Cennet-âsâ Bahar Hediyeleri

Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nûr tohumları, zemininizde çiçek açacaktır. Biz, hizmetimizin ücreti olarak sizden şunu bekliyoruz ki: Mâzî kıt’asına geçmek için geldiğiniz vakit, mezarımıza uğrayınız; o bahar hediyelerinden birkaç tanesini medresemin mezartaşı denilen ve kemiklerimizi misafir eden ve Horhor toprağının kapıcısı olan kalenin başına takınız. Kapıcıya tenbih edeceğiz; bizi çağırınız. Mezarımızdan” Ne mutlu size!” Sadâsını işiteceksiniz.” (Münâzarât, s: 214)

Burayı anladığımı sanıyorum ancak anlayamıyorum. Üstad burada ne demek istedi acaba? “Hizmetimizin ücreti olarak sizden şunu istiyoruz ki: Mâzî kıtasına geçmek için geldiğiniz vakit, mezarımıza uğrayınız; o bahar hediyelerinden birkaç tanesini medresemin mezartaşı denilen…(?) Kapıcıya tenbih edeceğiz.(?) Mezarımdan ne mutlu size sadâsını işiteceksiniz.(?)

Muhterem kardeşimiz;

Bahsettiğiniz mektupta Üstadımız Risâle-i Nûrların tekemmül ettiğini ve kendisinden sonra yanî Hicri 1300 yılından sonra Nûrun talebelerine ve onların oluşturduğu şahs-ı mânevîyeye sesleniyor diye düşünüyorum.

Biliyoruz ki âhirzamândaki hâkimiyet prensipler hâkimiyeti tarzında olacak. Bu mânâda Üstadımız şöyle diyor.”Biz Kur’ân şakirtleri olan Müslümanlar, burhana tâbi oluyoruz, akıl ve fikir ve kalbimizle hakaik-i îmâniyeye giriyoruz. Başka dinlerin bâ’zı efradları gibi ruhbanları taklit için burhanı bırakmıyoruz. Onun için akıl ve ilim ve fen hükmettiği istikbalde, elbette burhan-ı aklîye istinat eden ve bütün hükümlerini akla tespit ettiren Kur’ân hükmedecek.(Hutbe-i Şâmiye)”Şimdi bu âhirzamân diliminde Üstadımız, üzerine Cenab-ı Hâk tarafından tevdî edilen tecdid vazîfesini bihakkın ifâ etmiş ve irtihâl-i dâr-ı bekâ etmiştir.

Risâle-i Nûr dâvâsı şahıs dâvâsı değildir. Üstadımız Risâle-i Nûrlar ile Kur’ân arasından şahsını çekmiş sadece ve sadece hakîkat konuşuyor demiştir.

Ancak bu âhirzamân dilimindeki tahribat-ı azîmenin durdurulması, tâ’mîr edilmesi ve def edilmesi vazîfeni bir tek şahıs yapamaz ve âdetullah buna müsâade etmez ve de bir kişinin ömrü bu tahrîbatı tâ’mîr etmeye yetmez. Bu bir hakîkattir. O nedenle de bu zaman şahıs zamanı değil şahs-ı mânevî zamanı ve cemaat zamanıdır.

Öyleyse Üstadımız, Kur’ân ve sünnetten bu asrın idrâkine müceddid-i âhirzamân olarak te’lîf ettiği Risâle-i Nûrları bir program olarak tamamlamıştır. “İmân, hayat ve şerîat” dairelerinde bu vazîfelerin tahakkuku için ise bir cemaate ve şahs-ı mânevîyeye ihtiyaç vardır.

İşte Üstadımızın müjdelediği ve cenet-âsâ bahar olarak söylediği istikbâldeki Kur’ân’ın hâkimiyeti ve Risâle-i Nûrların prensipler olarak âlemde insanlığın sosyal ve içtimâî hayatta ma’kes bulması budur diye düşünüyorum. Bu vazîfe ise Üstadımızın o bahsettiği mektubundaki talebelerinin omuzlarındadır. Çünkü Risâle-i Nûr şakirtleri ve Kur’ân’ın hizmetkârları;”Ve sahil-i selâmet olan Dârüsselâma ümmet-i Muhammediyeyi (a.s.m.) çıkaran bir sefîne-i Rabbâniyede çalışan hademeler. ” durumundadır.

İleride Kur’ân’ın beşeriyete Nûrunun hâkimiyeti hengâmındaki günlerinde “Hizmetimizin ücreti olarak sizden şunu istiyoruz ki: Mazî kıtasına geçmek için geldiğiniz vakit, mezarımıza uğrayınız” diyen Üstadımıza ve dâvâsına sadakâtımızı göstermeliyiz.

Üstadın dâvâsının ve vazîfelerinin ihlâs, sadakât ve tesânüt sıfatlarıyla derûhte edilmesi O’na en büyük hediyedir diye inanıyorum. Çünkü Üstadımızın Kur’ân ve îmândan başka hiç bir dâvâsı olmamıştır. O dâvâya ise saydığımız sıfatlarla sahip çıkılabilir. Bu üç sıfat Üstadımıza en büyük hediye olmalıdır. Çünkü Üstadımız bu talebelerine mezarından şimdiden ne mutlu size demektedir. O’nun mesleği cihanşümul bir meslektir ve o mesleğe sadakât en büyük hediye olmalıdır.

Hediye ile ilgili bir hadîs aktaralım.

مَااَهْدَىمُسْلِمٌِلاَخِيهِهَدِيَّةًاَفْضَلَمِنْكَلِمَةِحِكْمَةٍيَزِيدُهُهُدًىوَيَرُدُّهُبِهَاعَنْهُرِدًى

13. Meâli:”Bir müslüman, bir müslüman kardeşine bir hediye ihdâ etmesi; onun hidâyetini artırıp, kötülüklerden onu alıkoyan bir hikmet kelimesinden daha hayırlıdır.”(Me’hazler: İhya-u Ulûm-id Din 1/10-11; Câmi’-i Beyan-il İlm – İbn-i Abd-il Berr 1/61 ve 73;)Açıklama

: Burada hediye ihdâ edilmesi, onun hidâyetini artırır manâsı ile açıklanmış. Bir müslümanın bir müslümana bir hediye ihdâ etmesi söz konusu. Elbetteki bir müslüman ilk önce müslüman kardeşini hayra davet etmelidir. Hayra çalışan ve hayırda sebat edip doğru yolda istikamette gitmek elbette ki kötülüklerin de işlemmemesi için önem arzeder.Üstad hazretleri “Risâle-i Nûrlar bu zamanda önce ehl-i imânın imânını kurtaracak “der.”Bu asırda ehl-i imanın imanı tehlikede ” der. Öyleyse bu ihdâ kelimesinin Risâle-i Nûrlarla çok yakın ilişkisi olacağını düşünüyorum. Kelime hediye de olsa bu hediye Risâle-i Nûrlar olmalı diye düşünüyorum. İnsanların kusurlarını önüne koymaktan daha çok bu imân hakikatlerini onlara hediye etmekle en büyük ihdâ edilmiş olur. Bu hadîsin hakîkî manâsını Rabbim bilir.

Bâkî ÇİMİÇ

[email protected]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir