“Sure-i Yusuf’un mühim bir esası rüyâ-i Yusufiye olduğu gibi, ”Uykunuzu bir istirahat kıldık.”[1] ayeti misillü çok ayetlerle, rüyâda ve nevmde perdeli olarak ehemmiyetli hakîkatler var olduğunu gösterir.”[2] Hadis-i sahih ile, nübüvvetin kırk cüz’ünden bir cüz’ü, nevmde rüyâ-i sâdıka suretinde tezahür etmiş.”[3] demek, rüyâ-i sâdıka hem haktır, hem nübüvvetin vezaifine taallûku var.”[4]
Rüyâ-i sâdıkaya mazhar olan zat; “doğrudan doğruya, mahiyet-i insaniyedeki lâtife-i rabbaniye, âlem-i şahadetle bağlanan ve o âlemde dolaşan duyguların kapanmasıyla ve durmasıyla âlem-i gayba karşı bir münasebet bulur, bir menfez açar; o menfez ile, vukua gelmeye hazırlanan hâdiselere bakar. Ve levh-i Mahfuzun cilveleri ve mektubat-ı kaderiyenin numuneleri nev’inden birisine rast gelir, bazı vakıat-ı hakîkiyeyi görür.”[5] Ayrıca “Rüyâ-i sâdıka, hiss-i kablelvukuun fazla inkişafıdır. Hiss-i kablelvuku ise, herkeste cüz’î, küllî vardır.”
Madem rüyâ-i sâdıka haktır ve Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm içinde bulunduğu cihetle, rüyâ-yı sâdıkadır. Çünkü, hadisçe sabittir ki, “Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm görülen rüyâda, şeytan o rüyâya karışamıyor.”[6] Bu sırdan dolayıdır ki “Rüyâ-yı sadıkada ervâh-ı habîse ve şeytan, peygamber suretinde temessül edemez.”[7] Hazret-i Peygamber (asm) demiş: “Beni rüyâda gören, hakîkaten beni görmüştür.”[8] Bu hikmete binaen Bediüzzaman Hazretleri’nin Peygamber Efendimizi(asm) gördüğü rüyâlar da rüyâ-i sâdıka nev’indendir.
Bediüzzaman’ın Gördüğü Rüyâ-i Sâdıkalar
Mesela “Bir gece rüyâda Cenâb-ı Peygamber Sallâllahu Aleyhi ve Sellem Efendimizi gördüm. Bir medresede, huzur-u saadette bulunuyordum. Cenâb-ı Peygamber bana Kur’ân’dan ders vereceklerdi. Kur’ân’ı getirdikleri sırada, Hazret-i Peygamber Sallâllahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz, Kur’ân’a ihtiramen kıyam buyurdular. O dakikada, şu kıyamın, ümmeti irşad için olduğu birden hatırıma geldi. Bilâhare bu rüyâyı suleha-yı ümmetten bir zâta hikâye ettim. Şu sûretle tabir etti: “Bu büyük bir işaret ve beşarettir ki, Kur’ân-ı Azîmüşşan lâyık olduğu mevki-i muallâyı bütün cihanda ihraz edecektir.”[9] Bu rüyâyı teyid eden başka bir rüyâ da Kastamonu Lahikası’nda şöyle anlatılır. “Bu çok kıymettar mânevî hediyeyi almazdan üç gün evvel, aynen hediyeniz Kastamonu’ya geleceği anında rüyâda görüyorum ki, terfi-i makam ve rütbe için bizlere bir ferman-ı şahane mânevî bir canipten geliyor. Kemal-i hürmetle ellerinden tutup bize getiriyordular. Biz baktık ki, o ferman-ı âlî, Kur’ân-ı Azîmüşşan olarak çıktı. O hâlde bu mana kalbe geldi: Demek Kur’ân yüzünden Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsi ve biz şakirtleri, bir terfi ve terakki fermanını âlem-i gayptan alacağız. Şimdi tabiri ise, o fermanı temsil eden masumların kalemiyle mânevî tefsir-i Kur’ân’ı aldığımızdır.”[10]
Bir başka rüyâ-i sadıka “Eski Harb-i Umumîden evvel ve evâilinde, bir vakıa-i sadıkada görüyorum”[11] dediği bahistir. Kastamonu Lahikası’nda ise “Yirmi sene evvel tabedilen Sünuhat risalesinde hakîkatli bir rüyâda âlem-i İslâmın mukadderatını meşveret eden ruhanî bir meclis tarafından bu asrın hesabına Eski Saîd’den sordukları suale karşı verdiği cevabın bir parçası şimdilik tezahür etmiştir.”[12]denilerek “Hakikaten yakaza olan rüya-i sadıkada bir ziya gördüm.”[13] Olarak ifade edilen rüyâda hitabeye atıfta bulunularak ihtar edilen hakîkatler nakledilir. Rumuz’da ise şöyle bir rüyâdan bahsedilir: “Herkes insanlarla meşgul; ben insanlardan usandım. Misâlîlerle mübâhase daha hoşuma gidiyor; çünkü munsıftırlar. Gariptir ki, bir-iki senedir, uyanık iken zihnimde bir karanlık oluyor. Bazan nisyan-ı mutlak basar. Âlem-i menâma girdikçe bir vuzuh geliyor, daha iyi görüyorum. İşte, iki gece âlem-i menamda iki suale maruz oldum. Birinci gecede cevaba hazırlanırken uyandım. İkinci gecede cevabı verdim, daha itmam etmeden uyandım.”[14]
Tarihçe-i Hayat’taki rüyâ ile ilgili bahis ise şöyledir: Saîd Nursî “Nurşin’de bir müddet kaldıktan sonra Hizan’a döndü. Sonra medrese hayatını terk ederek, pederinin yanına geldi ve bahara kadar evde kaldı. O sırada şöyle bir rüyâ görür: Kıyamet kopmuş, kâinat yeniden dirilmiş. Molla Saîd, Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı nasıl ziyaret edebileceğini düşünür. Nihayet Sırat Köprüsü’nün başına gidip durmak hatırına gelir. “Herkes oradan geçer, ben de orada beklerim” der ve Sırat Köprüsü’nün başına gider. Bütün peygamberan-i izam hazeratını birer birer ziyaret eder; Peygamber Efendimizi de ziyarete mazhar olunca uyanır. Artık bu rüyâdan aldığı feyiz, tahsil-i ilim içinHAŞİYE büyük bir şevk uyandırır.”[15](Burada Risale-i Nur Talebeleri bir haşiye ile bu rüyânın hikmetine temas etmişlerdir. O hikmet HAŞİYE’dedir.)
HAŞİYE: Tarihçe-i Hayat’ında yazılmamış o rüyâda mazhar olduğu bir hakikati sonradan şöyle anladık ki: Molla Saîd Hazret-i Peygamberden ilim talebinde bulunmasına karşılık, Hazret-i Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, ümmetinden sual sormamak şartıyla ilm-i Kur’ân’ın talim edileceğini tebşir etmişler. Aynen bu hakikat hayatında tezahür etmiş; daha sabavetinde iken bir allâme-i asır olarak tanınmış ve kat’iyen kimseye sual sormamış, fakat sorulan bütün suallere mutlaka cevap vermiştir.[16]
Abdülbâkî Çimiç
[1] Nebe Suresi: 9
[2] Mektubat,2013, s.580
[3] Buharî, Tabir: 2, 4, 10, 26; Müslim, Rüya: 6, 7, 8, 9; EbuDavud, Edep: 88. Darimî, Rüya: 2.
[4] Mektubat,2013, s.580
[5] Age.s.580
[6] Sikke-i Tasdik-i gaybi, 2013, s.37
[7] Emirdağ Lahikası-I,2013, s.737
[8] Buharî, İlim: 38; Müslim, Rüya: 10-11; Tirmizî, Rü’ya: 4
[9] Eski Said Dönemi Eserleri(Sünuhat),2013, s.484
[10] Kastamonu Lahikası, 2013, s.150
[11] Mektubat, 2013, s.624
[12] Kastamonu Lahikası, 2013, s.39
[13] Tarihçe-i hayat, 2013, s.205
[14] Eski Said Dönemi Eserleri(Rumuz),2013, s.507
[15] Tarihçe-i Hayat, 2013, s.55-56
[16] Tarihçe-i Hayat, 2013, s.56