Mü’minlerin amacının meşruluğu kadar, aracının da meşrû olması gerekir. Bir Müslüman’ın amacı ilây-ı Kelimatullah olacaksa, aracının, yani metodunun sünnetullah olması gerekir. Bu amaç ve araç meşruluğu belki de en çok atlanan bir sıkıntı olarak Müslümanların önünde duruyor olması, umumî problemlerin de artarak devam etmesine sebep oluyor kanaatindeyim. Müslümanların samimiyetinde bir sıkıntı yok belki, ancak metot olarak sünnete muhalif hareket edilmesi sünnetullahı atlamak olur ki, niyetin aksiyle musibetlere giriftar olunabilir. İşte kendini en güçlü zanneden Müslümanların bu güçlerini sünnetullah ile kontrol altına almaları gerekir ki, kâinatta cari olan yaratılış kanunlarına uygun hareket edilmiş olunsun. İşte o zaman Allah (cc) niyet ve metot birliğini, sünnete uymayı yerine getiren Müslümanların fiillerinin fütuhatını yaratacaktır.
İslâmiyet, Peygamber Efendimizin (sav) fiillerinin, sözlerinin ve tavırlarının hayata geçmiş şeklidir. Nasıl ki kâinat cisimleşmiş Kur’ân ise, Efendimizin (sav) hayatı da yaşanmış Kur’ân’dır. Efendimiz (sav) Kur’ân’ı âdeta “hüve hüvesine” hayatına geçirmiş ve yaşamıştır. Peygamberimizin sünnetini atlamak en büyük hatalardan biri olmuş olur. Bu sebeple Asr-ı Saadetin tüm karelerini hayatımıza mihenk taşı yapmalıyız. Çünkü tüm zamanlar bir hat üzerinde devam edip gitmez. Zaman senevî daire gibidir. Onun için saadet asrı tüm zamanların merkezinde dairesel olarak durmaktadır. Her asra, Asr-ı Saadetin bir izdüşümü ve dersi vardır. Belki zamanların ve asırların kişileri değişmektedir, ancak yaşanan olaylar değişmemektedir.
Demek ki her asır yaşadığı olayların çıkış noktasına Asr-ı Saadetten bir yol bulabilir ve bulmalıdır. Çünkü bütün zamanların sıkıntılarının çözümü Kur’ân’da ve Peygamberimizin (sav) hayatında vardır. Onu atlamak ve başka çözüm yolları aramak nefsî ve hissî olur. Âyette de Peygamberimize uymaya kesin emir vardır: “Deki: Eğer Allah’ı seviyorsanız peygambere uyun ki; Allah’ta sizi sevsin” (Âl-i İmran, 3:31) buyrulmaktadır.
Ey Ehl-i iman! Kâinatın sebeb-i vücudu olan zâtın hayatına hayatımızı benzetmek mecburiyetindeyiz. Karşılığında saadet-i dareyn dediğimiz iki dünya saadetini kazanacağız. Çünkü Allah (cc), Peygamberimizin (sav) zâtı için kâinatı, kulluğu içinde âhireti yaratmıştır. Ne mutlu hayatını Onun (sav) hayatına benzetenlere! Onun (sav) sünnetine yapışıp rehber edenlere! Yazık O’nun (sav) sünnetinden sapanlara!
Abdülbâkî ÇİMİÇ