Karıncayı emîrsiz, arıları ya’subsuz bırakmayan kudret-i ezeliye elbette.Beşeri de bırakmaz şeriatsız, nebîsiz. Sırr-ı nizam-ı âlem, böyle ister elbette (Lemeât)
Nübüvvet Yüce Allah’ın marziyâtının beşere ulaşması için bir zarûrettir.
Kâinatta fıtrî şeriatın hükümleri kabul edebileceğimiz karıncaları emirsiz ve arıları ya’subsuz bırakmayan Kudret-i Ezelîye elbette ki beşeri de şeriatsız, nebisiz ve sahipsiz bırakmaz ve bırakmamıştır.
Âlemdeki nizâm sırrı bu hakîkati zarûrî kılmaktadır. Çünkü Nübüvvetle beşer nizâm altına alınmıştır. Başı boşluktan kurtarılmıştır.
Nübüvvetle insana dercedilen sınırsın duygular sınır altına alınmış ve insan âlâ-yi illiyyîn derecelerine çıkmanın yollarına kavuşmuştur. Elbetteki imân etmek ve salih amel işlemek şartı ile.
S – Diyorsun ki: “Teklif saadet içindir. Halbuki ekser-i nâsın şekavetine sebep, tekliftir. Teklif olmasaydı, bu kadar tefavüt-ü şekavet de olmazdı?”
C – Cenab-ı Hak, verdiği cüz-ü ihtiyarî ile ef’âl-i ihtiyariye âlemini kesbiyle teşkil etmeye insanı mükellef kıldığı gibi, ruh-u beşerde vedia olarak ekilen gayr-ı mütenahi tohumları sulamak ve neşvünemalandırmak için de beşeri teklifle mükellef kılmıştır.
Eğer teklif olmasaydı, ruhlardaki o tohumlar neşvünema bulamazdı. Evet, nev-i beşerin ahvâline dikkatle bakılırsa görülür ki, ruhun mânen terakkisini, vicdanın tekâmülünü, akıl ve fikrin inkişaf ve terakkisini telkih eden, yani aşılayan, şeriatlardır; vücut veren, tekliftir; hayat veren, Peygamberlerin gönderilmesidir; ilham eden, dinlerdir.
Eğer bu noktalar olmasaydı, insan hayvan olarak kalacaktı ve insandaki bu kadar kemâlât-ı vicdaniye ve ahlâk-ı hasene tamamen yok olurlardı. Fakat insanların bir kısmı, arzu ve ihtiyarıyla teklifi kabul etmiştir. Bu kısım, saadet-i şahsiyeyi elde ettiği gibi, nev’in saadetine de sebep olmuştur.
Amma insanların büyük bir kısmı, ihtiyarıyla küfrü kabul ve tekâlif-i İlâhiyeyi reddetmişlerse de, teklifin bazı nevilerinden süzülen terbiyevî, ahlâkî vesaire güzel şeyleri aldıklarından, teklifin o nevilerini zımnen ve ıztıraren kabul etmiş bulunurlar. İşte bu itibarla, kâfirin her sıfatı ve her hali kâfir değildir.(İşârâtü’l-İ’câz)
Bâkî ÇİMİÇ