Risâle-i Nur’u şerh ve izahta temel esaslar -1
Risâle-i Nur’u şerh, izah ve tanzim… gibi vazifelerin deruhte edilmesinde bir kısım temel esaslar olması gerekir diye düşünüyoruz.
Bunları şöyle sıralayabiliriz: İhlâs, sadâkat, tesânüd, meşveret, san’at, mârifet, ittifak, teârüf, tevhid-i efkâr, teâvün, teşrik-i mesâi, taksimü’l-â’mal, hür irâde, fazîletli îmân gibi. Bu temel esasları Risale-i Nur açısından değerlendirebiliriz.
İHLÂS: İhlâs, kalbin amelidir. İçten, samîmi ve riyasız sevgidir. Allah’a içten doğruluk ve bağlılıktır. Sırf Allah emretmiş olduğu için ibâdet etmek ve çalışmaktır. Yapılan ibâdet ve işlerde hiçbir karşılık ve menfaâti, hakîkî ve esas gâye etmeyerek yalnız ve yalnız Allah rızasını esas maksat ve gâye edinmektir. İnsanlara riyakârlıktan, gösterişten uzak olmak ve kalbî niyaz, hâl ve davranıştır. Çünkü İslâmiyette “En kıymetli ve en lüzumlu esâs, ihlâstır.”1
Hakîkat ve Velâyet yollarının ve tarikat şubelerinin en mühim esâsı, ihlâstır. Çünkü insan, ihlâs ile hafî şirklerden halâs olur. İhlâsı kazanmayan, o yollarda gezemez.2 Öyleyse ihlâs, İlâhî bir nurdur. İbâdetin ruhu, ihlâstır. İhlâs ise, yapılan ibâdetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır. Eğer başka bir hikmet ve bir fayda ibâdete illet gösterilse, o ibâdet bâtıldır. Faydalar, hikmetler yalnız müreccih olabilirler, illet olamazlar.3
Risâle-i Nur mesleğinin esâsı, âzamî ihlâs ve terk-i enâniyettir. İhlâslı bir dirhem amel, ihlâssız yüz batman amele müreccahtır.4 Çünkü, vasıta-i halâs ve vesile-i necat olan yalnız ihlâstır. İnsan bazen “A’mâl-i salihanın ruhu, esâsı, ihlâs olduğunu derk etmiyor.”5
Öyleyse Risâle-i Nur hizmetlerinin esası ve ruhu sırr-ı ihlâsa dayanmaktadır. Risâle-i Nur’un şerh ve izah gibi çalışmalarının esası da bu sırr-ı ihlâsa dayanmalıdır ki hak ve hakîkate ayna olabilsin, gölge olmasın.
SADÂKAT: Allah (cc) için kalbden bağlılık, kalbî ve samimî doğrulukla olan dostluktur. Dostlukta sebat, dayanışma ve vefadarlıktır. Sadâkte diyebilen bir dostlar topluluğunda aynı dâvâ etrafında hâlelenmektir. Bir ameli, Allah emrettiği için yapmak ihlâs, emredildiği gibi yapmak ise sadâkattır. Sadâkatın biri mânevî, diğeri fiilî olarak iki ciheti vardır. Kişinin bağlandığı dâvâya ciddî ve kalbî samîmiyeti, sadâkatın mânevî cihetidir. Bu mânevî bağlılığın fiilî tezâhürü ise; bağlandığı şeyin icablarını harfiyyen ve tasarruf etmeden yerine getirmek ve fiilen sadâkatını isbat etmeye çalışmaktır. Bediüzzaman Hazretleri’nin dediği gibi “Risâle-i Nur’a girenin birinci vazifesi, tam sadakât ve tam sebat etmektir. Nurcu bir şakird, iki vazife-i içtimâîsi var: Birincisi: İhlâs. Hiçbir dünyevî menfaatı hizmetinde niyet etmemek. İstemeden menfaat gelse, Allah’a şükreder. Hem sadakât ve tam sebat etmek gerektir. İkincisi: Tam tesânüd ve kardeşlerini tenkid etmemek, kuvve-i mânevîyelerini kırmamak ve hiçbir vecihle rekabet etmemek ve kusuru varsa örtmektir.”6
Risâle-i Nur’u şerh ve izah gibi çalışmalarda bu sıfata sâdık kalmak elzem görülüyor.
TESANÜD: Allah için birbirini desteklemek, kuvvet verip kuvvet almak, mânen kuvve-i mânevîye hissetmektir. Birbirine istinâd etmektir ve bir binanın tuğlaları ve taşları gibi olabilmektir. “Yirmi Birinci Lem’a-yı İhlâs’ta isbat ve tafsil edildiği gibi; Nur şakirdleri birbirlerini tenkid etmemek ve itiraz etmemek, kusuru varsa da lütufkâr bir tarzda hatıra getirmek ve mümkün olduğu kadar birbirine tam tesânüd ve ittifak ve kusura bakmamak.. Değil evhamla, şübhelerle ittiham etmek, belki gözü ile de kabahatını görse ve kendine karşı da adavetini bulsa, yine onun aleyhine itiraz etmemek, yalnız bir nev’i meşveretle birbirini kusurdan muhafazaya çalışmak gerektir. Yoksa perde altında fırsat bekleyen münafıklar ve siyasî dinsizler ve bid’akâr cereyanlar az bir gevşeklik mabeyninizde bulsa, parmaklarını sokabilirler. Sizin tesânüdünüzü kırıp, ehemmiyetli zarar verebilirler. Çünkü en büyük kuvvetimiz tesânüd ve sebat ve sadakâttır.”7
Öyleyse Üstâdın “Aziz kardeşlerim, Evvel âhir tavsiyemiz, tesânüdünüzü muhafaza; enâniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve itidal-i dem ve ihtiyattır.”8 tavsiyesine azamî dikkat etmeliyiz.
MEŞVERET: Münferid hareket etmeyerek birbirimizin aklı ile düşünmek, gözü ile bakmak ve kulakları ile işitebilmektir. Hizmetlerimiz ve işlerimizin konuşup anlaşma yoluyla halledilmesidir. Fikir edinmek için konuşup görüşmek ve bu görüşmelerde dînîmizin ölçüleri ile hareket ederek meşveret-i şer’iyeye uyarak meşveretimizin meşveret-i meşrua olmasına çalışmaktır. Haklı şurayı esas kılmaktır. Çünkü haklı şûrâ ihlâs ve tesânüdü netice verir. On adam hakikî ihlâs ve tesânüd ve meşveretin sırrıyla, bin adam kadar iş görebilir. Öyleyse doğrudan doğruya bu vazife-i uzmâyı deruhte edecek, hâlis İslâmî bir şûra ve o şûraya istinâd edecek olan bir meşveret lâzımdır.
Nur talebeleri mabeynlerindeki samimî tesânüd ile meşveret-i şer’iyeyi yapmaları gerekir. Böylece içlerindeki şahs-ı mânevinin fikrini, o meşveretle bildirmeleri elzemdir. Bu nazik meseleyi hizmet-i Kur’ân’daki kardeşlerimizin nazarlarına arz edip meşveret etmek ve onların fikirlerini istimzaç etmek gerekir. Meşveret yaparken sırf maslahat için, garazsız olarak, meşveretin hakkını edâ etmek lâzımdır.
Haftaya devam edelim inşâallah…
Dipnotlar:
1- Lem’alar, 2006, s.463
2- Mektubat, 2006, s.762
3- İşaratü’l-İ’caz, 2006, s.230
4- Tarihçe-i Hayat, 2006, s.1071
5- Lem’alar, 2006, s.386
6- Gayr-i Münteşir, Muhtelif Lahikalar, Emirdağ Lâhikası-2 Mektupları (Üstad)
7- Gayr-i Münteşir, Muhtelif Lahikalar, Emirdağ Lâhikası-2 Mektupları (Üstad)
8- Şualar, 2006, s.494