Me’hazdaki Kudsîyet

Önce şunu ifâde etmek gerekir. Bizim için en önemli mes’ele Rabbimizi tanımak ve O’nun (cc) marziyât-ı İlâhîsini anlamak olmalıdır. Yani Yüce Rabbimizin Kelâm-ı Ezelî’sindeki marziyâtını doğru olarak anlamak ve yaşamak. Peki, Kur’ân’ı asrımızın idrâkine uygun doğru olarak anlayacak yeterli ilim bizlerde var mı? Elbette ki yok. İşte buna binâen Kur’ân’ı ve sünnet-i Resûlullah’ı (asm) doğru […]

Risâle-i Nûr’a Yapılan Hücûmlar ve ilişmeler

Şiddetli hücûmlar ve taarruzlar, tâ Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri zamanında başlamıştı. O Aziz Üstâd’ımız kardeşlerim merak etmeyiniz hiçbir halt edemezler diyerek mümtaz ve sadâkat timsâli talebelerini teskîn etmişti. “Risâle-i Nûr’a ve şakirdlerine ilişenler, maskara olurlar.[1]” diyerek ilişenlerin sonunu haber vermişti. “Bize ilişenler âhirette şiddetli tokatlar yiyecekleri gibi, dünyada dahi bir kısmı çabuk çarpılır.[2]” da demişti. Hem […]

Risâle-i Nûrları Sadeleştirme Üzerine…!

Son haftalarda gündeme gelen Risâle-i Nûr Külliyatı’ndan Lem’alar adlı eserin sadeleştirilmesi üzerine yoğun bir tartışma başlamış durumda. Meseleye Risâle-i Nûrlara sadâkatla hizmet eden saff-ı evvel ağabeyler ve mesâisini Risâle-i Nûrlara teksîf etmiş bulunan yazarlar bigâne kalmadılar ve çeşitli vesîlelerle düşüncelerini kamuoyuna deklare ettiler. İyi de ettiler. Acaba Risâle-i Nûrlar üzerine niçin bu kadar hassasız ve […]

Her risâlede herkesin hissesi var, fakat…!

Başlığa aldığımız “Her risâlede herkesin hissesi var; fakat herkes herşeyini bilmek lâzım değildir. (Barla Lâhikası, s:547)” cümlesi Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri’ne aittir. Âziz Üstâd’ımız acaba bu ifâdelerle ne anlatmak istiyor olabilir? Barla Lâhikası mektuplarında bu ifâdesini şu şekilde açıklıyor; ”Zaten mükerreren demiştim: Herkes her risâlenin her meselesini anlamasına muhtaç değil. Ne kadar anlarsa kâfîdir.(Barla Lâhikası, s:549)” […]

Risâle-i Nûr’’un letâfet-i aslîyesi muhâfaza edilmeli

Risâle-i Nûr’’un letâfet-i aslîyesi muhâfaza edilmeli: Bu mânâda öncelikle söz Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri’ne aittir. “Kur’ân’ın bir nevî tefsîri olan Sözler’deki hüner ve zarâfet ve meziyet kimsenin değil, belki muntazam, güzel hakâik-i Kur’âniyenin mübârek kâmetlerine yakışacak mevzûn, muntazam üslûp libâsları, kimsenin ihtiyâr ve şuûruyla biçilmez ve kesilmez. Belki onların vücûdudur ki öyle ister; ve bir dest-i […]

Marifetullahın şahitleri; su, hava, nûr gibidir

Bedîüzzamân Hazretleri “Marifetullahın şahitleri, burhanları üç çeşittir.“ der. Burada üç marifetullah şahidi olan su, hava ve nûr izah edilirken çok önemli noktaları nazarlara sunulmuştur. Meselâ;”Su gibi olan; görülür, hissedilir, tutulmaz. Hava gibi olan, görülmez ama hissedilir, tutulmaz. Nûr gibi olan görülür, ama hissedilmez ve tutulmaz.”Burada üç şahidin de ortak noktası tutulamaz oluşlarıdır. Öyleyse bu şahitler […]

Kâinat sarayının ameleleri ve balarısı

“Senin Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kuracakları kovanlardan kendine evler edin.[1]” “Evet, balarısı, fıtratça ve vazîfece öyle bir mucîze-i kudrettir ki, koca Sûre-i Nahl, onun ismiyle tesmiye edilmiş. Çünkü, o küçücük bal makinesinin zerrecik başında onun ehemmiyetli vazîfesinin mükemmel programını yazmak ve küçücük karnında taamların en tatlısını koymak ve pişirmek ve […]

Asırlardan Beri Beklenilen Zat

Hem de o eşhasın şahs-ı mânevîsine veya temsil ettikleri cemaate ait âsâr-ı azîmeyi o eşhasın zatlarında tasavvur ederek öyle tefsir etmişler ki, o eşhas-ı harika çıktıkları vakit bütün halk onları tanıyacak gibi bir şekil vermişler. Halbuki, demiştik: Bu dünya tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır, fakat ihtiyarı elinden alınmaz. Öyleyse, o eşhas, hattâ o müthiş Deccal […]

Yanlış Düşündüğümüz İzzetimiz

İzzet; değer, i’tibâr, şeref, yücelik mânâlarında bir kavramdır. Saygı ve ikram gerektiren ve sahibine şeref kazandıran bir hâlettir. İnsanı izzetli yapan sır, îmân ve İslâmiyettir. İmân ve İslâmiyet, izzetin tam ve daimî kıvamını gösterir. Çünkü fazîletli îmân sahibi bir mü’min îmânından gelen izzetini muhâfaza etmek için ne zulmeder ne de zulme boyun eğer. Ne tahakküm […]