Beytü’l- Ankebuttan Hissemize Düşenler

Beytü’l- ankebut, dayanıksız ve kuvvetsiz olan örümceğin evidir. Bedîüzzamân Hazretleri’nin ifâdesiyle “İnkılâb-ı siyâsî cihetiyle dininden havf eden adamın dinde hissesi, beytü’l- ankebut gibi zayıf düşmüş cehalettir, onu korkutur; taklittir, onu telâşa düşürttürür.[1]” îzâhı ile beytü’l- ankebutun zâhirî zaafına dikkat çekilmiştir.

Yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de “Allah’tan başka dostlar edinenlerin durumu, kendine yuva yapan örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümceğin yuvasıdır. Keşke bilseler.[2]” buyurulur. Acaba Rabbimizin bu ayette örümceğin ağına dikkat çekmesi ve kullarını örümceğin yuvası ile uyarmasının altında yatan sırlar neler olabilir? Yaptığım incelemede, ayette “ankebut” kelimesi ile dişi örümceğin kastedildiği belirtilmektedir. Yine yapılan araştırmalarda örümcekler ile ilgili çok ilginç tespitler yapılmıştır. Bu tespitler, Kur’ân’da “en güvenilmez ev” olarak tavsîf edilen dişi örümceğin evinden niçin bahsedildiğini ortaya koymaktadır.

Canlılar genelde evlerini; sıcaktan, soğuktan, düşmanlardan ve her türlü zarardan korumak için inşâ’ ederler. Oysa örümcek evini; yok etmek, zarar vermek, evine yanlışlıkla uğrayanları yemek için inşâ’ eder. Bu nedenle de Kur’ân’da evlerin en güvenilmezi, örümceğin evi olarak bildirilmiştir. Bu güvenilmez beyanında belki de örümcek evindeki tehlike ve hazırlanan tuzağa da işâret olmalıdır. İlginçtir ki en sağlam ham maddeden yapılan dişi örümceğin evi, en az güvenilir evdir. Elbette her ayette olduğu gibi bu ayette de çok önemli sırlar ve dersler olmalıdır. Örümcek, yuvasını ve avını Rabbimizin ona verdiği ilâhî sevk ve tecelli ile inşâ’ eder. Böylece ankebutun avları için çok te’sîrli ve kuvvetli bir tuzağıdır yuvası. Yaklaşan küçük canlılar için âdeta sonun başlangıcı olur o tuzak. Hatta dişi örümcek bu tuzağa en yakın dostlarını hatta erkek eşini dahi düşürür ve kendine rızık yapar. Demek ki insanlar için çok ibretli dersler yüklü olan bu sanat-ı Rabbaniyeyi yüce Rabbimiz, kendisinden başkalarına yönelen ve onlardan netice bekleyen kullarına bir uyarı ve i’kâz olarak beyan emiş olmalıdır.

Örümcek ağına ve evine iki cihetle bakmak gerekir. Birinci cihet ondaki harîka olan sanat-ı Rabbânî ve Kudret-i Sâniin tecelli-i esmâsıdır. İkinci cihet ise dayanıksız ve kuvvetsiz oluşu ve sebepler ciheti ile verdiği derstir. Bu yönüyle de örümcek evi ibretli dersler verir ve yaşanan hicret hâdisesi ile çok ma’nîdârdır.

Hepimizin bildiği gibi Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hz. Ebu Bekir (ra) Efendimiz ile hicret esnasında gâr hâdisesiyle yaşadıkları olay Bedîüzzamân Hazretleri’nin de ifâdesiyle şöyledir. “Mânevî tevâtür derecesinde bir şöhretle, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ebu Bekri’s-Sıddık ile, küffârın ta’kîbinden kurtulmak için tahassun ettikleri Gâr-ı Hira’nın kapısında, iki nöbetçi gibi, iki güvercin gelip beklemeleri[3] ve örümcek dahi, perdedâr gibi, harîka bir tarzda, kalın bir ağla mağara kapısını örtmesidir.[4]”

İşte yukarıda da belirtildiğine göre mağaranın kapısının girişini “iki nöbetçi gibi, iki güvercin gelip beklemeleri ve örümcek dahi, perdedâr gibi, harîka bir tarzda, kalın bir ağla mağara kapısını örtmesi” hakîkati çok ibretlidir.

Çünkü tehlike yüzde yüz iken ” O zâtın (a.s.m.) evvel ve âhir bütün ahvâl ve harekâtı nazar-ı dikkatten geçirilirse, herbir hareketi, herbir hali hârikulâde değilse de onun sıdkına delâlet eder. Ezcümle: “Ğâr” meselesinde, Ebu Bekri’s-Sıddık ile berâber halâs ve kurtuluş ümîdi tamâmıyla kesildiği bir anda “Korkma, Allah bizimle berâberdir.[5]” diye Ebu Bekri’s-Sıddık’a verdiği tesellî ve tavk-ı beşerin fevkinde bir ciddiyetle, bir metânetle, bir şecâatle, havfsız, tereddütsüz gösterdiği vaziyet, elbette sıdkına ve nokta-i istinâdı olan Hâlıkına i’timâd ettiğine güneş gibi bir burhandır.[6]” hakîkati ne kadar ma’nîdâr ve önem arzetmektedir. Ayrıca bizlere çok ince ve önemli i’tikâd ve inanç dersleri vermektedir.

Yüce Allah(cc) Habîbini ve kâinatın sebeb-i vücûdu olarak yarattığı en müstesnâ kulunu zâhirî esbâbın en tehlikeli gibi görüldüğü bir zamanda; korkaklıkta darb-ı mesel olmuş iki güvercine yuva yaptırarak ve beytlerin en zayıfı olan örümcek evi ile koruyarak müessir-i hakîkî sadece ve sadece kendisi olduğunu ve sebeplerin zatında bir te’sîrinin olmadığını göstermiştir. Böylece Allah(cc), en tehlikeli bir zamanda en zayıf olan örümceğin evi ile Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı korumuştur.

Bizler de zâhirî ve dünyevî olaylar karşısında, en zor gibi görünen anlarımızda zayıf görülen esbâbla korunabiliriz. Ancak Yüce Rabbimize olan i’tikâd ve teslimiyette “Korkma Allah bizimle berâberdir.[7]”ayeti gereğince teslim olmak şartıyla. Çünkü Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın duruşu gibi duruş yapabilmek, teslim ve tevekkül ile tevhid inancına uygun davranmak, ehl-i îmânın tevekkülünün şe’ni olmalıdır.

Böylece zayıf görünen ve gördüğümüz esbâb en zayıf durumda bile yüce Allah(cc) tarafından en kuvvetli muhafız olabilir. Ba’zen de çok kuvvetli kabûl ettiğimiz esbâb ve eşhâslar da çok zayıf olabilir.

Bâkî ÇİMİÇ

[email protected]

DİPNOTLAR:

[1] Münâzarât,2007,s:113

[2] Ankebut Sûresi; 41

[3] Kadı İyaz, Şifa,1:349

[4] Mektubat,2004,s:152

[5] Tevbe Sûresi, 9:40

[6] İşârâtü’l-İ’câz,2006,s:263

[7] Tevbe Sûresi, 9:40.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir