“Risâlelerle ciddî mânâda ilgilenmeye başlayalı bir kaç ay oldu. Bende hakîkaten büyük te’sirler meydana getiriyor. İsterim ki Allah’a ulaşmak için gittiğim yol ve metod çok güzel olsun ve beni, kalbimi tatmin etsin. Risâle-i Nurlara karar kıldım. Fakat mevcût dünyamızda ideolojiler, tarîkatlar, felsefeler, görüş farklılıkları çok yaygın. Ve risâleler bize bunların hepsinden üstün olduğundan bahseder. Bu yolda daha emîn yürüyebilmem için aydınlanmaya, bilgilenmeye ihtiyaç duymaktayım. Deniliyor ki asrın ihtiyaçlarını en iyi karşılayacak Risâlelerdir. Mevcût dünya düzeninde tarîkatların sorunları çözmede yeterli olamadığını, bu sebeple Risâlelere ihtiyaç duyulduğunu biliyorum. Risâlelerde de Risâle-i Nur’un üstünlüğünden ve kuvvetinden bahseder. Tarîkatların da bid’at rüzgârlarına kapıldığını söyler. Tarîkat ehli kişiler, mürşidler büyük zatlar Risâle-i Nurları duyup okuduğu halde neden geleneklerini sürdürme taraftarlığına girişiyorlar? Ve tasavvuf ehli takva sahipleri nasıl oluyor da bid’ata düşebiliyorlar ve bu bid’atler somut olarak nelerdir? Bunları onlarla tartışmak için kullanmayacağım. Üstad’ın münâkaşa hakkındaki yazılarını okudum.”
Evet, meraklı ve müdakkik
bir kardeşimizin bizlere ilettiği mesaj böyleydi. Yazdıklarından anladığımıza
göre bu kardeşimiz genç ve muhtaç bir gönüldü. Yardım istiyordu. En önemlisi
ise aklen, kalben ve ruhen mutmain olmak istiyordu. Çünkü Risâle-i Nurlar onun
âleminde te’sirini göstermeye başlamıştı. Bu cihetle değişik mülahazalardan
dolayı mütehayyir durumda olduğu anlaşılıyordu. Rabbim hem istifadesini hem de
istifazasını daim etsin inşâallah.
Aziz kardeşim, elimden geldiği kadar sizlere yardımcı olabilecek cevaplar
yazmaya gayret edeceğim. Bu cevaplar yine Risâle-i Nur hakîkatlerinden istifade
etmeye çalıştığımız derslerimizdir. Sizinle sadece paylaşmak istiyoruz.
Aziz Kardeşim, Risâle-i Nur’un bu son âhirzamân asrında te’lîf edileceğine dair Kur’ân ayetlerinin işâretleri Birinci Şua’da mevcûttur. Bundan başka Sekizinci Lem’a, Sekizinci Şua, On Sekizinci Lem’a ve Yirmi Sekizinci Lem’a’larda da işâret ve beşâretler vardır. Yanî Risâle-i Nur’a bizler taklîden teslim olmamışız. Bu saydığımız Risâleleri kimse inkâr edememiş. Sadece bunlar husûsî mes’elelerdir, husûsî tutulması gerekirdi şeklinde bazı mülâhazalar olmuştur. Ancak Kur’ân’a ait bir mes’ele ne kadar küçükte olsa, ind-i ilâhide kıymeti çok büyüktür. Demek ki Risâle-i Nur’a Kur’ân’dan ve hadîsten deliller; ulemanın işâret ve beşâretleri vardır. Bu yaşanan son âhirzamân asrının mâhiyetini ve önemini öğrenmek çok mühimdir. Bunu öğrenmenin yegâne yolu ise Risâle-i Nur’dan geçiyor kanaatindeyiz. Çünkü Risâle-i Nur Kur’ân’a bağlıdır; Kur’ân’dan başka me’hâzı ve üstadı yoktur. Risâle-i Nur’un dâvâsı tevhid, haşir, nübüvvet, kader, rûhaniyât, melâike, Kur’ân’ın mucîzeliği v.b. konulardır. Bu mevzular Risâle-i Nur’da kat’î bürhanlarla ispat edilmiştir. Risâle-i Nur, Kur’ân’ın bu zamanda en mükemmel îzâhı ve berzâhî bir tefsîridir.
Ben şahsen diyorum ki; kalbimin, aklımın ve rûhumun yaralarını ve vesveselerini tedâvi edecek başka eserler varsa onları da okuyalım. Eğer yoksa ben Risâle-i Nur’u okumaya devam edeceğim. Çünkü o benim bütün yaralarıma merhem oldu ve oluyor. Allah’a binlerce kez şükürler olsun ki Risâle-i Nur bütün müşküllerimizi izale ediyor ve suallerimize cevap veriyor. Bir insanın bundan daha büyük bir zenginliği olabilir mi? Hem bakınız Üstâd Hazretleri de bu mânâda şunu söylüyor: ”Kat’î delillerle size ispat etmiştir ki, meydan-ı istifadeye vaz edilen eserler mîrî malıdır, yani Kur’ân-ı Hakîmin tereşşuhâtıdır. Hiç kimse enesiyle onlara temellük edemez. Madem bu Kur’ânî hakikat kapısı açıldı, benim noksaniyetime ve ehemmiyetsizliğime bakılmayarak, ehl-i ilim ve kemal arkamda bulunmaktan çekinmemeli ve istiğnâ etmemelidirler. Madem şimdi ehl-i imânın tabakatını, avamdan havassa kadar, maruz kaldıkları evham ve şübehattan kurtarmak çaresini bulduk; o ulema ya daha kolay bir çaresini bulsunlar veyahut bu çareyi iltizam edip ders versinler, taraftar olsunlar. Ulemâü’s-sû’ hakkında bir tehdid-i azîm var; bu zamanda ehl-i ilim ziyade dikkat etmeli.”[1]
Risâle-i Nur, hakîkaten asrımızın ihtiyaçlarına uygun te’lîf ettirilmiş nadide bir eserdir. Dahâ Risâle-i Nur’da keşfedilecek o kadar çok konu ve mevzu var ki, keşfedilmek için şahs-ı mânevîyi bekliyor. İnşâallah bu yaşadığımız asır Kur’ân’ın hâkimiyeti ile temevvüc edecek ve Kur’ân hâkimiyetini Risâle-i Nurla yapacaktır. Dahâ doğrusu beşeriyet Kur’ân hakîkatlerini arıyor. Bulduğunda da dahâ bırakmıyor. Ellinin üzerinde dünya diline çevrilen ve Kur’ân’dan sonra en çok satılan başka bir eser yoktur. Bu Kur’ân’ın hâkimiyeti demektir. Artık insanlık fevc fevc bu hakîkatlere koşuyor ve daha da koşacaktır. Eğer beşer aklını kaybetmezse ve maddî ve mânevî bir kıyamet başlarına kopmazsa inşâallah istikbâl İslâmın sadâsı ile dalgalanacaktır.
Aziz kardeşim, bir de tarîkat şeyhleri ile ilgili sorunuz var. “Niçin Risâle-i Nurları okudukları halde geleneklerini sürdürüyorlar?” diye. Bunların cevapları da Risâlelerde var. Bu asır enâniyet asrıdır der Üstad Bediüzzaman. Bu nedenle herkes kendini ma’zûr biliyor ve enesini hemen terk etmiyor. Bir de mi’zaçlar ve meşrepler farklı farklı. Allah insanları çok hikmete binaen farklı yaratmış. Bizler Risâle-i Nurla cemâatler arasında da bir ittifak olacağı kanaatindeyiz. Ehl-i sünnet cemâatleri maksatta ittifak etmiştir. Zaten önemli olan da maksatta ittifak edilmesidir. Meslekte ve meşaribde ittifak caiz de değildir. Hizmet tarzları farklı olabilir. “Mesalikte ve meşreplerde ittihad mümkün olmadığı gibi, caiz de değildir. Zira taklit yolunu açar ve “Neme lâzım, başkası düşünsün” sözünü de söylettirir.”[2] Bu noktalar nazar-ı dikkate alınmalıdır. Tarîkat ehli de Risâle-i Nur’u okuyup istifâde etmelidir. Bizler onlara siz mesleğinizi ve tarzınızı terk edin demiyoruz. Risâle-i Nurları da okuyunuz ve istifade ederek devam ediniz diyoruz. Hem Risâle-i Nurları önyargısız okumaları çok müşküllerini halledecektir. Risâle-i Nur’u tenkit ederek ve küçük görerek okuyanlar ondan istifâde edemezler. Bir de Risâle-i Nur’a samîmî muhatap olup ihtiyacını tam hissedenler ondan hakîkat derslerini alırlar inşâallah.
“Tasavvuf ve takva ehli nasıl bid’alara düşüyor ve bu bid’alar somut neler?” demişsiniz. Bu asırda öyle dehşetli cereyânlar var ki her şeyi kendi hesabına alır ve alet eder. Bu nedenle asrımızın en dehşetli bid’ası bu cereyânların tahribatı olmalıdır. Bu dehşetli cereyânlar aldatmakla iş görüp, münafîkâne hareket ediyorlar. Dahâ çok ehl-i dini aldatıyor ve kullanıyorlar. Bu cereyanlar “insanlarda ve insan cemaatlerindeki habis menbaları ve tabiatlarındaki muzır madenleri, fiilî propaganda ile işlettiriyor, zayıf damarları buluyor. Kiminin hırs-ı intikamını, kiminin hırs-ı câhını, kiminin tamahını, kiminin humkunu, kiminin dinsizliğini, hattâ en garibi, kiminin de taassubunu işletip siyasetine vasıta ediyor.”[3]lar. Bu cereyânların mâhiyetini Kur’ân ve hadîsler çerçevesinde Risâle-i Nur bildiriyor. Bu nedenle Üstad Bedîüzzamân Hazretleri “Risâle-i Nur dairesi yakınında bulunan ehl-i dîn ve sofî meşrep zatlar Risâle-i Nur dairesi içine girmezlerse tehlike ihtimâli kuvvetlidir.”[4] der. Şimdi bu kadar dehşetli cereyânları ve bid’aları es geçmek, sanırım o cereyanların avına düşmek olur. Zahiren mâhiyeti meçhul, ancak hakikat canibinden bilinen bu cereyânlara karşı bigâne kalmak kâr-ı akıl değildir. Onun için bütün kuvvetimizle Risâle-i Nur’a çalışmalıyız diyoruz.
Bu asrın en önemli cereyanlarını ve bid’alarını tanıyabilmek için Risâle-i Nur’un satır aralarının izini sürmek lâzımdır. Bundan başka Risâle-i Nur’un müteferrik yerlerinde bu mes’ele halledilmiştir. Rabbim bu asrın en dehşetli cereyanlarını ve bid’alarını tanımayı ve onlardan sakınmayı hepimize nasip etsin.
Abdülbâkî ÇİMİÇ
[email protected]
[1] Mektubat,2013,s.723
[2] Eski Said Dönemi Eserleri(Hutbe-i Şamiye),s.75
[3] Eski Said Dönemi Eserleri(Hutuvat-ı Sitte),s.449
[4] Kastamonu Lahikası,2013,s.163