İmtihân Dünyası

Kâinatın ve insanın yaratılmasının sırları ve hikmetleri ile ilgili pek çok soru sorulabilir. Bunlar insanlığın en büyük soruları olmalıdır. Bu sorular; ”Kâinat niçin yaratıldı? İnsanın yaratılmasının sırrı ve hikmeti nedir? Ben kimim? Nereden geldim ve nereye gidiyorum? Bu dünyada vazîfem nedir?”diye çoğaltılabilir. İnsanın öncelikli vazîfelerinden birisi de bu sorularına aklını ve kalbini tatmin ve iknâ’ edecek cevaplar bulmak olmalıdır.

Yaratılışın gâyesini kısaca şu iki ayet bildirmektedir. “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.[1]” “O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek(imtiâhan) için ölümü ve hayatı yarattı.[2]”

Öyle ise insan bir yolcudur. Ve o yolculuk ise, rûhlar âleminden, anne rahminden, çocukluktan, ihtiyarlıktan, dünyadan, kabirden, berzahtan (Haşir ile kabir arası bekleme yeri, bütün ölen rûhlar bu âlemde bekletiliyor.), haşirden(ikinci diriliş), sırattan geçer bir uzun imtihandır. Yanî biz uzun bir seferdeyiz.

Şöyle de diyebiliriz. İnsan bir yolcudur. Yolculuğu ise rûhlar âleminden anne karnına, anne karnından çocukluğa, çocukluktan gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden berzaha, berzahtan haşre, haşirden ebede kadar devam eder.

Bizler bu yolculuğun dünya safhasındayız. Bu yolculuk ya sonsuz cennette ya da sonsuz cehennemde son bulacaktır. Elbette ki, cennet ehli Allah(cc)’ın cemalini görmekle mükâfatların en zirvesini yaşayacaktır. Bu bizim itikadımız ve îmânımızdır.

Yaratılışın sırlarını ve gâyesini anlamaya çalışırsak; bir hadis-i kudside, ” Ben gizli bir hazîne idim. Bilinmek istedim, mahlûkatı yarattım.[3]” buyurulur.

Çünkü her cemal ve kemal sahibi kendi cemal(güzellik) ve kemalini (mükemmelliğini) görmek, göstermek ister.(Temsil ile söyleyeceksek: bir ressamın resim kabiliyetini göstermek istemesi sırrı ne kadar akla ma’kûldür. Bu sır ile yaptığı resimleri sergileyerek hem bizzat kendisi görmek hem de başkalarına göstermek ister.) Bu sır gereğince Allah (cc), kendi kemal ve cemalinin tecellilerini görmek ve göstermek istemesi sırrınca bu kâinatı yaratmıştır.

Allah bu kâinatı bir sayar suretinde yaratmış ve bu sarayın bütün ihtiyaçlarını tanzim etmiş ve konaklamak için gelecek olan misafirlerine hazır hale getirmiştir. Bu sarayın bütün sırlarını ve hikmetlerini Ezelî bir hutbe ile kâinatın en şereflisi olan Zata (sav) bildirmiş ve O Zatta (sav) sayara giren ahaliye bu Ezelî hutbeyi okumuş ve umûmî daveti yapmıştır.

Bu saraya giren ahali de iki gruba ayrılmıştır. Birisi bu sarayın bir sahibi ve hâkimi olmalıdır diyerek saray sahibinin vazîfelendirdiği Zatın (sav) okuduğu hutbeye icabet etmiş ve kulak vermiş, diğer grup ise ne sarayın sahibini ne de okunan hutbeyi dinlemiş, sadece sarayda hazırlanan yiyeceklere dalıp yiyip içmişler ve yasak yiyeceklerden de yiyerek saray sahibinin izni olmayan davranışları yapmışlardır.

Hâlbuki o saray ve saraydaki hazırlanan yiyecekler saray sahibini tanımak ve ona teşekkür(şükür) etmek için hazırlanmıştır.

Öyleyse insan bu âleme imtihân olmak için gönderilmiştir. Elbette bu imtihânın bir muhâsebesi, çalışanla çalışmayanın neticesi ve bilançosu ortaya çıkmalıdır. Yoksa çalışanın ve yaratılış vazîfesini yapanların hukûku ziyan edilmiş ve onlara zulmedilmiş olur. Bu nedenle de başka daha büyük bir âlemin açılması ve mahkeme-i kübrâda zerre kadar iyiliği de zerre kadar kötülüğü da olan muhakeme sonucu mükâfat ve mücazâtını yani cezasını görmelidir. Bu Adil ve Hâkim olan Allah’ın hem adaletine hem de hükümlerindeki tam verilecek olan kararlarına muvafıktır. Yoksa mazlum mazlumluğu ile kalır zalim de zalimliği ile kalır, adalet tam yerini bulmaz. Onun için diyoruz ki yaşasın zalimler için cehennem. Yüz tane ma’sûm koyunu param parça eden kurttan o ma’sûm koyunların hakkını almamak tam bir adaletsizlik ve zulüm olmaz mı?

Ezcümle; hak ve adaletin tam tahakkuku ve itaat edenle etmeyenin hesabının görüleceği mahkeme-i kübrâ açılacak ve hesaplar çok serî olarak görülecektir.

Bâkî ÇİMİÇ

[email protected]

—————————

[1] Zariyat Sûresi;56

[2] Mülk Sûresi;2

[3] Acluni,II,132

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir