Bedîüzzamân’ın Mesleğinin Esasları

Bedîüzzamân’ın Mesleğinin Esasları

”Mesleğimiz ise, ahlâk-ı Ahmediye (aleyhissalâtü vesselâm) ile tahallûk ve sünnet-i Peygamberîyi ihyâ etmektir.(Divan-ı Harb-i Örfî,s:63)” Evet, Bedîüzzamân Hazretleri kısaca böyle tâ’rîf ediyor mesleğini. Efendimiz (sav) ‘in ahlâkı ile ahlâklanmak ve sünnetini hayata tatbîk ederek yaşamak. Meslek; tutulan yol, usûl ve sistem olarak ta’rîf edilebilir. O halde mânevî hizmetlerin de bir yolu, usûlü ve sistemi olmalıdır. İşte Bedîüzzamân da mesleğinin usûl, tarz ve sistemi ile ilgili esâsları eserlerinde îzâh etmiş ve mesleğinin esâslarına çok önem vermiştir. Bu esâsları Risâle-i Nûr eserlerinin müteferrik yerlerine derc etmiştir.
 
Bediüzzaman’ın mesleğine olan sadakatini görteren bir hâtıra:
-“Kardaşlarım, Abdülkadir-i Geylânî şimdi gelse, ‘Saîd, sen bu mesleğinden bir parça ta’viz versen, milyonlar insanlar senin kitaplarını okuyacak, fakat öyle yapmasan hem bunlardan mahrum kaldığın gibi, hapislerde zulümlerle, eziyetlerle cefa çekeceksin’ dese, ‘Hayır Üstadım, ben bu zulümlere, işkencelere razıyım, fakat mesleğimden en küçük bir taviz vermem’ diye ona söyleyeceğim.'(Son Şahitle,1999,Cilt:4,s:371)
 
Bu mânâda Risâle-i Nûrlarda bizlere verilen ayrı bir ders dahâ var. Şöyle ki: ” Hattâ Risâle-i Nûr erkânlarına karşı da, benim şahsımın kusurâtını, çürüklüğünü gösterip, zahiren dindar ehl-i bid’adan bazı şöhretli zatları gösterip, “Biz de Müslümanız, din yalnız Saîd’in mesleğine mahsus değil” deyip, bize karşı perde altında cephe alan zındıklara ve anarşilik hesabına o safdil ehl-i diyanet ve hocaları âlet edip istimâl ediyorlar. İnşâallah bunların bu plânları da akîm kalacak. Böyle heriflere dersiniz: “Biz, Risâle-i Nûr’un şakirtleriyiz. Saîd de, bizim gibi bir şakirttir. Risâle-i Nûr’un menbâı, madeni, esâsı da Kur’ân’dır. Yirmi senedir emsalsiz tetkîkât ve ta’kîbâtla berâber, kıymetini ve galebesini en muannid düşmana da ispat etmiştir. Onun tercümanı ve bir hizmetkârı olan Saîd ne halde olursa olsun, hattâ Saîd de-el’iyâzü billâh-Risâle-i Nûr’un aleyhine dönse, bizim sadâkatimiz ve alâkımızı inşâallah sarsmayacak” deyip, o kapıyı kaparsınız.(Emirdağ Lahikası-I,s.109)”
 
Bedîüzzamân Hazretleri, Kastamonu Lahikası’nda ise mesleği ile ilgili şu îzâhları yapıyor.”Yalnız bunu ihtâr ediyorum ki, mesleğimiz, sırr-ı ihlâsa dayanıp, hakaik-i îmâniye olduğu için, hayat-ı dünyaya, hayat-ı içtimâiyeye mecbûr olmadan karışmamak ve rekâbet ve tarafgirliğe ve mübârezeye sevk eden hâlâttan tecerrüt etmeye mesleğimiz i’tibârıyla mecbûruz.(Kastamonıu Lâhikası,s.356)” Burada da mesleğinin ihlâs sırrına dayandığını ve îmân hakîkatleri olduğunu belirterek, dünya ve sosyal hayata mecbûr olmadan karışmamanın ve rekâbete, tarafgirliğe, mübârezeye girilmemesini nazarlara sunarak buna mesleği i’tibârı ile mecbûr olduklarını belirtiyor.
 
Yine İhlâs Risâlesi’nde,”Mesleğimiz halîliye olduğu için, meşrebimiz hıllettir.”diyerek mesleğinin halîliye olduğunu belirtiyor. Ayrıca hılletin îzâhını yapıyor.” Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdîr edici yoldaş ve en civanmert kardeş olmak iktizâ’ eder.”diyerek hılletin esâslarını söylerken “en” ifâdeleri ile zirveleri gösteriyor. ”Bu hılletin üssü’l-esâsı, samimî ihlâstır.” hakîkati hılletin esâsının ve zirvesinin sınırını samimî ihlâs ile taçlandırıyor. Sonra da en can alıcı uyarıyı yapıyor.” Samimî ihlâsı kıran adam, bu hılletin gayet yüksek kulesinin başından sukût eder. Gayet derin bir çukura düşmek ihtimâli var; ortada tutunacak yer bulamaz.” diye ekliyor. Ayrıca” Hem mesleğimiz hıllet ve uhuvvet olduğundan, şahsiyet ve enaniyet cihetinden bir rekabet olmaz.(Tarihçe-i Hayat–2006, s:659)” cümlesi ile de bu esâsı te’yid ediyor.
 
Bedîüzzamân Hazretleri“Evet, yol iki görünüyor.” diyerek imân ve küfür olarak yolu ikiye ayırıyor.” Cadde-i kübrâ-yı Kur’âniye olan şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar”,ifâdesi açıklanmayı ve anlaşılmayı bekliyor. Burada Bedîüzzamân Hazretrleri meşrebimizden ayrılanlar demiyor. Mesleğimizden ayrılanlar diyerek, mesleğinin ise Kur’ân’ın geniş caddesi olduğunu açık olarak belirtiyor. O caddenin dar patika ve kulvarlar değil geniş olan ehl-i sünnet caddesi olduğu anlaşılıyor.
 
İşte bu geniş Kur’ânî caddeden ayrılanlar için Bedîüzzamân Hazretleri şu i’kâzı yapıyor.” Bize düşman olan dinsizlik kuvvetine bilmeyerek yardım etmek ihtimali var.”Demek bu geniş ehl-i sünnet caddesinden ayrılanlar Bedîüzzamân’ın bu i’kâzına muhatap oluyor. Devamında ise “ İnşâallah, Risâle-i Nûr yoluyla Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın daire-i kudsiyesine girenler, daima nûra, ihlâsa, îmâna kuvvet verecekler ve öyle çukurlara sukût etmeyeceklerdir.(Yirmi Birinci Lem’a,2005,s:395–96)” diyerek bu asırda Risâle-i Nûrlarla yapılan hizmetin de istikâmetine ve selâmetine işaret ediliyor.
 
Bedîüzzamân Hazretleri “Hâlbuki mesleğimiz, müsbet hareket etmektir.”diyerek mesleğinin bir başka önemli esâsını veriyor. Devam eden cümlesinde,” Değil mübâreze, belki başkaları düşünmeye de mesleğimiz müsaade etmiyor.(Kastamonıu Lâhikası,2006,s:349)” tespitini yaparak sadece ve sadece mesleğinin en önemli esâslarından birisi olan müsbet hareket düstûrunu gösteriyor.
 
Yine İhlâs Risâlesi’nde Bedîüzzamân, mesleğinin bir başka esâsına değiniyor ve şöyle diyor.”Evet, eğer mesleğimiz şeyhlik olsaydı, makâm bir olurdu veyahut mahdut makâmlar bulunurdu. O makâma müteaddit isti’dâdlar namzet olurdu. Gıptakârâne bir hodgâmlık olabilirdi. Fakat mesleğimiz uhuvvettir. Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşid vaziyetini takınamaz.(Lem’alar-2005,s:402)” hakîkati ile mesleğinde şeyhlik olmadığını, makâm ve mevki bulunmadığını açık olarak ifade ediyor. Ayrıca mesleğinin esaslarından birinin de uhuvvet olduğunu ve kardeş kardeşe mürşid olmadığı gibi mürşid vaziyetini de takınamayacağını söylüyor. Burada Emirdağ Lahikası’nda bir başka prensip daha söyleyerek mürşid olarak şu ölçüleri veriyor.” Tesanüdümüzden hasıl olan bir şahs-ı mânevînin fevkalâde ehemmiyet ve kıymeti ve üstadlığı ve irşadı, bize kâfidir. (Emirdağ Lâhikası-2006,s:140)” tespitini yaparak üstadlığı ve irşâdı şahs-ı mânevîyeye bırakıyor.
 
Bedîüzzamân Mesleğinin;”Belki rızâ-yı İlâhîden başka hiçbir şeye, hattâ dünyaya ve saltanata âlet etmemek bizim esâs mesleğimiz olduğundan…(Emirdağ Lâhikası–2006,s:515)” ifâdesi ile de başka bir esâsını gösteriyor.
 
Yine başka bir yerde,” Madem mesleğimiz âzamî ihlâstır; değil benlik, enâniyet, dünya saltanatı da verilse, bâki bir mesele-i îmâniyeyi o saltanata tercih etmek âzamî ihlâsın iktizâsıdır.(Emirdağ Lâhikası–2006,s:879)” diyerek mesleğinin hassasiyetini âzamî ihlâs düstûru ile net olarak ortaya koyuyor.
 
Bedîüzzmân Hazretleri mesleğinin başka bir esâsını şu cümlelerle ifâde etmeye devam ediyor.”Ve mesleğimiz, terk-i enâniyet ve uhuvvet olmasından, bizde hodfuruşâne şatahat bulunmadığından,…(On Üçüncü Şua-2005,s:540)”başka bir eserinde de “Evet, mesleğimiz şükürdür. Ve her şeyde bir vech-i rahmeti, bir cihet-i nimeti görmektir.( Zühretü’n-Nur)” ifâdeleri ile mesleğinin hassasiyetlerinin sınırlarını çiziyor.
 
“Mesleğimiz, bu zamanda hakka hizmet, bütün bütün terk-i enâniyetle olabileceğini kat’î kanâatimiz olduğu gibi, yirmi senedir nefs-i emmârem ister istemez o mesleğe itâate mecbûr olmuş.( Sikke-i Tasdik-i Gaybî)” esâsı da Bedîüzzamân’ın mesleğinin çok önemli noktalarından biri olarak bizlere ders veriyor.
 
Bedîüzzamân Hazretleri mesleğinin esâslarını belirlerken boşluk bırakmıyor. Çünkü kâinat boşluk kabul etmez bir hakîkattir. Bu mânâda mesleğinin yine çok önemli noktalarını nazarlarımıza sunuyor.“Şimdi burada birisi bize muhalif hareket etse, hükûmet hesabına olamaz; çünkü mesleğimiz siyâsî değil. Hem yeni bid’alar hesabına da olamaz; çünkü hakîkî meşgalemiz esâsât-ı îmâniye ve Kur’âniyedir.(Barla Lâhikası-2006,s:321)” Evet çok önemli bir noktanın daha altını çiziyor Bedîüzzamân Hazretleri. Mesleğinin siyâsî olmadığını, hem yeni bid’alar hesabına da olmadığını ve hakîkî meşgalesinin “esâsât-ı îmâniye ve Kur’âniye” olduğunu ifâde ediyor.
 
Evet, Bedîüzzamân Hazretleri mesleğine ait düstûrları bir başka eserinde şöyle ifâde ediyor.“Biz, insanların hürmet ve ihtirâmından ve şahsımıza ait hüsn-ü zan ve ikrâm ve tahsinlerinden mesleğimiz i’tibârıyla cidden kaçıyoruz. Husûsan a’cîp bir riyakârlık olan şöhretperestlik ve câzibedar bir hodfuruşluk olan tarihlere şâşâalı geçmek ve insanlara iyi görünmek ise, Nûrun bir esâsı ve mesleği olan ihlâsa zıttır ve münafidir. Onu arzulamak değil, bilâkis şahsımız i’tibârıyla ondan ürküyoruz.(Emirdağ Lâhikası-2006,s:336)”
 
Ve yine “Ey kardeşlerim, Mesleğimiz, tecavüz değil tedâfüdür. Hem tahrip değil, tamirdir. Hem hâkim değiliz, mahkûmuz. Bize tecavüz eden hadsizdirler. (Kastamonıu Lâhikası -2006,s.98)” diyerek talebelerine de mesleğinin en önemli düsturlarını ve esaslarını gösteriyor.
 
Bedîüzzamân’ın mesleğinin esâslarından bir kısmını paylaştık. İnşâallah Bedîüzzmân’ın mesleğinin esâslarını anlayan ve o esâslar ile hareket edebilen talebelerden oluruz.
 
Abdülbâkî ÇİMİÇ
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir