Dünyâ Zindânından Âhiret Bostanına

Dünyâ ise, bütün şa’şaasıyla, âhirete nisbeten bir zindân hükmündedir. (Sözler)
Nasıl ki anne karnındaki çocuk için o âlem dünyâya nispeten dar ve karanlık bir ortamdır. Dünya anne karnına göre şa’şaalı ve nûrludur. Güneş, yıldızlar, gezegenler, bitkiler, çiçekler, hayvanlar, insanlar, çaylar, ırmaklar, bahçeler ve hâkezâ… Anne karnındayken orada el bebek gül bebek hayatını yaşayan bebekle konuşulsa ve sen bu dar ve karanlıklı ortamdan aydınlık, geniş ve çok güzel bir âleme gideceksin dense çocuk inanmakta ve dünyânın o halini idrâk etmekte ne kadar zorlanır değil mi?
İşte aynen öyle de şu dünyâ bütün güzellikleri ve şa’şaasıyla âhirete nispeten bir zindân, karanlık ve dar bir âlemdir. Ancak insan bunu idrâk etmekte ve anlamakta zorlanıyor. Çünkü “İdrâk-i maâlî bu küçük akla gerekmez, Zîrâ’ bu terâzî o kadar sıkleti çekmez.”
İnsan esâsında ölüm ile ikinci bir doğumu yaşayacaktır. Dünyâ insan için ikinci bir ana rahmidir desek bir hakîkati ifâde etmiş oluruz. Bu dünyâdan âhirete doğmak ile zindândan nûrlu bir âleme geçmiş olacağız.
Kabir ehl-i îmân için öyle bir kapı ki dünyâ zindânından çıkıp kabir kapısı ile nûrlu ve mükemmel bir âleme ve bostana geçmiş olacağız. O âlem dünyâya nispeten ta’rîfi mümkün olmayan bir güzellikte ve mükemmelliktedir. Öyleyse o kabir, ehl-i îmân için bu dünyadan dahâ güzel bir âlemin kapısıdır. Korkmaya ve ağlamaya hiç gerek yoktur. Başta Habibullah, bütün ahbabın ve sevdiklerin, kabrin öbür tarafındadırlar.
O halde “ölümden ürküp, kabirden korkup başını çevirme. Merdâne kabre bak, dinle, ne talep eder? Erkekçesine ölümün yüzüne gül, bak, ne ister.”
Öyle bir hakîkat var ki ölüm öldürülmüyor ve değişmiyor, kabir kapısı kapanmıyor. “Hem deme, “Ben de herkes gibiyim.” Çünkü herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder.”
Ezcümle;” Kabrin arkası için çalışınız; hakîkî saâdet ve lezzet ondadır.”
Abdülbâkî ÇİMİÇ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir