Meraklı ve müdakkik bir kardeşimizin soruları
“Risâlelerle ciddî mânâda ilgilenmeye başlayalı bir kaç ay oldu. Ben de hakîkaten büyük te’sirler meydana getiriyor. İsterim ki Allah’a ulaşmak için gittiğim yol ve metod çok güzel olsun ve beni, kalbimi tatmin etsin. Risâle-i Nûrlara karar kıldım. Fakat mevcût dünyamızda ideolojiler, tarîkatlar, felsefeler, görüş farklılıkları çok yaygın. Ve risâleler bize bunların hepsinden üstün olduğundan bahseder. Bu yolda daha emîn yürüyebilmem için aydınlanmaya, bilgilenmeye ihtiyaç duymaktayım.
Deniliyor ki asrın ihtiyaçlarını en iyi karşılayacak Risâlelerdir. Mevcût dünya düzeninde tarîkatların sorunları çözmede yeterli olamadığını, bu sebeple Risâlelere ihtiyaç duyulduğunu biliyorum. Risâlelerde de Risâle-i Nur’un üstünlüğünden ve kuvvetinden bahseder. Tarîkatların da bid’at rüzgârlarına kapıldığını söyler. Tarîkat ehli kişiler, mürşidler büyük zatlar Risâle-i Nurları duyup okuduğu halde neden geleneklerini sürdürme taraftarlığına girişiyorlar? Ve tasavvuf ehli takva sahipleri nasıl oluyor da bid’ata düşebiliyorlar ve bu bid’atler somut olarak nelerdir?
Bunları onlarla tartışmak için kullanmayacağım. Üstad’ın tartışma hakkındaki yazılarını okudum.
Bir başka sorum: “Bazı Üstâd’ın izinden giden zatlar hizmet adına evlenmiyorlar. Peygamber(a.s.m) zor şartlarda ağır bir görevi ifâ ederken, 4’e kadar olan evlilik halini kendisi 9 olarak gerçekleştirmiştir. Bunun sebebini öğrenmek istiyorum. Muhabbetle kalınız.”
Elcevap: Elimden geldiği kadar sizlere yardımcı olabilecek cevaplar yazmaya gayret edeceğim. Bu cevaplar yine Risâle-i Nûr hakîkatlerinden almaya gayret ettiğim derslerimdir. Sizinle sadece paylaşmak istiyorum.
Aziz Kardeşim, Risâle-i Nûrların bu son âhirzamân asrında te’lîf edileceğine Kur’ân’dan ayetlerin işâreti Birinci Şua’da mevcûttur. Bundan başka Sekizinci Lema, Sekizinci Şua, On Sekizinci Lem’a ve Yirmi Sekizinci Lem’a’larda da işâret ve beşâretler vardır. Yanî Risâle-i Nûrlara bizler taklîden teslim olmamışız. Bu saydığım Risâleleri kimse inkâr edememiş. Sadece bunlar husûsî mes’elelerdir husûsî tutulması gerekirdi demişler. Ancak Kur’ân’a ait bir mes’ele ne kadar küçükte olsa Allah katında çok büyüktür. Demek ki Risâle-i Nûrlara Kur’ânî, hadîsî deliller ve ulemanın işâret ve beşâretleri vardır. Bu noktada bir ittifak var. Bu yaşanan son âhirzamân asrının mâhiyetini ve önemini öğrenmek çok mühimdir. Bunu öğrenmenin yegâne yolu ise Risâle-i Nûrlardan geçiyor. Çünkü Risâle-i Nûrlar Kur’ân’a bağlı, Kur’ân’dan başka me’hâzı yok. Risâle-i Nûrların dâvâsı tevhid, haşir, nübüvvet, kader, rûhaniyât ve melâike, Kur’ân’ın mucîzeliği v.b.konular. Bunlar Kur’ân dâvâsının bu zamanda en mükemmel îzâhları ve tefsîrleridir. Ben diyorum ki şahsım adına kalbimin, rûhumun ve aklımın yaralarını ve vesveselerini tedâvi edecek başka eser varsa onları da okuyalım. Eğer yoksa ben Risâle-i Nûrları okumaya devam edeceğim. Çünkü o benim bütün yaralarıma merhem oldu ve oluyor. Allah’a binlerce kez şükürler olsun. Bir insanın bundan daha büyük bir zenginliği olabilir mi? Hem bakınız Üstâd Hazretleri de bu mânâda şunu söylüyor:” Kat’î delillerle size ispat etmiştir ki, meydan-ı istifadeye vaz edilen eserler mîrî malıdır, yani Kur’ân-ı Hakîmin tereşşuhâtıdır. Hiç kimse enesiyle onlara temellük edemez. Madem bu Kur’ânî hakikat kapısı açıldı, benim noksaniyetime ve ehemmiyetsizliğime bakılmayarak, ehl-i ilim ve kemal arkamda bulunmaktan çekinmemeli ve istiğnâ etmemelidirler. Madem şimdi ehl-i imanın tabakatını, avamdan havassa kadar, maruz kaldıkları evham ve şübehattan kurtarmak çaresini bulduk; o ulema ya daha kolay bir çaresini bulsunlar veyahut bu çareyi iltizam edip ders versinler, taraftar olsunlar. Ulemâü’s-sû’ hakkında bir tehdid-i azîm var; bu zamanda ehl-i ilim ziyade dikkat etmeli.( Yirmi Dokuzuncu Mektup)”
Risâle-i Nûrlar hakîkaten asrımızın ihtiyaçlarına uygun te’lîf ettirilmiş eserlerdir. Dahâ Risâle-i Nûrlardan keşfedilecek o kadar çok konu ve mevzu var ki, keşfedilmek için şahs-ı mânevîyi bekliyor. İnşâallah bu yaşadığımız asır Kur’ân’ın hâkimiyeti ile temevvüc edecek ve Kur’ân hâkimiyetini Risâle-i Nûrlarla yapacaktır. Güzel günler bizleri bekliyor. Dahâ doğrusu beşeriyet Kur’ân hakîkatlerini arıyor. Bulduğunda da dahâ bırakmıyor. Dünyada 48 dünya diline çevrilen ve Kur’ân’dan sonra en çok satılan başka bir eser yok ki. Bu Kur’ân’ın hâkimiyeti demektir. Artık insanlık fevc fevc bu hakîkatlere koşuyor ve daha da koşacaktır. Eğer beşer aklını kaybetmezse ve maddî ve mânevî bir kıyamet başlarına kopmazsa inşâallah istikbâl İslâmın sadâsı ile dalgalanacaktır.
Aziz kardeşim, bir de tarîkat şeyhleri ile ilgili sorunuz var. Niçin Risâle-i Nurları okudukları halde geleneklerini sürdürüyorlar diye. Bunların cevapları da Risâlelerde var. Bu asır enâniyet asrıdır der Üstad. Bu nedenle herkes kendini ma’zûr biliyor ve enesini hemen terk etmiyor. Bir de mi’zaçlar ve meşrepler farklı farklı. Allah farklı yaratmış. Bizler ileride Risâle-i Nûrlarla cemaatler arasında da bir ittifak olacağına inanıyoruz. Önemli olan maksatta ittifak olmalı. Hizmet tarzları farklı olabilir. Tarîkat ehli de Risâle-i Nurları okuyup istifâde etmelidir. Bizler onlara siz mesleğinizi ve tarzınızı terk edin bize gelin falan diyemeyiz. Sadece Risâle-i Nûrları da okuyun öyle devam ediniz deriz. Çünkü Risâle-i Nûrları önyargısız okumaları çok müşküllerini halledecektir. Risâle-i Nûrları tenkit ederek ve küçük görerek okuyanlar onlardan istifâde edemezler. Bir de Risâle-i Nûrlara samîmî ihtiyaç hissedenler ondan hakîkî istifâde edenler olur.
“Tasavvuf ve takva ehli nasıl bid’alara düşüyor ve bu bid’alar somut neler?” demişsiniz.
Aziz kardeşim bu asırda öyle dehşetli cereyânlar var ki her şeyi kendi hesabına alet eder. Bu nedenle asrımızın en dehşetli bid’ası bu cereyânlar olmalıdır. Bu dehşetli cereyânlar aldatmakla iş görüp ve münafîkâne hareket ediyorlar. Dahâ çok dîn ehlini aldatıyor ve kullanıyorlar. Bu cereyânların mâhiyetini Kur’ân ve hadîsler çerçevesinde sadece ve sadece Risâle-i Nûrlar bildiriyor. Bu nedenle “Risâle-i Nûr dairesi yakınında bulunan ehl-i dîn ve sofî meşrep zatlar Risâle-i Nûr dairesi içine girmezlerse tehlike ihtimâli kuvvetlidir.(Kastamonu Lahikası)” der Üstad Bedîüzzamân Hazretleri. Şimdi bu kadar dehşetli bir cereyânı ve bid’ayı es geçmek demek sanırım onun avına çok kolay düşmek olur. Mâhiyeti bilinmeyen bu cereyâna karşı bigâne kalmak kâr-ı akıl değildir. Onun için bütün kuvvetimizle Risâle-i Nûrlara çalışıyoruz.
Evlenmeme ile ilgili ise şöyle bir açıklama yapabiliriz. Biliyorsunuz evlenmek sünnettir. Ancak asr-ı saadedte ashâb-ı suffa vardır. Onlar evlenmezlerdi. Çünkü kendilerini Kur’ân’a ve îmân hizmetine vakfetmişlerdi. Vazîfeleri Kur’ân tâlimi ve dersleri idi. Efendimiz (asm) ashâb-ı suffanın tüm ihtiyaçlarını karşılardı.
Risâle-i Nûr mesleği ise sâhebe mesleğinin bir cilvesi ve yansımasıdır. Elbette ki asr-ı saadedten bu asırdaki izdüşümü olan mesleğe bir benzerlik olacaktır. Bu nedenle herkes değil sadece vakıf olanlar evlenmeyebilirler. Vazîfeleri ise sadece Kur’ân ilmi olan Risâle-i Nûrlara çalışıp insanların bu âhirzamân asrında îmânlarını kurtarmaktır.
Bu asrın en önemli bid’asını tanıyabilmeniz için Beşinci Şua’nın izini sürmeliyiz. Bundan başka Risâle-i Nûrların müteferrik yerlerinde de bu mes’ele vardır. Rabbim bu asrın en dehşetli bid’asını tanımayı ve hepimize Risâle-i Nûrlardan ilm-i Kur’ân derslerini okumayı, anlamayı, kabul etmeyi ve amel etmeyi nasip etsin.
Abdülbâkî ÇİMİÇ