Meylü’r-rahat(Rahatına düşkün olmak)
İşte, himmetiniz şevke binip mübareze-i hayat meydanına çıktığı vakit karşısına “Umûm meşakkatın anası ve umâm rezaletin yuvası olan meylü’r-rahat geliyor.”[1] Bediüzzaman, meylü’r-rahatın mahiyetini ve ondan kurtulma yollarını göstermiş. Bu rahatına düşkün olma hâlini umûm meşakkatin anası ve umûm rezaletin yuvası olarak belirtmiş. Meylü’r-rahat insanı sefâlet zindanına atar. Bu düşmana karşı “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.”[2] hükmünü icra etmek lâzımdır.
Meylü’r-rahat, hareketsiz olmaktır. Bir terk, miskinlik ve çaresizlik hâlidir. Sa’yin zıddı, tembelliğin kendisidir. Meylü’r-rahata meftun insanların çok mazeretleri olabilir. Mesela: “Biraz dinleneyim, ben çok yoruldum, çalış çalış nereye kadar, istirahat benim de hakkım, biraz nefesleneyim, sonra bakarım, acelesi yok ki, bu iş bana göre değil, zamanım ve şartlarım müsait değil, çok işim var, o kadar meşgulüm ki, biraz düşüneyim sonra bakarım, ilerde belki ilgilenirim, bir bakayım, bu işi hayatta yapamam, başkasına söyle, onun zamanı daha müsait, bu iş imkânsız, çok yıprandım, hep ben yapıyorum, başka insan kalmadı mı, sen falancaya bir söyle…” türü mazeretler. Ne dersiniz? Bu mazeretler tanıdık geldi mi? Nefsim adına şahsımda epey kısmı mevcut!
Ey rahatına pek düşkün nefsim! Bu dünya darü’l-hizmettir, dâr-ı ücret ve mükâfat yeri değildir. Hizmet, meşakkat bittiğinde; ücret almaya gideceksin. Ücret yeri dar-ı âhirettir. Sen âhiret nimetlerini burada yemek istiyorsun. Âhiretin elmas gibi nimetlerini, lezzetlerini bildiğin halde, dünyevî kırılacak şişe parçalarını onlara tercih ediyorsun. Sen keyfemâyeşâ hareketi, fıtrî olarak arzu ediyorsun. Ancak bu dar-ı dünyada insan rızka çok müptelâ olduğu için, rızka çalışmak zorundadır. Rızka çalışmak, emr-i İlâhî noktasında bir nevi ubudiyettir. Meylü’r-rahatı bırak, mecâzî olan rızık için çalış, rızık kapılarını Rabb-i Rahîm’den tıkla ki, sana da açılsın. Şu noktayı da asla unutma! “Vesile-i rızk-ı helâl acz ve iftikârdır, zekâ ve iktidar değildir.”[3] Yâni “rızk-ı helâl iktidar ve ihtiyar kuvvetiyle kazanılmaz, buldurulmaz. Belki çalışmasını ve sa’yini kabul eden bir merhamet tarafından verilir ve ihtiyacına acıyan bir şefkat cânibinden ihsan edilir.”[4]
Ey nadan nefsim! “İşsiz, tembel, istirahatla yaşayan ve rahat döşeğinde uzananlar, ekseriyetle, sa’y eden, çalışanlardan daha ziyade zahmet ve sıkıntı çeker. Çünkü, daima işsizler ömründen şikâyet eder, eğlence ile çabuk geçmesini ister. Sa’y eden ve çalışan ise şâkirdir, hamd eder, ömrünün geçmesini istemez. “Atâlet içinde istirahat eden, ömründen şikâyetçidir. Çalışan ve iş gören ise haline şükreder.” küllî düsturdur. Hem o sır iledir ki, “Rahat zahmette, zahmet rahattadır” cümlesi darbımesel olmuştur.”[5]
Sen ey meşakkat, sıkıntı ve çalışmaktan hoşlanmayan nefsim! “Elbette biz başıboş değiliz. Bu derece nazik san’atlı, mizanlı, letâfetli, ibretli masnular içinde hayvan gibi gezip bozamayız. Bize bozdurmazlar.”[6] Büyük vazifeler ve hizmetler için gönderilmişiz. Hayat bir faaliyet ise, şevk o hayatın bineğidir.“Fakat herkes bir ahlâkta olamaz. Bazıları meşru dairede rahatını istese de, itiraz edilmemeli.”[7]Bunu da bilmelisin. Ancak “İnsanın helâl sa’yiyle, meşru dairede gördüğü zevkler, lezzetler, keyfine kâfidir; harama girmeye ihtiyaç bırakmaz.”[8] Meylü’r-rahat bir tembellik ve atalet hâlidir. Üstadımız Bediüzzaman israf-ı kelâmdan kaçtığı gibi israf-ı zamandan da kaçmıştır. Hiçbir anını zayi etmemiş, hep hizmetle iştigal etmiştir.
Abdülbâkî Çimiç
[1] ESDE(Münazarat), s.299
[2] Necm Suresi, 32
[3] Mektubat, s.709
[4] Şualar, s.286
[5] Lemalar, s.309
[6] Sözler, s.457
[7] Kastamonu Lahikası, s.319
[8] Sözler, s.523