Saîd’in Doğumu
Zaman, ahirzamanın bir faslı olan fitne-fesad, helâket-felâket asrına doğru yol alırken şarkın yalçın kayalıkları arasında bulunan yol geçmez, kervan ulaşmaz kabilinden bir köyde bir çocuk dünyaya gelir. Rumî 1293 yılı(M.1878) baharında bir seher vakti Nurs Köyü’nün kıbleye bakan yamacındaki kerpiç duvarlı ve toprak damlı evlerinden birinde dünyaya geldi. Bu çocuk, sıradan bir çocuk değildir. Ahirzamanda vuku bulacak hadiselere karşı i’câz-ı Kur’ân’ın beyanına namzet olacak bir çocuktur.
Bediüzzaman Nur dersinde şefkatten, merhametten, nizam ve intizamdan bahsederken “Ben şefkat merhamet dersini annemden, hikmet, nizam ve intizam dersini de babam Mirza’dan almışım” diye buyuruyordu…Saîd’in çocukluk yıllarını geçirdiği evin bir kısmı Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeni ve Rus istilasında harap olmuş, sonradan tamir edilmiştir. Kerpiçten iki katlı olarak yapılan evin birinci katında odalar, ikinci katında ise odun ve saman koyacak yerler vardır. Nurs’ta hayat başka, âlem başka, her şey bambaşka. Seherlerde, kuş nağmelerinin, derenin hazin çağlamasına karışması hayata ayrı bir renk katıyor. Orada insan tabiatla tabiatın ilâhî güzelliğiyle ve kâinat kitabı ile baş başadır.[1]
Küçük Saîd
Mes’ud ve ma’sum Saîd, âilesinin dördüncü çocuğu idi. Adını “Saîd” koydular. Süeda ve ebrâr kâfilesinin imamlarından olacaktı çünkü…”Annesinin karnında iken Saîd olarak kaydedilen, Saîd’dir.”[2] hadisinin işaretiyle, annesinin hamilinde iken de, Saîd idi O…Ve “Fitnelerden uzak kalmış kimse, muhakkak Saîd’dir.”[3] sırrıyla, Saîd olarak doğdu. Saîd olarak yaşadı, Saîd olarak öldü. Küçük Saîd, peder ve validesinin yanında büyümeye başladı. Günler, geceler-aylar, seneler derken, ma’sum Saîd, artık büyüdü.[4]
“Saîd Nursî’yi tanımak, bilmek çocukluğundan
başlar. Saîd Nursî olmak, çocukluktan başlar. Çocukluk şartlarında hep aynıdır. Bütün çocuklar
gibidir Bediüzzaman da. Oyunları, hareketleri, gelecek tasavvurları, tavırları
vardır. Çocukluk cihetinde farklı bir şey olduğunu düşünmek mümkün değil. Ama
büyüyünce Bediüzzaman olacaksa bir insan, çocukken de Bediüzzaman’dır… Onun
için Bediüzzaman Saîd Nursî’nin bu mânâdaki isminin izlerini çocukluk
yıllarında her hâlde bulmak ve yaşamak mümkün. Farklı tecessüslerle,
arkadaşlarından farklı özellikleri ile yaşamış olduğu çevreyi aşan şartları ve
buna benzer pek çok yönleriyle Saîd Nursî’nin çocukluğunu emsallerinden ayırabiliriz.”[5]
Saîd Nursî’nin çocukluğu önemli bir asrın bitimine yakın bir zamanda geçti. O, zekâsı ve farklı özellikleriyle büyüklerin ve âlimlerin nazar-ı dikkatini çekmiş, neredeyse çocukluk hallerini yaşamadan büyükler ve âlimler meclislerinde bulunmuştur. Çünkü bu çocuk farklıdır, başka çocuklara benzemez. Diğer çocuklarla oyun oynayacak yaşta iken; o, babası ile birlikte ilim meclislerinde bulunur ve âlimlerin konuşmalarını dikkatle dinlerdi. “Küçük Saîd bilhassa kış gecelerinde büyüklerin meclislerinde bulunur, onların dinî ve ilmî sohbetlerini merak ve dikkatle dinlerdi. Kelâm ve münâzara ilmi fazla revaçta idi. İlim ve irfanda yüksek kabiliyet gösterenler daha çok hürmet ve takdire mazhardı. İşte Saîd’in küçüklüğü böyle bir muhitte geçiyordu. Küçük Saîd, büyük meziyetlere sahipti. Çok izzetliydi. Âmirâne söylenen küçük bir söze dahi tahammül edemiyordu. Anlayış ve idraki fevkalâydı.”[6]
Abdülbâkî Çimiç
[1] Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî,1974, s.17,18
[2] Müslim-i Sahih, c.3, s.2038
[3] Ebu Davud fiten babında, Ahmet bn Hambel, c.1, s.227
[4] Mufassal Tarihçe-i Hayat, 1998, c.1,s.77
[5] http://www.yeniasya.com.tr/lahika/said-nursi-olmak-cocukluktan-baslar_152210
[6] Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, 1974, s.22