Maddî değil mânevî hizmetler lâzım
Bu hizmetin en ehemmiyetli esaslarından birisi de karşılık beklemeden imân ve Kur’ân hizmetine çalışmaktır. Bunun yüzlerce delili Risale-i Nur satırları içerisinde vardır. Bilindiği üzere Bediüzzaman tâ küçüklüğünden beri sadaka ve hediye kabul etmemiştir. Hizmetinin karşılığı olarak bu tür maddî menfaatlardan men edilmiştir. Hatta bazen ihtilattan ve konuşmaktan memnû olduğu gibi, küçüklüğünden beri halkların malını kabul etmemek(velev zekât dahi olsa) düsturu ile yaşamıştır.
Bediüzzaman’ın vazifelerinden en ehemmiyetlisi iman hizmetidir. Bu hizmet maddî değil, ihlâs, sadakat ve tesanüd sıfatlarıyla yapılacaktır. Bu nokta “Bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve mânevî ordusu, yalnız ihlâs ve sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahip olan bir kısım şakirtlerdir. Ne kadar da az da olsalar, mânen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar. ”[1] şekliyle ifade edilir. “Hem dahildeki cihad-ı mânevî, mânevî tahribata karşı çalışmaktır ki, maddî değil, mânevî hizmetler lâzımdır.”[2] Cenab-ı Hak bizi bu hizmet ruhundan ayırmasın. Risale-i Nur hizmeti de bu gün böyle bir ruhu bekliyor ve gözlüyor. Dünyaya öyle tekme vurulmalı ki, dünya için kaybettiklerine üzülmeyesin. Hakiki Nur Talebeleri bunu yapmışlar. Hizmet-i imaniye ve Kur’âniye için dünyayı terk etmişler. O hizmet ruhu, öyle bir mânevî atmosfer ki, insanın yüz binlerce kusuru olsa, o atmosfere girse tasaffi ediyor. Cenab-ı Hak bizim ruhlarımızı saff-ı evvel hakiki Nur Taleberi’nin ruhları gibi keskin kılsın. Onların ruhlarıyla bizleri ruhlandırsın inşâallah.
Sırr-ı ihlâs ve sırr-ı uhuvvet
Bu mânevî hizmetin iki ehemmiyetli düsturu vardır. Sırr-ı ihlâs ve sırr-ı uhuvvet. Bu iki düstur kırıldığı zaman hizmet ruhu söner ve sükût eder. Hizmet düsturları, Risale-i Nur lokomotifinin rayıdır. Bu iki ray olmazsa sen makam-ı rızaya, makam-ı sıddıkiyete çıkamazsın. Hizmetin ruhunu kaybedersin. Ucuz hesaplar yapmamalısın. Hem kazanacağın, hem de kaybedeceğin çok büyük olabilir. Belki de Nur Talebeleri’nin şiddetli ikaz edildiği nokta burası olmalıdır. Bu noktaya Bediüzzaman “Enâniyet ve nefs-i emmâre sizi aldatmasın.”[3] şeklinde işaret eder.
Nur Talebeleri hizmet esnasında manen Selimiye Camii gibi olmalıdır. Onun kubbesi iman-ı billâhtır, marifetullahtır, muhabbetullahtır. Bu vaziyet Allah’ı bilme keyfiyetidir. Kubbenin taşları gibi tesanüt vaziyetinde olmak elzemdir. İnsan dünyasını da ahiretini de feda ettiği halde bazen izzet-i nefsiyesini feda edemiyor. Bu hizmette bunu dahi feda etmek yiğitliktir. Çünkü bu meslek maddî ve mânevî her şeyden feragat mesleğidir. Yalnız ve yalnız Allah rızası için çalışılmaktır.
Vazifemizi yapmak ve vazife-i İlahiyeye karışmamak
Bu hizmette “vazifemizi yapmak ve vazife-i İlahiyeye karışmamak elzemdir. Nurları halka kabul ettirmek ve onları ondan istifade ettirmek, vazife-i İlâhiyedir. Ona karışmayız. Yalnız müşteri ve muhtaç olanlara tebliğ ve göstermektir. Ve onları aramak ve Nurları satın almağa teşvik etmeğe ihtiyaç kalmamış. Çünkü hem bu şiddetli imtihanlarda Nurlar çok kıymetdar olduğu tahakkuk ettiği için müşteri aramaz. Müşteri onu aramalı ve yalvarmalı. Hem Nur onbeş sene zarfında üç-dört dehşetli imtihan meydanında muhtaç müşterilere kendini göstermiş.”[4]
Abdülbâkî Çimiç
[1] Emirdağ Lahikası-I, s.456
[2] Emirdağ Lahikası-II, s.877
[3] Lemalar, s.391
[4] Afyon Hapis Mektupları