İttihâd-ı Muhammedî Cem‘iyyeti ve Bediüzzaman
İkinci Meşrûtiyetin ilân edilmesiyle birlikte, İstanbul merkezli olmak üzere ilmî, fikrî ve siyâsî nitelikte pek çok kulüp, cem’iyyet, fırka (parti) kuruldu. Bunların arasında en ziyade dikkat çekenlerden birisi de 6 Şubat 1909’da kurulan İttihâd–ı Muhammedî Cem’iyyeti’dir. Bu cem’iyyetin ilk kurucu üyeleri arasında olmasa da sonrasında Bediüzzaman Hazretleri de yer almış, hatta Ayasofya Camii’ndeki “Mevlidli Açılış” […]
Bediüzzaman ve Emanuel Karasso
Bediüzzaman, çocuk yaşlarından itibaren hep ilgi görmüş ve takip edilmiş bir insandır. Çocukluğunda anne- babası, akrabaları ve köylüleri; eğitim hayatında hocaları ve medrese talebeleri; gittiği illerde devlet erkânı ve valiler; İstanbul hayatında Padişah ve Mabeyn Paşaları, edip ve ilim adamları; ayrıca devlet idarecileri, komutanlar, savcılar, hâkimler, polis şefleri ve vekiller hep onu takip etmişler, bir […]
Röportaj: Risâle-i Nur’u nasıl tanıdım?
Medresetü-z Zehra modeline âcilen ihtiyaç vardır Eğitimci-araştırmacı ve yazar Abdülbâkî Çimiç ile Risâle-i Nur’ları, ‘Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan Tespitler yazı serisini, ilmî, içtimâî, sosyal meseleler ve eğitim modeli üzerine konuştuk. Hocam âdet üzerine herkese sorduğum üzere size de sormak istiyorum Abdülbâkî Çimiç kimdir, kısaca kendinizi tanıtır mısınız? 1963 yılında Ordu ili, Korgan ilçesi, Yenipınar Mahallesi’nde doğdum. Çocukluğum […]
Bediüzzaman’ın Bayezit talebe içtimâıdaki nasihatleri
Daha önceleri Osmanlı Padişahları, ilmiye sınıfını, ya’ni medrese talebelerini ve ulemayı askere almıyorlarken, İkinci Meşrûtiyet’in i’lânından sonra, Harbiye Nezareti;[1] “Medrese talebelerine tanınan bu imkânın, sû-i istimâl edildiği gerekçesiyle; bundan sonra, talebeyi imtihana tabi tutacak, ancak imtihanı kazananlar askere alınmayacak.” şeklindeki kararına karşı, medrese talebeleri bir protesto mitingi tertiplediler. Bediüzzaman’ın “İki Mekteb-i Musibet’in Şehadetnamesi” eserinden anladığımıza […]
Bediüzzaman’ın Ferah Tiyatrosu’daki konuşması
Belgelere göre Ferah Tiyatrosu Hâdisesi 21 Ocak 1909[1]’da vuku bulmuştur. Bediüzzaman Divan-ı Harb-i Örfi’de çeşitli hadiselerin yatıştırılması ve daha büyük hadiselerin vukuu bulmaması için nasıl gayret ettiğini ise şu ifadeleriyle anlatıyor: ”Kaç defa, büyük içtima’larda heyecanları hissettim. Korktum ki; avam-ı nâs siyasete karışmakla, asayişi ihlâl etsinler. Bir Kürt talebesinin lisânına yakışacak lâfızlarla heyecanı teskin ettim. […]