Niçin Risâle-i Nûr Okuyoruz?

*”Biz yalnız bu asırda Kur’ân’ın yüksek ve parlak bir tefsîri ve kâinatta en yüksek olan îmân hakîkatlarını beyan eden Risâle-i Nûr’u okuyoruz.[1]” Çünkü “Biz îmânın cereyanındayız, gâyemiz rızâ-yı İlâhîyedir.[2]” Bedîüzzamân Hazretleri de “Sizler, ara sıra, İhlâs ve İktisât Lem’alarını ve bazan Hücûmât-ı Sitte risâlesini mâbeyninizde berâber okumalısınız.[3]” demektedir.

*”Risâle-i Nûr yüz otuz parça hârikulâde risâlelerden müteşekkil bir şaheser külliyatı ve yirminci asrın fünûn-u müsbetesiyle ulûm-u îmâniye ve hakâik-ı Kur’âniyeyi mezc ve te’lîf ederek bu asra kadar hiçbir eserde görülmediği ehl-i ilim ve hakîkatça filozof ve profesörlerce musaddak olan emsalsiz bir husûsiyete mâlik eserlerinin neşriyâtı Anadolu, Arabistan, Mısır, Pakistan, Avrupa ve Amerika’ya kadar inkişâf etmiş müellifi büyük İslâm dâhîsi Bedîüzzamân Saîd-i Nursî Risâle-i Nûr hakkında şöyle diyor: Risâle-i Nûr, mânevî hakîkatları ve îmân ilmini Avrupa’nın fen ilimleriyle mezcederek gâyet kuvvetli burhan ve hüccetlerle aklen ve mantiken ispat eder. Risâle-i Nûr, hâl ve istikbâlin, ilmî, îmânî, aklî ve fikrî ihtiyaçlarına tam cevap verir bir kuvvet ve mâhiyet ve husûsiyettedir. Risâle-i Nûr’da başka eserlerden nakil yoktur, Kur’ân’ın mucîze-i mâneviyesidir. Risâle-i Nûr, yüz mânevî keşfiyâtı havî ve tılsım-ı kâinatın muammasını keşf ve halleden bir keşşâftır. Risâle-i Nûr, yalnız bu vatan ve bu millet için değil, âlem-i İslâm ve beşeriyet için yazılmıştır. Risâle-i Nûr, şu zamanın yaralarına en münâsip bir ilâç, bir merhem ve zulümâtın tehâcümüne mâ’rûz heyet-i İslâmiyeye en nâfi’ bir nûr ve dalâlet vâdilerinde hayrete düşenler için en doğru bir rehber olduğu yüz binlerle kimseler tarafından tasdîk edilen bir eser külliyatıdır.[4]”demektedir. Bizler de böyle bildiğimizden Risâle-i Nûr’u okuyoruz.

*Kur’ân her asra baktığı ve ders verdiği gibi bu âhirzamân asrına da bakıyor ve ders veriyor. Hem “Risâletü’n-Nûr, bu asrı, belki gelen istikbâli tenvîr edebilir bir mucîze-i Kur’âniye olduğunu çok tecrübeler ve vâkıalarla körlere de göstermiş.[5]” bulunduğundan “Ve bu zamanı tenvîr eden bir mu’cîze-i mânevîye-i Kur’âniyedir.[6]” bildiğimizden Risâle-i Nûr okuyoruz.

*Nasıl ki bütün ilaçlar tabîattaki bitkilerden yapılıyor. O bitkilerden herkes hastalıklarına kendisi ilaç yapamıyor ve bir kimyagere ve eczacıya ihtiyaç duyuyorsa; aynen öyle de özellikle yaşadığımız âhirzamân asrının maddî ve mânevî hastalıklarına da Kur’ân eczanesinden bir kimyager ve eczacı misillü müceddid olan Bedîüzzamân’ın Risâle-i Nûr ilaçlarına da ihtiyacımız zarûrîdir biliyoruz. Bu nedenle “Ne vakit bir araya gelsek, Sözler’den birini açıp okuyoruz, tatlı tatlı istifâde edip, Üstadımızla görüşüyoruz.[7]” Çünkü Üstad Bedîüzzamân Hazretleri “Benim ehemmiyetsiz şahsıma bedel, Nûrdan elinize geçen hangi risâleyi okusanız veya dinleseniz, benim âdi şahsım yerine Kur’ân’ın bir hâdimi hâysiyetiyle beni o risâle içerisinde görüp sohbet edersiniz.[8]” ve “Benimle hakîkat meşrebinde sohbet etmek ve görüşmek isteyen adam, hangi risâleyi açsa; benimle değil, hâdim-i Kur’ân olan üstadıyla görüşür ve hakâik-i îmâniyeden zevkle bir ders alabilir.[9]”diye ders vermektedir.

*Hem bu asırda aklımız, kalbimiz ve rûhumuz yaralanmış ve çok dehşetli vesvese ve vehimlerle imânımız sarsılmıştır. İşte bu mânevî yaralarımızı, hastalıklarımızı, aklımızda ve kalbimizdeki vesvese ve şüpheleri en te’sîrli ve sarsılmaz delillerle tedâvî eden ve iknâ’ eden eserler olan Risâle-i Nûrları okuyoruz.

*Nasıl ki maddî bedenimizin her gün maddî gıdalara ihtiyacı varsa, aynen öyle de mânevî cephemiz olan akıl, kalb ve rûhumuzun da Kur’ân dersleri olan Risâle-i Nûrlara ihtiyacı vardır. Bu nedenle de en te’sîrli olan bu eserleri bulduk ve onları okuyoruz.

*Kur’ân, bütün akılların Nûru, bütün kalblerin mürebbisi, bütün rûhların ab-ı hayatıdır. Bu nedenle de Kur’ân’ın derslerine muhtacız. Yoksa yolumuzu şaşırır, istikâmetimizi kaybederiz. Her asırda ümmetin istikâmeti için tecdîd vazîfesini derûhte eden eserlerden en te’sîrlisi olarak Risâle-i Nûrları bildiğimiz ve öyle inandığımız için onları okuyoruz.

*Bu asır geçmiş asırlardan dahâ şiddetli ve dehşetli bir asırdır. Fitne ve fesâd, helâket ve felâket asrıdır. Bu asırdaki dehşetli dinsizlik cereyanları îmânları zayıflatmış ve i’tikâtları bozmuştur. Ebedî hayatımızı sonsuz felâkete atacak olan desîseler ve cereyanlara karşı elbette çok müteyakkız olmalıyız. İşte böyle bir zamanda rahmet eseri olarak Risâle-i Nûrları bildiğimizden onları okuyoruz.

*Nev-i insan Âdem(as)’den beri bir yolculukta ilerlemektedir. Bu zamanda çok dehşetli bir dilime ve bataklığa girmiştir. Belki de hiç bir asır bu asırdaki kadar dehşetli bir fitne ve fesâdı görmemiştir. Hatta kırk vefîyattan ancak bir kaç tanesinin imânla kabre girdiği bir zaman diliminde yaşadığımız düşünülürse bu eserleri niçin okuduğumuz dahâ iyi anlaşılmış olmalıdır.

*İnsanlar nefis, heva, his, şeytan gibi en büyük düşmanlarından korunabilmek ve Allah’a hakîkî kulluk vazîfesini yapabilmek için devamlı donanımlı ve idmanlı olmalıdır. Bu mânâda en te’sîrli Kur’ân dersleri olarak da yine Risâle-i Nûr eserlerini bildiğimizden onları okuyoruz.

*Risâle-i Nûr eserleri her okuyuşta yeni mânâlarla her bir duygumuza hitap etmekte ve sarsılmaz kesin bürhanlarla aklımızı ve kalbimizi hatta şeytanı ve nefsimizi iknâ’ etmektedir. Böyle bir eseri okumamak büyük bir kayıp ve ziyan bildiğimizden o eserleri okuyoruz.

*Zübeyir Gündüzalp ağabeyin “Şimdi oku, kabirde okuyamazsın.” sözü çok mühimdir. Risâle-i Nûrlarla birlikte bütün kâinat kitabını okumayı öğrendiğimizden ve bu okumanın ise “Bir saat tefekkür bir sene nafîle ibadetten hayırlıdır.[10]” hadîsine müşerref olmak için de yine Risâle-i Nûr eserlerini okuyoruz ve de okumaya devam edeceğiz inşâallah.

*Bizler Risâle-i Nûru okuyoruz. Risâle-i Nûra çok müştaktız. Hem berâberce okuyoruz. Nûr Risâlelerinden çok, hem pek çok istifâdeler ediyoruz. Bizler şimdiye kadar Risâle-i Nûrda verilen çok kudsî dersleri; hiçbir kitapta görmedik, hiçbir hocadan işitmedik. O pek kıymetli, pek güzel, pek tatlı îmân hakîkatleri bizim rûhumuzun gıdasıdır. Risâle-i Nûrdaki mukaddes Kur’ân hakîkatleri; bizim kalblerimize işliyor, kalbimizde nûrdan muhabbet alevleri yandırıyor, îmânımıza kuvvet veriyor, mânevîyatta derecâtımızı yükseltiyor. Risâle-i Nûr; bizi fitnelerden uzaklaştırıyor, tarîk-i müstakîme, Kur’ân yoluna intisâb ettiriyor. Bizi şeytanların, cinnîlerin ve bizi din perdesi altında aldatıcı, kandırıcı kimselerin şerlerinden emin kılıyor.[11]

*”Biz Nûr Risâlelerine rûh-u canımızla sarılıyoruz. Hanımlar Rehberi, Gençlik Rehberi, Küçük Sözler, Hastalar Risâlesi, İhtiyarlar Risâlesi bizim en büyük rehberimizdir. Bizim acılarımızı gideren nûrânî derslerimizdir. Okudukça, okumak şevki doğuyor. Tekrar ettikçe anlayışımız artıyor. Rûh ve kalblerimizde te’sîri ziyâdeleşiyor. Sözler’i, Hastalar Risâlesi’ni, İhtiyarlar Risâlesi’ni sık sık okuyoruz. Bu Risâlelere, bizler ekmekten, sudan, havadan ziyâde muhtaç olduğumuzu; okudukça idrâk ediyoruz, anlıyoruz. Böyle böyle Nûr Risâlelerini devrediyoruz. Nûr Risâleleri bizim rûhumuzdur, kalbimizdir, başımızın tacıdır, gönlümüzün nûrudur. Nûrları sinemize basıyoruz. Onları yanımızdan, dilimizden, çantamızdan eksik etmiyoruz…[12]” Elhamdülillâh!

Bâkî ÇİMİÇ

[email protected]

Dipnotlar

[1] Nur Çeşmesi, s:140

[2] Nur Çeşmesi, s: 140

[3] Kastamonu Lahikası, s:223

[4] Nur Çeşmesi, s:141

[5] Kastamonu Lahikası, s:4

[6] Kastamonu Lahikası, s:10

[7] Kastamonu Lahikası, s:216

[8] Şualar, s:489

[9] Kastamonu Lahikası, s:25

[10] el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:310

[11] Hanımlar Rehberi, s:153

[12]Hanımlar Rehberi, s:157

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir