Bediüzzaman Hazretleri namaza imandan sonra en ehemmiyetli bir ibadet olarak bakar ve eserlerinde namaza dair çokça tahşidat yapar. “Kâinatta en büyük hakikat imândır, imândan sonra namazdır.” Der. Namazı terk edenler için de “Namaz kılmayan haindir; hainin hükmü merduttur.”[1] ifadelerine yer verir.
Namaz imândan sonra en büyük hakîkat ve ibâdettir. İbâdetin mânâsı da şudur ki; kul Allah’ın dergâhında ve huzurunda kendi kusurunu ve acizliğini ve de fakirliğini görüp Allah’ın Rablığını ve terbiye ediciliğini bilir. Böylece insan Allah’ın sonsuz kudret ve ilâhi merhametinin ve şefkatinin önünde hayret, muhabbet ve sevgi ile secde eder ve yalvarır. Kul kendi kusurunu görerek yalvarış ile istiğfar eder ve rabbini bütün noksanlıklardan pak ve beri görerek kâinatta bütün kusurlardan mukaddes olduğunu bilerek Allah’ı zikreder ve bunu başta namaz gibi ibâdetle ilân eder.
Bediüzzaman Hazretleri 1339 tarihinde Eski Van Valisi, dostu meb’us Tahsin Bey vasıtasıyla davet edilip Ankara’ya gittiğinde Meclis-i Meb’usanda meb’usana hitaben irad ettiği hutbesinde bilhassa namaza müdavim olmalarının lüzum ve ehemmiyetine dair bir beyanname neşreder ve meb’uslara dağıtır.[2] Gittiği her yerde namazın ehemmiyetine dair ikazlarda bulunur ve Dördüncü Söz’de “Hem namaz kılanın diğer mübah dünyevî amelleri, güzel bir niyetle ibadet hükmünü alır. Bu surette bütün sermaye-i ömrünü âhirete mal edebilir; fani ömrünü bir cihette ibka eder.”[3] müjdesini verir.
Bediüzzaman Hazretleri’nin Risale-i Nur’da namazın ehemmiyetine dair ifadeleri:
“Bütün ibâdâtın fihristesi olan namazın çekirdekleri ve hülâsaları ve içinde ve tesbihatında tekrar ile namazın mânâsını takviye için Sübhânallah, Elhamdülillâh, Allahu ekber mübarek kelimeleridir. Hem Kur’ân’ın, hem imanın, hem namazın hülâsaları ve çekirdekleri olan üç kelime-i mübarekeyi namazdan sonra otuzüçer defa okumak ne kadar kıymettar ve sevaplı olduğunu elbette anladınız.[4] Öyleyse “Bir nevi miraç hükmünde olan namazın hakikati, sabık temsilde bir nefer mahz-ı lütuf olarak huzur-u şahaneye kabulü gibi, mahz-ı rahmet olarak Zât-ı Celîl-i Zülcemâl ve Mâbûd-u Cemîl-i Zülcelâlin huzuruna kabulündür.”[5]
Bediüzzaman Hazretleri’nin namaz ile ilgili hâtıraları:
“Üstad, yanına gelen gençlere de, daima Nur derslerini okumalarını, zamanın ahlâksızlık tehlikelerinden sakınmalarının büyük menfaat ve saadetini onlara telkin ederek, namaz kılmalarının lüzumunu ihtar ederdi. Bu tarzdaki dersinden, belki binlerce gençler intibaha gelmişlerdir. Yine kırlarda ve yollarda rastladığı memur ve işçilere, herbirisine münasip ders verir, namaz kılmalarının ehemmiyetini söyler ve o zaman dünyevî meşgalelerinin âhiret hesabına geçeceğini telkin ederdi.”[6] Hapishanedeki mahpuslar için de “Nur şakirtleri madem mahpuslara teselli vermek ve yüzde doksanını namaz kıldırmak hikmetiyle üç defa hapse girdiler.”[7] “Evet, yirmi-otuzdan ancak bir-ikisi tâdil-i erkân ile namazını kılan mahpuslar içinde birden Risale-i Nur şakirtlerinden kırk ellisi umumen bilâistisna mükemmel namazlarını kılmaları, lisan-ı hal ile ve fiil diliyle öyle bir ders ve irşaddır ki, bu sıkıntı ve zahmeti hiçe indirir, belki sevdirir.”[8] demiştir.
Namazın mânâsı ve hikmetleri:
Namazın mânâsı, Cenâb-ı Hakkı zikretmek, hürmet göstermek ve şükretmektir. Yâ’ni Allah’ın celâline, sonsuz büyüklük, ululuk, yücelik ve haşmetine karşı söz ve fiili olarak Sübhânallah deyip Allah’ı bütün noksan sıfatlardan beri görmek; hem Allah’ın kemâline karşı söz ve amelle Allahu ekber söyleyip, Allah en büyüktür diyerek hürmet gösterecek sûrette güzel muâmelede bulunmak; hem, Allah’ın cemâline ve sonsuz güzelliğine karşı kalb, dil ve beden ile Elhamdü lillâh deyip şükretmektir.
Namaz çok kıymettar ve mühim ve de az bir zahmet ile kazanılan bir büyük ibâdettir. Ayrıca namazda hem rûhun, hem kalbin ve hem de aklın büyük bir rahatı vardır.
Namaz hakîkî bir ebedî hayatın saadetine medâr olacak hoş, rahat ve rahmet bir hizmettir. Külfeti pek az ve ücreti pek büyük hoş, güzel ve ulvî bir ubûdiyettir.
Namaz insanın cisim hanesinde arkadaşları olan kalbinin gıdası, rûhunun hayat suyu ve rabbâni duygularının ter temiz havasıdır. Namaz sonsuz üzüntüler ve teessürlere ve de elemlere maruz ve düşkün olan; nihayetsiz lezzetlere ve arzulara meftun olan ve sevdalı bir kalbin kût ve gıdasıdır.
Namaz ile kul her şeye kudreti yeten bir Râhim-i Kerîm’in kapısını niyaz ile çalarak nihayetsiz ihtiyaç ve arzularına kavuşacağını bilerek sadece O(cc)’ndan isteyeceğini bilir. Böylece namaz kul ile Rabbi arasında bir nisbet ve râbıta olur.
Namaz öyle bir ibâdettir ki bütün ibâdetleri içinde toplayan ve bütün mahlûkatın ibâdetlerine işaret eden bir harita hükmündedir. İnsan namaz ibâdeti ile hem kendisine verilen çeşit çeşit nimetlerin şükrünü iâde ediyor hem de mahlûkatın ibâdetlerini Allah’a arz ve takdim ediyor. Böylece yaratılış gayesi olan imân ve kulluğunun en önemli merhalesini yerine getirmiş oluyor.
Abdülbâkî ÇİMİÇ
https://www.feyzinur.com
[1] Tarihçe-i Hayat,2013,s.226
[2] Tarihçe-i Hayat,2013,s.219
[3] Sözler,2013,s.41
[4]Şualar ,2013,s.380
[5] Sözler,2013,s.324
[6] Tarihçe-i Hayat,2013,s.771
[7] Emirdağ Lahikası-II,2013,s.569
[8] Şualar,2013,s.495