Daha önceleri Osmanlı Padişahları, ilmiye sınıfını, ya’ni medrese talebelerini ve ulemayı askere almıyorlarken, İkinci Meşrûtiyet’in i’lânından sonra, Harbiye Nezareti;[1] “Medrese talebelerine tanınan bu imkânın, sû-i istimâl edildiği gerekçesiyle; bundan sonra, talebeyi imtihana tabi tutacak, ancak imtihanı kazananlar askere alınmayacak.” şeklindeki kararına karşı, medrese talebeleri bir protesto mitingi tertiplediler. Bediüzzaman’ın “İki Mekteb-i Musibet’in Şehadetnamesi” eserinden anladığımıza göre medrese talebeleri Beyazit’te toplanarak mükellef tutulmaları kararlaşan kur’a imtihanlarından geri bırakılmaları için miting düzenlediler. Harbiye Nezareti’nin, dolayısıyla İttihad ve Terakki hükûmetinin bu kararının şeriata aykırı ve dine karşı bir ta’riz bir muhalefet olduğunu, mitingde konuşmacılar tarafından nutuklarla ilân edileceği sırada, Bediüzzaman Hazretleri, bu ateşe de yetişiyor ve söz alarak şeriat ile Meşrûtiyet’in birbirine zıt şeyler olmadığını, dolayısıyla Harbiye Nezareti’nin bu kararının gayr-ı meşru’ ve dine muhalif bir şey olmadığını söylüyor ve talebeyi teskin edip dağıtmaya muvaffak oluyordu.”[2]
Medrese talebelerinin içtimâı, 27 Şubat 1909, Cumartesi[3]günü gerçekleşmiştir. İçtimâ, Tanin Gazetesi’nin 28 Şubat 1909 târihli “Dünkü Miting” başlıklı haberinde.”[4] yer almıştır. Haber şöyledir:
“Talabe-i ulûmdan bin kadar efendi dün(27 Şubat 1909) saat beş râddelerinde Beyâzid Câmi-i Şerifîne toplanarak imtihanlarını Rebiülevel’e kadar talik edilmesi ve Dersa’âdet ahalisinin 1325 (1909)senesinde dâhil-i esnân edeceklerinden kendileri hakkında dahi o surette muamele edilmesi lâzım gelen mahalden talebe karar vermişlerdir. Mitinge Meclis-i A’yân azasından Şeyh Abdülkâdir, Üsküp Meb’ûsu Sa’îd, Tokat Me’ûsu Mustafa, Tokat Nakîb’ül- Eşrâf kaimmakamı Haco Hüseyin Hüsnü Efendilerle, mülga Rüsûmât azasından Sâcid bey hazır bulunmuşlardır.”[5]
Bediüzzaman’ın Ferah tiyatrosundaki konferans hadisesinden başka, Beyazit talebe içtimaındaki hizmetini ise, evvela kendisinden dinleyelim: “Ayasofya’da, Bayezit’te, Fatih’te, Süleymaniye’de umûm ulema ve talebeye hitaben müteaddit nutuklarla, şeriatın ve müsemma-i meşrûtiyetin münasebet-i hakikiyesini izah ve teşrih ettim; ve mütehakkimâne istibdadın şeriatla bir münasebeti olmadığını beyan ettim. Şöyle ki: “Kavmin efendisi onlara hizmet edendir.”[6] hadisinin sırrıyla, şeriat âleme gelmiş; tâ istibdadı ve zalimâne tahakkümü mahvetsin. Eğer temessül etse istibdat bir dev ve meşru meşrûtiyet bir mânevî Süleyman, şeriat hatem-i süleyman suretine girerdi. Bu hasiyet-i tesahhüre malik olan, hatem-i şeriat idi. Taht-ı medeniyette oturan ve efkâr-ı umûmîye denilen süleyman-ı meşrûtiyetin engüşt[ün]e lâyık iken ifrit-i istibdat gasb etmişti.[7] Herhangi bir nutuk irad ettimse, her bir kelimesine kimsenin bir itirazı varsa, bürhan-ı kat’î ile ispata hazırım.[8] Ve dedim ki: Asıl, şeriatın meslek-i hakikîsi, hakikat-i meşrutiyet-i meşruadır. Demek, meşrutiyeti delâil-i şer’iye ile kabul ettim. Başka medeniyetçiler gibi, taklidî ve hilâf-ı şeriat telâkki etmedim ve şeriatı rüşvet vermedim.”[9] Bu meseleye Divan-ı Harb-i Örfî eserinde şöyle temas eder: “Kaç defa büyük içtimalarda heyecanları hissettim. Korktum ki, avam-ı nâs, siyasete karışmakla asayişi ihlâl etsinler. Türkçeyi yeni öğrenen köylü bir talebenin lisânına yakışacak lâfızlarla heyecanı teskin ettim. Ezcümle, Bayezit’te talebenin içtimaında ve Ayasofya mevlidinde ve Ferah tiyatrosundaki heyecana yetiştim. Bir derece heyecanı teskin ettim. Yoksa bir fırtına daha olacaktı.”[10]
Görüldüğü üzere İkinci Meşrûtiyet’in ilân edildiği yıllarda Dersaadet’te heyecanlı ve tehlikeli içtimâlar ve hâdiseler oluyor; bu hadiselerin teskin edilmesinde Bediüzzaman büyük rol oynuyor. Tavsiye, ikaz ve ihtarlarıyla büyük kitlelerin sakinleşmesinde ve dağılmasında etkili vazifeler yapıyor. Ancak hadiseler yakın gelecekte vuku’ bulacak olan büyük bir musibete doğru hızla ilerliyor.
Abdülbâkî Çimiç
[1] O günkü “Milli Savunma Bakanlığı”nı temsil eden kurum.
[2] Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, s.114
[3] Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Saîd Nursi, s.123
[4] Arşiv Belgeleri Işığında Bedîüzzaman Saîd Nursî ve İlmî Şahsiyeti–1, Osmanlı Araştırmaları Vakfı, İstanbul – 2013,s.432
[5] Tanin Gazetesi, Sayı:208, 28 Şubat 1909
[6] Keşfü’l-Hafâ, 1:462, hadis no: 1515
[7] Bu paragraf Osmanlıca teksir nüshadan alınmıştır.
[8] Osmanlıca teksir nüshada “… diye umuma meydan okudum” ifadesi de bulunmaktadır.
[9] Eski Said Dönemi Eserleri(Divan-ı Harb-i Örfi), s.121
[10] Eski Said Dönemi Eserleri(Divan-ı Harb-i Örfi), s.125