Bediüzzaman Şişli’de kimin evinde kaldı?

Bediüzzaman İstanbul’a Şark’ın problemlerini görüşmeye ve maarif için Doğu’da din ve fen ilimlerinin birlikte okutulacağı medreseler açılması talebiyle Mabeyn-i Hümayun’a sunduğu eğitimin ıslahıyla ilgili arzuhalleri, başını derde sokmuştu. Çünkü Mabeyn-i Hümayun’a nüfuz etmiş olan zamanın idarecilerini Bediüzzaman’ın dilekçesi çok rahatsız etmiştir. Ayrıca Mabeyn-i Hümayun’a nezaret eden Zaptiye Nazırı Şefik Paşa ve sarayda görevli üst düzey bürokratlarla, […]

Bediüzzaman maaş ve ihsân-ı şahâneyi red ediyor

Bediüzzaman, Şarkın iki büyük ihtiyacı olduğunu ve bunların birincisinin millî birlik ve beraberlik, ikincisinin de dinî ilimlerle birlikte medeniyetinin inşâsında mühim rol oynayan fen bilimlerini öğrenmekten geçtiğini çok iyi biliyordu. Bu nedenle Şark vilayetlerinin eğitim meselelerini görüşmek için İstanbul’a gelmişti. Hatta Doğu’nun hastalığının cehalet olduğunu, cehaletin ise marifet (ilim) ile tedavi edileceğini söylüyordu. Bu hastalığı […]

“Ey Tabib Efendi! Sen dinle, ben söyleyeceğim…”

Toptaşı Hastanesi’ne sevk edilen Bediüzzaman kendisini muayeneye gelen doktorla uzun bir konuşma yapar. Divan-ı Harb-i Örfî’ye “Kırk Dokuz Sene Evvel Devr-i İstibdat ve Said Nursî”[1] başlığı ile derç edilen bu konuşmada çok önemli ders, ikaz ve ihtârlar vardır. Çok uzun olan bu konuşmanın bir kısmını buraya alalım. Bediüzzaman “Tımarhanede tabiple vaki olan maceram olup ikinci, […]

“Bediüzzaman’da cinnet değil, dehâ vardır”

Bu mevzuda Gaziantep’in eski ve meşhur doktorlarından Dr. Hamid Uras şunları anlatıyor: “İkinci Meşrutiyet senelerindeydi. Biz Mekteb-i Tıbbiyede (Tıp Fakültesinde) talebe idik. Bediüzzaman da İstanbul’da bulunmaktaydı. Kendisi müderrisler içinde Fatih müderrisini beğenir, takdir ederdi. Onun ünvanı ve şöhreti her tarafa yayılmıştı. Daha sonra kendisini adlî tıbba sevkedilince adlî tıptaki doktorlar, muayenesini sohbet ederek yapıyorlar. Bediüzzaman […]

Terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i hestî terk-i terk

Tarîk-i Nakşî hakkında denilen “Der tarîk-i Nakşibendî lâzım âmed çâr terk / Terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i hestî, terk-i terk” olan fıkra-i rânâ birden hatıra geldi.(Dördüncü Mektup ) Tarîk-i Nakşî’nin dört usûlü ve şu dört şeyi bırakması gerekir; *hem dünyayı, *hem nefis hesâbına âhireti dahi maksûd-u hakîkî yapmamak, *hem vücudunu unutmak, *hem ucba, fahre girmemek […]