Madem toprak kesafeti itibarı ile en camî masnuat-ı ilahiyeye menşe ve medar ise aynen öylede “hem kesafetli olan nefs-i insaniye; sırr-ı câmiiyet itibariyle, tezekki etmek şartıyla bütün letaif-i insaniyenin fevkıne çıktığı gibi…” izahı da çok manidardır.
İnsan nefsi başlangıçta toprak misali kesafetli ve yoğundur. Nasıl ki toprak suya, havaya ve ziyaya nispeten masnuata menşe olmuş ise nefs-i insaniye de bu kesafeti ile çok sırları üzerinde toplama cihetiyle insanın diğer latifelerinin fevkine çıkabilmektedir. Burada bütün sır kesafetli olan nefs-i insaniyenin tezekki etme şartıdır.
Bu bahsi okuduğumda petrol nimetini düşündüm ve şöyle bir tefekkür penceresinden bakmak istedim. Petrol ilk çıktığında çok kesafetli, yoğun ve müşevveştir. Bu halde petrolü kullanmak çok da mümkün değildir.
Petrolden istifade edebilmek için mutlaka onu rafinerilerde damıtmak gerekir. Belirli sıcaklıklar altında petrol damıtılır ve benzin, gazyağı, mazot, fueloil (yağyakıt), makine yağı v.b.şeklinde ürünler elde edilir ve bu ürünler beşeriyetin vaz geçilmez maddeleridir. Demek petrolün yararlı olarak kullanılması ve istifade edilmesi damıtılmasına bir nevi tezekkisine bağlıdır.
Nefs-i insaniye de kesafetli halinden damıtılarak yani tezekki edilerek yararlı ve istifadeli hale gelmektedir. Böylece nefis birçok mertebede damıtılmış olmaktadır. Bunlar ise:
•Nefsi Emmare: Kötülüğü emreden ve bundan zevk alan nefistir.
•Nefsi Levvame: Kötülük yaptığında bundan pişman olup af dileyen nefistir.
•Nefsi Mülhime: Allah’tan ilham alan nefistir.
•Nefsi Mutmainne: Tatmin olmuş nefistir.
•Nefsi Radiyye: Allah’tan razı olmuş nefistir.
•Nefsi Mardiyye: Allah’ın razı olduğu nefistir.
•Nefsi Tezkiye: Bu kademede nefs temizlenmiştir.
•Nefsi Kâmile: Olgunluğa ermiş nefistir. Mürşidi Kamillerin nefsinin karşılığıdır.
Acaba nefs-i insaniyenin tezekki etme şartları neler olabilir? Elbette ki Risale-i Nurlarda bunun da cevabı vardır.Şöyle ki;”Nefs-i emmâre, tahrip ve şer cihetinde nihayetsiz cinayet işleyebilir. Fakat icad ve hayırda iktidarı pek azdır ve cüz’îdir. Evet, bir haneyi bir günde harap eder, yüz günde yapamaz.
•Lâkin, eğer enâniyeti bıraksa,
•Hayrı ve vücudu tevfik-i İlâhiyeden istese,
•Şer ve tahripten ve nefse itimattan vazgeçse,
•İstiğfar ederek tam abd olsa,
•O vakit “Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir.”( Furkan Sûresi, 25:70)”sırrına mazhar olur.
•Ondaki nihayetsiz kabiliyet-i şer, nihayetsiz kabiliyet-i hayra inkılâb eder.
•Ahsen-i takvim kıymetini alır, âlâ-yı illiyyîne çıkar.(Sözler,2001,s:290)”
Böylece nefs-i insaniye tezekki şartları ile mahiyeti nefs-i kâmile noktasına doğru terakki edebilir. Bu manada sahabelerin nefisleri numune-i imtisâldir. Çünkü,”Sahâbelerin nefisleri tezkiye ve tathir edildiğinden, nefsin mahiyetindeki cihâzât-ı kesire ile, ubudiyetin envâına ve şükür ve hamdin aksâmına daha ziyade mazhardırlar. Fenâ-i nefisten sonra ubudiyet-i evliya besâtet peydâ eder.(Sözler,2001,s:454)”
Risale-i Nurlarda nefsin tathiri ve tezkiyesinin yoları ise şöyledir.
•”Nefsinin arzusunu kendine mâbud edinen kimse.”( Furkan Sûresi, 25:43.) İşte, şu mertebede, şu hatvede tezkiyesi, tathiri, onu tezkiye etmemek(temize çıkarmamak), tebrie etmemektir.
•Nisyân-ı nefis(nefsini unutmak) içinde nisyan etmemek. Yani, huzuzat (hazlar) ve ihtirasatta (hırslarda) unutmak; ve mevtte ve hizmette düşünmek.
•Nefsinde yalnız kusuru ve naksı ve aczi ve fakrı görüp, bütün mehâsin ve kemâlâtını, Fâtır-ı Zülcelâl tarafından ona ihsan edilmiş nimetler olduğunu anlayıp, fahr yerinde şükür ve temeddüh(övünme) yerinde hamd etmektir.
•”Nefsini günahlardan arındıran kurtuluşa ermiştir.”( Şems Sûresi, 91:9.) Kemâlini kemalsizlikte, kudretini aczde, gınâsını fakrda bilmektir.
•Herşey, nefsinde mânâ-yı ismiyle fânidir, mefkuttur(kaybolmuştur), hâdistir(değişendir), mâdumdur. Fakat mânâ-yı harfiyle ve Sâni-i Zülcelâlin esmâsına aynadarlık cihetiyle ve vazifedarlık itibarıyla şahittir, meşhuddur, vâciddir(vücûdidir), mevcuttur.
•Vücudunda adem, ademinde vücudu vardır.
•Yani, kendini bilse, vücut verse, kâinat kadar bir zulümat-ı adem içindedir.
•Yani, vücud-u şahsîsine güvenip Mûcid-i Hakikîden gaflet etse, yıldız böceği gibi bir şahsî ziya-yı vücudu, nihayetsiz zulümât-ı adem ve firaklar içinde bulunur, boğulur.
•Fakat enâniyeti bırakıp, bizzat nefsi hiç olduğunu ve Mûcid-i Hakikînin bir âyine-i tecellîsi bulunduğunu gördüğü vakit, bütün mevcudatı ve nihayetsiz bir vücudu kazanır.
•Zira, bütün mevcudat, esmâsının cilvelerine mazhar olan Zât-ı Vâcibü’l-Vücudu bulan, herşeyi bulur.(Sözler,2001,s:439)
Allah(cc) bizleri nefisleri tezkiye ve tathir edilenlerden eylesin. Nefsin mahiyetindeki cihâzât-ı kesire ile, ubudiyetin envâına ve şükür ve hamdin aksâmına daha ziyade mazhar kılsın. Nefis ile mücahedede bizleri muvaffak kılsın. Âmin.
Abdülbâkî Çimiç