1.İmam-Hatiplerin hakîkî vazîfesi olan yukarıda ifâde ettiğimiz “”Vicdanın ziyâsı, ulûm-u dîniyedir. Aklın nûru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizâcıyla hakîkat tecellî eder. O iki cenâh ile talebenin himmeti pervâz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.” tespitleri doğrultusunda eğitim yapabildi mi?
2.İmam-Hatiplerin gâyesi îmânlı insanlar yetiştirmekti. Ancak imamlık gibi bir göreve liyâkatli kişiler yetiştirilebildiler mi?
3.İmam-Hatipler sadece ve sadece Allah rızâsı için çalışan ve vazîfe yapan insanlar yetiştirme yerine; dünyevî ve siyâsî bir takım cereyânlara alet edilmedi mi?
4.İmam-Hatipler bir partinin arka bahçesi olarak addedilip o partinin siyâsî ikbâli için kullanıldı mı?
5. İmam-Hatiplerden me’zun olan insanlar sosyal hayatta namaz vb. gibi ibâdetlerde bile ihmâllikler yaptılar mı?
6. İmam-Hatipliler sosyal hayatta dindar insanlar olarak bu dindarlıklarını bir imtiyâz olarak kullandılar mı?
7 İmam-Hatiplerde okuyan öğrenciler ve öğretmenleri Risâle-i Nûr gibi bir îmân ve Kur’ân hakîkatlerini küçük görüp onlara hizmet edenleri küçük gördüler mi?
8. İmam-Hatipliler sosyal hayatta diğer insanlara yeterli güven ve dîni ihtâr vazîfelerini bihakkın yapabildiler mi?
9. İmam-Hatipliler özellikle Risâle-i Nûrlara dost, kardeş ve talebe olmaları gerekirken bu gayreti gösterebildiler mi?
10.Yoksa yukarıdaki sıraladıklarımız yapılmadı da kader, zalimiz eliyle böyle bir musîbeti revâ mı gördü? Çünkü umûmî musîbet umûmun hatasından gelir. Ne olursa olsun İmam-Hatiplere yapılan ayrımcılık ve bed muameleler zulümdür. Ancak bu musîbetten de hepimiz bizlere düşen dersleri almamız gerekir diye düşünüyorum.
Bu konuyu önemsediğim için konuyu biraz daha bu günkü hali ile değerlendirelim ve neticeye bizleri getiren Rabbimizin bu sonuçtaki hikmetlerini nazara vermek için düşünelim. Burada İmam-Hatipler iyidir veya noksandır, İlâhiyatlar çok iyidir, noksandır tartışmasından daha çok bu sonucun kader cihetine yoğunlaşalım istedim. Çünkü “beşer zulmeder, kader adalet eder.” Bir düstûrdur.
Neler yaptık da kader İmam-Hatiplerin önünü kesti veya orada okuyan talebeler zarar gördü? Hakîkatte İmam-Hatiplerin önü kesildi mi?
Yoksa dünyamıza zarar geldi zannıyla bizler İmam-Hatiplerre zarar mı geldi sanıyoruz?
İmam-Hatipte okumak araç mı, yoksa amaç mıydı? Sakın amacın yerine aracı (dünyayı) önceliyor olmayalım?
Bir fiilde iki sebep vardır. Biri beşere bakar, diğeri ise kadere bakar. Kader ise adildir, zulüm etmez.
Her meselenin iki ciheti vardır. Biri mülk, diğeri ise melekûttur. Mülk ciheti bize bakar ve kirli, çirkin olsa da melekût ciheti Allah’a bakar ki o cihet pak ve temizdir. İşte yukarıda paylaşmaya çalıştığım cihetlerle bu ve benzeri olayları değerlendirirsek mânâ-i ismi ile değil de mânâ-i harfî ile değerlendirmiş oluruz. Bu konularda hikmet çok önemli diye düşünüyorum. Çünkü hikmet, sebeplerle neticeye birlikte bakar ve hüküm ona göre olur. Bu İmam-Hatip v.b. meselelerdeki musîbetlerin ekseriyetin hatasıyla terettüp etmesi muhtemelse, hataların telâfisi ile ve samîmî bir arınma ve duâ ile bu musîbetler kalkacağı gibi bu müesseseler de tam işlevine dönecek ve saffetini bulacaktır inşâallah.
Öğretmenlik hayatım boyunca öğrencilerimi İmam-Hatiplere yönlendirmeye gayret ettim. Beş yıl benimle birlikte olan öğrencilerime de elimden geldiğince îmân hakîkatlerinden bahsederek, onların kalb ve rûhlarında bir çekirdek olması için çalıştım. Tabîiki eksiklenirimiz olmuştur.
Ancak eğitim sistemi ve sistemin eğitimcileri, sisteme uygun eğitimlerine devam ettiler ve de ediyorlar. Önemli olan buna rağmen ilgilenmeye çalıştığım gençler Risâle-i Nûrları tanımış ve İmam-Hatip okulunu tercih etmişlerdir. Onları tebrîk etmek istiyorum. O gençlere tavsiyem çok çalışmaları ve Risâle-i Nûrları çokça okumalarıdır. Neticeyi ise Allah’a bırakmalarıdır. Çalışarak fiili duânızı yapmış olacaksınız ve şeriat-ı fıtriyeye uymuş olacaksınız. Kavli duâyı da ihmâl etmeyeceksiniz. Bizlerde sizlere duâ etmeye devam edeceğiz. Sizler emsâli liselilerden biraz daha gayret ederek zahiren musîbet gibi görünen ancak hakîkatte çok hikmetler saklı olan puan kesintisini aşacak ve Rabbimizi râzı ettikten sonra sadece bir kânun değişikliği ile inşâallah bu haksızlık sona erecektir. Çünkü musîbet hatanın neticesi ve mükâfatın mukaddimesidir. Bu musîbet inşâallah hatalarımızın keffâreti olur ve o bahsettiğimiz fen ve din ilimleri ile mücehhez olan okullar hakîkî hüviyetine kavuşur. Allah yar ve yardımcınız olsun.
Tabîi bu arada bu okullarda Risâle-i Nûr gibi bir Kur’ân tefsirine ve onların okunup yaşanmasına da çok ihtiyaç düşünüyoruz. Bu yönde gayretlerimiz ve müsbet müşahhas yaşadıklarımız var. Bizler Risâle-i Nûrları Kur’ân’sız düşünemeyiz. Yani Risâle-i Nûrlar Kur’ân’ın mânevî bir mucîzesi ve hakîkatli bir tefsiridir. Kur’ân hem bir şeriat kitabı, hem bir duâ kitabı, hem bir zikir kitabı, hem bir fikir kitabı, hem bir hayat kitabı, hem, hem, hem’dir. Risâle-i Nûrlar da Kur’ân’a dayalı bir tefsir-i mânevî olduğu için Kur’ân’ın anlaşılmasına ve hayata geçirilmesine en tesirli bir eser olması vesîlesiyle yukarıda sayılan hem’ler olarak okunabilir ve o arzular matlup olarak düşünülebilir ve düşünülmelidir. Çünkü Risâle-i Nûrlar baştan sona kadar ayet, duâ ve hadislerle doludur. Her bir cümlesi bir ayet ve hadisin mânâ-i ayet ve mânâ-i hadîs olarak yansımasıdır. Bu nedenle duâ, zikir, fikir, kulluk v.b. niyetlerle Risâle-i Nûrlar niçin okunmasın? Elbette ki okunur. Ancak sadece duâ ve kulluk bu yolla mı olmalıdır? Hayır, zaten böyle diyen de yok. Risâle-i Nûr okumak def-i vesîle-i musîbettir. Öyleyse Kur’ân’ın mânevî bir mucîzesi olan bu eserleri çok çok okumalıyız.
Ma’asselâm.
Bâkî ÇİMİÇ