Bu asırda “Mehdî-i Âl-i Resulün temsil ettiği kudsî cemaatinin şahs-ı mânevîsinin üç vazifesi var.(Emirdağ Lâhikası)” Bu vazîfeler, îmân, hayat ve şerîattır.
Risâle-i Nûr bu zamanda cemaat rûhunu te’sîs etiğinden mânevî irşâdı ihya etmiştir. Böylece şahs-ı mânevînin mürşidliği esâstır.
Bu zamanda ise cemaatin sıfat-ı azîmesini ancak bir şahs-ı mânevî temsil edebilir. Şahıslar, harîka ve küllî sıfatlara lâyık ve muvafık olamaz.
Bedîüzzamân Hazretleri “Zaman cemaat zamanıdır.” diyorsa i’timâd etmemiz gerekiyor. Çünkü cemaatte câzibe, insibağ ve in’ikâs vardır.
Cemaatte i’timâd ve itâat vardır. “Tâat ise, cemaatle daha efdâl ve daha ahsendir.(Muhakemat)” Cemaat, müntesiblerini mevlevî gibi cezbe tutup itâat etmesini sağlar. Ancak o cemaat sünnet üzere olmalı!
Cemaatin hukûku çok mühimdir. Çünkü o hukûk cemaate dahil olanların ihlâsı, iştirakı, ittifakı ve ittihadı ile vücûda gelir. O vücûd-u mânevîyeyi muhafaza etmek gerekir.
Eskiden fikr-i infirâdî galip olduğundan, bu zaman gibi cemaatin ve cemiyetin şahs-ı mânevîsi inkişaf etmemişti.
Risâle-i Nûr (Cemaat) dairesine girenler şahsî cesaretlerini kıymetleştirmek için, sarsılmaz bir sebat ve metanete ve ihvanlarının tesanüdüne cidden çalışmaya sarf edip, o cam parçası hükmünde şahsî cesaretini, hakikatperestlik sıddıkiyetindeki fedakârlık elmasına çevirmek gerektir.(Kastamonu Lâhikası )”
Nûr cemaatinin içersine dâhil olduğumdan, fevkalhad bahtiyarım. Çünkü kevser-i Kur’âniye havuzuna dâhil oldum. Burada ene yok, nâhnü var.
İrşâdın tam ve nâfi olmasının birinci şartı, cemaatin isti’dâdına göre olması lâzımdır.(İşârâtü’l-İ’câz)
“Bizler bir fert gibi değiliz, ancak muhteşem bir cemaatiz. Yalana tenezzül etmeyiz.”(İşârâtü’l-İ’câz)
Şahıs ne kadar dâhi ve hattâ yüz dahi derecesinde de olsa, bir cemaatin şahs-ı mânevîsini temsil etmezse mağlûptur.
Evet, biz bir cemaatiz. Hedefimiz ve programımız, evvelâ kendimizi, sonra milletimizi idam-ı ebedîden ve daimî, berzahî haps-i münferitten kurtarmak ve vatandaşlarımızı anarşilikten ve serserilikten muhafaza etmek ve iki hayatımızı imhâya vesile olan zındıkaya karşı Risale-i Nur’un çelik gibi hakikatleriyle kendimizi muhafazadır.(On Dördüncü Şua)
Bu asır ferdiyet zamanı değil, cemaat zamanıdır. Cemaatten çıkan bir şahs-ı mânevî hükmedebilir. O şahs-ı mânevînin istinâdı şûrâdır.
Cemaatin rûhu olan şahs-ı mânevî eğer müstakim olsa, ziyâde parlak ve kâmil olur. Eğer fena olsa, pek çok fena olur.(Mesnevi-i Nuriye)
“Ben”den “biz”e giden yol rûh-u cemaatten çıkan şahs-ı mânevîyeye i’timâd ve teslimiyet ile olur. Eneler biz havuzunda erimelidir.
Bu zamanda, bir şahsın fikriyâtı cemaatin fikriyatının yanında sönük ve isâbetsiz kalır. Çünkü şahıs dahi hatta yüz dahi de olsa mağluptur.
Bir cemaatin hareketiyle vücûda gelen müsbet mehâsin ve şeref ve ganimet o cemaate taksim edilir ve efradına verilir.(Beşinci Şua)
İnsanların en büyük zulümlerinden biri de şudur ki: Büyük bir cemaatin mesaisine terettüp eden-hasenatı intaç eden-semeratı bir şahsa isnad ve ona mal ederler.(Mesnevî-i Nuriye)
“Cemaatin hayrını baştaki bir ferde; ve o ferdin şerrini cemaate vermek, dehşetli bir haksızlık”tır.(Emirdağ Lahikası)
Bâkî ÇİMİÇ