makine ile neşredersiniz, size aiddir.”20
Öyleyse Risale-i Nur Talebelerinin en ehemmiyetli vazifelerinden birisi de “kendi malı ve telifi gibi hisseddikleri” Risale-i Nur’u neşretmektir. Böylece Risale-i Nur Talebeleri ve onların samimî tesânüdünden ortaya çıkan şahs-ı mânevîleri Risâle-i Nur’u bir program olarak neşir ve tatbîk edeceklerdir.
Haftaya devam edelim inşâallah…
Dipnotlar:
1- Barla Lâhikası, 2006, s. 588
2- Barla Lâhikası, 2006, s. 588
3- Rumuzat-ı Semaniye, 5. Parça: 29. Mektubun 8. Kısmı, 7. Remiz, 2. Parça.
4- Gayr-ı Münteşir, Muhtelif Lâhikalar, Emirdağ–1 Mektupları [Üstad].
5- Gayr-ı Münteşir, Muhtelif Lâhikalar, Emirdağ–1 Mektupları [Üstad].
6- Barla Lâhikası, 2006, s. 501.
7- Emirdağ Lâhikası-I, 2006, s. 384.
8- Kastamonu Lâhikası, 2006, s. 300.
9- Kastamonu Lâhikası, 2006, s. 96.
10- Gayr-ı Münteşir, Muhtelif Lâhikalar, Emirdağ–2 Mektupları [Üstad].
11- Gayr-ı Münteşir, Muhtelif Lâhikalar, Kastamonu Mektupları [Nazif Çelebi].
12- Barla Lâhikası, 2006, s. 588.
13- Emirdağ Lâhikası, El Yazma, s. 661.
14- Emirdağ Lâhikası, 2006, s. 386.
15- Lem’alar, 2005, s. 581.
16- Emirdağ Lâhikası-I, 2006, s. 240.
17- Gayr-ı Münteşir, Muhtelif Lâhikalar, Emirdağ–1 Mektupları [Üstad].
18- Mektubat, 26. Mektub: Dört Mebhastır, 4.Mebhas: On muhtelif Meseledir.
19- Gayr-ı Münteşir, Muhtelif Lâhikalar, Emirdağ–2 Mektupları [Üstad].
20- Gayr-ı Münteşir, Muhtelif Lâhikalar, Emirdağ–1 Mektupları [Üstad].