İNSANLAR HELÂK OLDU…
“İnsanlar helâk oldu-âlimler müstesna. Âlimler de helâk oldu-ilmiyle amel edenler müstesna. Amel edenler de helâk oldu-ihlâs sahipleri müstesna. İhlâs sahiplerine gelince, onlar da pek büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar.”[1] hadis-i şerifi, ihlâs ne kadar İslâmiyet’te mühim bir esâs olduğunu gösteriyor. Demek ki insanlar helâkettedir. Ancak âlimler o helâketten kurtulurlar. Âlimlik de yetmiyor. İlmi ile amil olunması lâzım. Amillik de kâfi değil, muhlis, ihlâslı olunması lâzımdır. Muhlisler de azim hatar içinde olabilir. Onlara da ucb ve riya arız olabilir. Hem âlim, hem amil, hem muhlisler çok yüksek zatlardır. Onun için onlar düştü mü, çok kötü düşerler. Büyük kayaların düşüşü de büyük olur. “Samimî ihlâsı kıran adam, bu hılletin gayet yüksek kulesinin başından sukut eder. Gayet derin bir çukura düşmek ihtimali var; ortada tutunacak yer bulamaz.”[2] cümlesi bu noktayı ifade ediyor olmalıdır. Bizim vazifemiz, gayrettir. Muvaffak olsak da olmasak da mes’ul değiliz. Muvaffakiyet tebliğe dâhil değildir.
HELEKENNÂSÜ İLLEL ÂLİMÛNE
Asr-ı saadetteki sükûnet, saadet, huzur Hz. Ali’den (r.a) sonra bozulduğunu biliyoruz. Bu zamanda fitneler başlıyor. Ciğersuz hadiseler vücuda geldi. Netice olarak insanlar helâk oldu. Ancak âlimler kurtuldu. Âlimler boş durmadı, çeşitli eserler te’lif ettiler. Sonra mezhep imamları geldi. Medreseler kuruldu. Daha sonra medreseler de bozuldu. Hakikat, kutsiyet gizlendi, perdelendi. Alet ilimlerine itibar arttı. Çok faklı fırkalar zuhur etti. Fazilet kutupları, aktablar çıktı. “Güya dest-i kudret, celâl ile o asrı çalkaladı, şiddetle tahrik edip çevirdi, ehl-i himmeti gayrete getirip elektriklendirdi. O hareketten gelen bir kuvve-i anilmerkeziye ile, pek çok münevver müçtehitleri ve nurânî muhaddisleri, kudsî hafızları, asfiyaları, aktapları âlem-i İslâm’ın aktârına uçurdu, hicret ettirdi.”[3]
HELEKEL ÂLİMÛNE İLLEL AMİLUNE
Fazilet kutuplarından sonra tarikat aktabları ortaya çıktı. İlmiyle amel edenler kurtuldu. Daha sonra posta oturan şeyhler, o makama ehil olmayan nâehil kişiler geçti. Tarikatlar tam manasıyla hami-i İslâmiyet fertleri yetiştiremediler. Zaman ahir zamana doğru yaklaştı. Ahir zamanda Mehdi-yi Muntazır beklenmeye başlandı. Onun eserlerini, meslek ve meşrebine sadakatla bağlı kalarak okuyanlar ilmiyle amel etti ve kurtuldu.
HELEKEL AMİLUNE İLLEL MUHLİSUNE
İlmiyle amel edenler de helak oldular. Ancak muhlisler kurtuldu. Risale-i Nur’un ruh-u mânevisi sırr-ı ihlâstır. Minberi nedir? Sırr-ı ihlâstır. İhlâsın kisvesi; tevazu, mahviyet, sabır, tevekkül ve şükürdür. İhlâsı kırmak mükerremiyet sıfatından manen sukut etmek demektir. Sırr-ı ihlâs mükerremiyet makamına masadaklıktır. Sırr-ı ihlâsta istihdam kerameti vardır. Senin haberin olmadan Cenab-ı Hak seni koşturuyor, konuşturuyor, muhatabı senin dilinle terbiye ediyor.(Nurdan İlhamlar)
ALA HATARİL AZİM
Evliya olmak kolaydır. Velayetin mertebelerinde terakki etmek de kolay. Ama halis ve muhlis nur talebesi olmak ve bu vasıfları devam ettirmek çok zordur. Nurcu olmak kolay, nurcu ölmek zordur. Sungur Ağabey: “Risale-i Nurlar’ı yüz kişi okur, on kişi anlar, bir kişi istikamette gider.” demiştir.
ŞAHS-I MÂNEVÎ
Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsi sefine-i hidayetir, mürşid-i ümmettir, nasih-i ümmettir. Kim şahs-ı mânevî içinde enaniyetini eritirse, bu (ala hataril azim)den kurtulur. Bu dava-yı Kur’âniye’nin çok çok muzır manileri vardır. İhlâsı kazanmak bir cihette kolay, ihlâsı muhafaza etmek zordur. İhlâsı kazanmak başlangıçtır, bitiş değildir. İhlâsı kazanmak muhlislerin yoludur. Belki bir derste ihlâsı kazanabilir. Ama muhlaslar o ihlâsı ölene kadar yükleniyorlar, götürüyorlar. Davanın kutsiyetinden bir an bile ayrılmıyorlar.(Nurdan ve hayattan ilhamlar)
Abdülbâkî Çimiç
[1] Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ 2:415; Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn 3:414
[2] Lemalar, s.395
[3] Mektubat, s.174