Üstâd’ımın erkân ve has talebeleri her daim şahsımı etkilemiş ve onların husûsî âlemime te’sîr eden duruş ve davranışları beni onlar hakkında şu tesbiti yapmama sevk etmiştir: “O ağabeylerin her biri mümtaz şahsiyetleri ve meziyetleri ile Üstâd’a halka olmuşlar ve en şiddetli ve dehşetli bir zamanın fırtınalarını yararak hizmet etmişlerdir.” Onun içindir ki o ağabeyler “kahraman” sıfatına bizzat hak kazanmışlardır. Öyleyse onlar haslet-i memduha tavsifine mazhardırlar. Onun içindir ki Üstâd Hazretleri “Risâle-i Nur’un şahs-ı mânevîsi ve o şahs-ı mânevîyi temsil eden has şakirtlerinin şahs-ı mânevîsi ‘Ferid’ makamına mazhar oldukları için…1” tesbitini yapmıştır.
Her daim söylediğim bir cümle vardır: “Risâle-i Nur’un erkân ve has talebeleri Üstâd’ımızın bizlere birer emânetidirler. Onları incitenler Üstâd’ı incitmiş sayılırlar.” Onun için de her zaman ağabeylerim hakkında konuşurken titremişimdir. Onlara halel verecek ve de hem şahsıma, hem de hizmetimize zararı olacak değerlendirmelerden hep kaçınmış hem de konuşanları uyarmayı bir vazîfe addetmişimdir.
Evet, hak vaki oldu ve epey zamandır rahatsız olan Mustafa Sungur Ağabey de zindân-ı dünyadan bostan-ı cinana irtihâl etti. O ölümün mahiyetini hepimizden daha iyi bilen “nur kahramanı” olarak çok sevdiği Rabbine, Peygamberine (asm) ve Üstâd’ına kavuştu. Bizler de melek-i mevti bekliyoruz muhterem ağabey! Hem sizin kavuştuklarınıza hem de sizlere kavuşacağız inşâallah. Çünkü bizler de sizler gibi müştak olduğunuz o âlemlere namzediz. Aldanmakta fayda yok diyoruz. Kabrin arkası için çalışmaya gayret ediyoruz. Rabbim gayretlerimizi makbul ve kabul etsin inşâallah!
Aziz ağabeyim, Üstâd’ımız sizin için “Oraya Sungur gidecek. Sungur’u göndereceğim. Sungur, Tiflis’e gidip benim medresemi açacak!” 2 buyurduğu hakîkatine müşerref oldunuz ve o hizmetleri hem Tiflis’e, hem de dünyanın diğer ülkelerine götürdünüz. Allah bizleri de sizlerin hizmetleri ile müşerref kılsın inşâallah.
Muhterem ağabeyim, sizin “Aydınlar Konuşuyor” kitabına verdiğiniz beyanlar şahsım adına bana çok büyük tefekkür ufukları açmıştı. O açıklamalarınızda Üstâd’dan yaptığınız nakiller şöyleydi:
“Bediüzzaman son Ankara seyahatlerinden birinde beş altı meb’us ziyaretine geldiği zaman sohbet esnasında onlara şu hususu anlatmıştı:
‘Ben altmış sene evvel, bu zamanda hakîkate ulaştıracak bir yol arıyordum. Yâni bu zamanda sağlam bir imân ve itikad elde etmek, İslâmı tam anlamak, menfî ve muzır çok cereyanların hücumunda sarsılmamak için kısa bir yol aradım. Evvelâ ‘hükemâ mesleğine’ mürâcaat ettim. Yalnız akıl ile hakîkate ulaşmak istedim. Pek çok zor ile iki defa hakîkate ulaştım. Baktım beşeriyetin en dâhileri dahi yarı yolda kalmışlar, ancak bir iki kişi sırf akıl ile hakîkate ulaşabilmişler.
“O zaman dedim: ‘Beşerin en dâhilerinin gidemediği bir yol umûma tâmim olamaz’ diye o yolu terk ettim. Çünkü çok feylesoflar, hatta İbn-i Sina, Farabi, Aristo vesaireleri yarı yolda kalmışlar. Ancak bir iki kişi hakîkate çıkabilmiş gördüm. O zaman anladım ki, beşerin en dâhilerinin çıkamadığı bir yol, bir meslek, umûma cadde olamaz.
“Sonra tasavvuf mesleğine mürâcaat ettim, tetkik ettim; gördüm ki çok nûrlu, çok feyizlidir. Fakat âzamî itina istiyor. Bu yolda ancak ehassu’l-havas gidebilir. Bu da bu zamanda umûma yol olamaz diye Kur’ân’dan istimdad eyledim. Cenâb-ı Hakk’a şükür, Risâle-i Nûr ihsan edildi. Bu zamanda ehl-i imân için selâmetli, kısa bir tarik-i Kur’ânîdir.” 3
Bu açıklamalar Risâle-i Nur’un mâhiyetini ve takip ettiği mirac-ı Kur’ânî yolunu tarif ediyordu. Ayrıca bu îzâhlar Risâle-i Nur’un ruh-u aslîsinin özbe öz hakîkatleriydi. Sizler ihlâs, sadâkat ve tesânüd sıfatları ile imtiyaz kesbetmiş ve hayatınıza bu evsafları tatbik etmiştiniz. İnşâallah biz acizler de sizleri numûne-i imtisâl etmeye çalışırız.
Aziz ağabeyim, Nur Üstâd’ımız sizin hakkınızda “Nur’un küçük kahramanlarından Mustafa Sungur” 4, “Nur’un küçük kahramanlarından muallim Mustafa Sungur” 5, ”fedakâr muallim olan Mustafa Sungur” 6 ve “Eflâni’nin hakîkaten küçük kahramanlarından Mustafa Sungur”7 tavsiflerinde bulunarak sizin kahraman ünvanınızı defalarca te’yid etmiştir. Ne mutlu sizlere ki Üstâd’ımızdan bu sıfatları almaya hak kazanmışsınız.
Aziz ve kahraman ağabeyim, bugün bütün nur sitelerine, haber ve gazete sayfalarına baktım sizden bahsediyorlardı. Televizyonlar ve gazeteler de sizden bahsediyordu. Sanal âlemde belki de had ve hesaba gelmeyen Nur Talebeleri hep sizlerden bahsediyor ve sizlere duâ ediyorlardı. Önümüzdeki günlerde bu haberler devam edecek, buna inanıyorum. Bu hâle bütün melâikeler şahit aziz ağabeyim. Sizler bu asra öyle bir damga vurdunuz ki akıl, kalb ve ruhlar sizlere müheyya olmuş. Muhabbetiniz kalblerde ma’kes bulmuş. Bu kadar muhabbeti hizmetlerinizle ve Üstâd’ın dâvâsına sadâkatinizle kazandığınıza şahidiz.
Kahraman ağabeyim, sizler Üstâd’ımızın “Sungur, sen nurun fütuhatını göreceksin!” hitabına mazhar oldunuz. Binlerce Nur Talebesinin kahraman Sungur Ağabeyi oldunuz. Rabbim sizi cennetine alsın ve cemali ile müşerref kılsın aziz ağabeyim. Rabbim size gani gani rahmeti ile muamele etsin inşâallah!
Abdülbâkî ÇİMİÇ
Dipnotlar:
1- Kastamonu Lâhikası, s: (196 ).
2- Son Şahitler 4. Cild s. 307.
3- Mustafa Sungur, N. Şahiner -Aydınlar Konuşuyor,1979,2. Baskı, s: 399.
4- Emirdağ Lâhikası-1 ( 226).
5- Emirdağ Lâhikası-1 ( 250).
6- Emirdağ Lâhikası-1 ( 197).
7- Emirdağ Lâhikası-1.
03.12.2012-Yeni Asya