Âdem Aleyhisselamdan dolayı, İlahi rahmetten men olan İblis, Âdem ve oğullarından intikam alarak onları doğru yoldan ayırmak maksadıyla kıyamete kadar mühlet istedi ve Allah da ona izin verdi. Böylece insan ve iblis mücadelesi başlamış oldu. Bu, aynı zamanda bir müsabaka meydanı olan dünya hayatının hikmetinin gereği idi. Bu müsabaka sonunda elmas ruhlular ile kömür ruhlular ayrılacak, sağlamlar ile çürükler birbirinden tefrik edilecekti. Çünkü “Fıtrat-ı insan bir mezraa hükmündedir ki, secaya-i hasene temayülât-ı şerriye ile beraber, daneler gibi dest-i kaderle içinde ekilmiştir.”[1] Böylece “Âlem-i insaniyette ise, merâtib-i terakkiyat ve tedenniyat, nihayetsizdir.”[2] Bu sırdan dolayıdır ki insan imtihana tabi tutulmuştur. “Eğer mücahede ve müsabaka olmasaydı, maden-i insaniyetteki elmas ve kömür hükmünde olan istidatlar beraber kalacaktı.”[3] Kömür gibi bir ruhla elmas gibi bir ruhun tefrik edilmesi için teklif ve imtihan şarttır. Zaten “Din bir imtihandır. Teklif-i İlâhî bir tecrübedir. Tâ, ervâh-ı âliye ile ervâh-ı sâfile, müsabaka meydanında birbirinden ayrılsın. Nasıl ki bir madene ateş veriliyor, tâ elmasla kömür, altınla toprak birbirinden ayrılsın. Öyle de, bu dâr-ı imtihanda olan teklifât-ı İlâhiye bir iptilâdır ve bir müsabakaya sevktir ki, istidad-ı beşer madeninde olan cevâhir-i âliye ile mevadd-ı süfliye birbirinden tefrik edilsin.”[4] İşte, bu sebepledir ki, şeytanların musallat edilmeleri ile insanlarda büyük terakkiyat meydana gelir. Meleklere musallat olmadıkları için makamları sabittir ve ilerlemezler. İnsandaki mertebeler hem terakki hem de tedennide sınırsızdır. Bu yüzdendir ki, “Nemrutlardan, Firavunlardan tut, tâ sıddıkîn-i evliya ve enbiyaya kadar gayet uzun bir mesafe-i terakki var”. Böylece imtihan yeri olan bu dünyada kömür ruhlularla elmas ruhlular tefrik edilir.
İnsanın imtihana tabi tutulmasının hikmeti ise şöyledir: “Hakîm-i Ezelî, inâyet-i sermediye ve hikmet-i ezeliyenin iktizasıyla, şu dünyayı, tecrübeye mahal ve imtihana meydan ve Esmâ-i Hüsnâsına ayna ve kalem-i kader ve kudretine sayfa olmak için yaratmış. Ve tecrübe ve imtihan ise, neşvünemâya sebeptir. O neşvünemâ ise, istidatların inkişafına sebeptir. O inkişaf ise, kabiliyetlerin tezahürüne sebeptir. O kabiliyetlerin tezahürü ise, hakaik-i nisbiyenin zuhuruna sebeptir. Hakaik-i nisbiyenin zuhuru ise, Sâni-i Zülcelâlin Esmâ-i Hüsnâsının nukuş-u tecelliyâtını göstermesine ve kâinatı mektubat-ı Samedâniye suretine çevirmesine sebeptir. İşte, şu sırr-ı imtihan ve sırr-ı teklif iledir ki, ervâh-ı âliyenin elmas gibi cevherleri, ervâh-ı sâfilenin kömür gibi maddelerinden tasaffi eder, ayrılır.”[5]
Netice-i kelam: “Vakta ki Cenab-ı Hak, hikmet-i ezeliye ile inâyet-i ezeliyenin iktizasınca, insanların kabiliyetlerinin tezahürünü ve istidatlarının neşvünemasını irade etmekle, nev-i beşeri imtihan ve tecrübeye tâbi tuttu, zararları menfaatlere kattı, şerleri hayırların içine attı, güzellikleri çirkinliklerle cem etti. Hepsini birbirine karıştırarak kâinatın hamuruyla beraber yaratılış teknesinde yoğurduktan sonra, kâinatı tagayyür, tebeddül, tekâmül kanunlarına tâbi tuttu. Vakta ki imtihan perdesi kapanır ve tecrübe zamanı nihayet bulur ve kâinat tarlasının vakt-i hasadı hulûl eder. Sâni-i Hakîm, inâyetiyle, birbiriyle karışık yoğurduğu zıtları tasfiye eder, içlerinden tagayyürü doğuran esbabı ayırır ve ihtilâf maddelerini tefrik eder. Sonra, cehennem ebede elverişli olarak metin ve kavi bir cisimle teşekkül ederek, “Ayrılın”[6] hitabına hedef olur; cennet ise, esasatıyla beraber ebedî ve muhkem bir şekilde tecelli eder ve müncelî(parlayan) olur.” [7]
İşte mahiyet-i insaniyeye derc edilen elmas ve kömür madenlerin neticesi bu imtihan diyarında böyle bir muameleye tabidir. İnsan iradesi ile seçiminin sonucuna çıkarılır. Herkes lâyık olduğu mevkide yerini alır ve imtihan ve hikmet diyarından, mükâfat ve mücazat diyarı olan kudret diyarına göçer! Böylece “imtihan perdesi kapanır ve tecrübe zamanı nihayet bulur ve kâinat tarlasının vakt-i hasadı hulûl eder.”
Abdülbâkî Çimiç
[1] Eski Said Dönemi Eserleri(Tuluat),2013,s.578
[2] Mektubat,2013,s.72
[3] Mektubat,2013,s.72
[4] Sözler,2013,s.422
[5] Sözler,2013,s.867
[6] Yasin Suresi: 59
[7] İşârâtü’l-İ’câz,2013,s.323