Bediüzzaman’ın İstanbul’a gitmek üzere Van’dan ayrılması 1907 Kasım’ının 18’inden sonra[1]gerçekleşmiştir. İstanbul’a gelişi: Rûmî 1323, bu tarîh 1907 Aralık ayı sonu veya 1908 Ocak ayı başları olmalıdır. Divan-ı Harb-i Örfî’nin ikinci tab’ında Nâşir Ahmed Râmiz tarafından yazılan önsözde O’nun gelişi, kendisine gösterilen alâka ve tavır şöyle ifâde ediliyor: “Üç yüz yirmi üç(1323) senesi zarfında idi ki, Şarkın yalçın, sarp, âhenin mâvera-i şevahik-ı cibalinde tulû etmiş Said Nursî isminde nevadir-i hilkatten ma’dut bir ateşpare-i zekânın İstanbul afakında rü’yet edildiği haberi etrafa aksetmiş.”[2]
Bediüzzaman, Tahir Paşa’nın davetlisi olarak Van’a gelmiş, uzun zaman Tahir Paşa’nın konağında kalmıştı. Tahir Paşa kendisini çok sever ve sayardı. Yüksek ilim meclisleri kurarlar, sohbetler tertip ederlerdi. Tahir Paşa’nın konağı bir ilim ve irfan yuvası olarak, her zaman misafir âlimlerle dolup taşardı.[3] Bediüzzaman da bütün mesaisini ilme vermiş ve “Medresetü’z-Zehra” projesinin artık gerçekleşmesi zamanı geldiğini düşünüyordu. Bu devasa projenin tahakkuku için Tahir Paşa ile yaptığı istişareler neticesinde, resmî makamların yardımını temin etmek üzere Kasım 1907’de, henüz otuz yaşlarında iken İstanbul’a gitmeye hazırlanıyordu. Tahir Paşa, İkinci Abdülhamit’e ulaştırılmak üzere, Bediüzzaman’ın şöhretini içeren bir mektubu da onunla göndermeyi ihmal etmedi.[4] Mektup Bediüzzaman’la ilgili olup, Sultan Abdülhamid Hân’a hitaben yazılmıştır. Bediüzzaman’ın zekâ ve ilminden, padişaha bağlılığından bahsettikten sonra hastalığı için İstanbul’a geldiğinden söz ederek, yardımcı olunmasını istemektedir. Şöyle ki: “Mârûz-u çâkerânemdir.[5]“Kürdistan[6] ulemâsı beyninde harika-i zekâ ile müştehir Molla Said Efendi muhtâc-ı tedâvi olduğundan, şefkat ve merhamet-i Hazret-i Hilâfetpenâhîye iltica ederek bu kerre ol cânib-i âliye azimet eylemiştir. “Mümâileyh[7], bu havalide ilimce umumun merci-i hall-i müşkilâtı olduğu halde, yine kendisini talebeden sayarak kıyafetini değiştirmeye şimdiye kadar muvafakat etmemiştir. “Kendisi Velînimet-i Âzam Hazretleri’ne hakikaten sadık ve hâlis duâcı olmakla beraber, fıtraten edîb ve kanaatkâr ve fikr-i çâkerânemce şimdiye kadar Dersaadet’e gitmek bahtiyarlığına nail olan Kürd ulemâsı içinde gerek ahlâk-ı hasenece, gerek Zât-ı Hazret-i Hilâfetpenâhiye sadakat ve ubûdiyetçe en ziyade şâyân-ı âtıfet bir zât-ı diyanetşiâr olmasına nazaran, mümâileyhin emr-i tedavi hususunda mazhar-ı teshilât ve nail-i iltifât-ı mahsusa olması umum Kürdistan talebesi hakkında ilelebed unutulmaz bir insâniyet-i âli’l Hazret-i Pâdişâhî telâkkî olunacağının arzına cür’et kılındı. “Bu babda ve her halde emr ü ferman, Hazreti Men Lehü’l-Emrindir.”[8] 3 Teşrinisânî 1323-Bitlis Valisi Tahir[9]
Bediüzzaman’ın yukarıdaki tezkire tarihini müteakip İstanbul’a geldiği anlaşılmaktadır. Çünkü, Zaptiye Nezareti’nden Van Valiliği’ne gönderilen aşağıdaki tezkirede, Bediüzzaman’ın tedavi için İstanbul’a geldiğinden bahsedilerek, Van’daki hayatı hakkında bilgi istenmektedir. Bu bilgi bize Bediüzzaman’ın zaptiye ile alakalı bir durumu olduğunu göstermektedir. Çünkü istenilen bilgide ne ile iştigal ettiği, ne vakitten beri Van’da ikamet ettiği, rütbe-i ilmiyesinin olup olmadığı gibi sorular sorulmaktadır.[10]
Bediüzzaman’ın Van’daki hayatı hakkında bilgi istenmesi
Mektubî Kalemine Mahsus: Van Vilayet-i Âliyesi’ne, “Van’dan aldığı 5 Teşrinisani 1323 tarihli ve üç cild ve 12 sıra numaralı tezkiresiyle berây-ı tedâvi Dersaadet’e gelmiş olan Molla Said Efendi Van’da ne vakitten beri bulunur ve ne ile iştigal ediyor. Ve buraca şuurunda eseri hiffet görüldüğünden orada hastalığı nasıl bulunur idi. [Ettiğinin ve mezkûr tezkirenin faziletli elkabı konmuş olduğu cihetle rütbe-i ilmiyesi olup olmadığının ve yine zikr olunan tezkirede berây-ı tedâvi Dersaâdet’e azimet ettiği muharrer olduğundan ve kendisinin şuurunun hiffet eseri görüldüğünden hastalığından ibaret idiğünün] Serian ve muvazzıhen inbası babında.”[11]
Bedîüzzamân’ın kardeşi Abdülmecîd’in hâtıra defterinde İstanbul’a ilk geldiğinde iki ay Ferik(Tümgeneral) Ahmed Paşa’nın evinde kaldığı kaydı bulunuyor.[12] Ferik Ahmet Paşa, Bediüzzaman’ın, Doğu Anadolu’da uygulanacak olan eğitim projelerine destek bulmak amacıyla Saraya verdiği dilekçenin hazırlanmasına yardımcı olmuş ve onu gerekli kişilerle tanıştırmıştır.[13] Bediüzzaman bu İstanbul seyahatinde, Doğu’ya ve dolayısı ile doğudaki problemlere dikkat çekmek için kıyafetini değiştirmedi. Doğu eyaletlerinin geleneksel kıyafetleriyle herkesin karşısına çıkan Nursi, kendinden emin tavırları ve etkili hitabetiyle kısa sürede dikkatlerin odağı oldu.
Abdülbâkî Çimiç
[1] http://www.risaletashih.com/index.php/tashih-cesitlemeleri/142-ikinci-bir-tezkere-mi
[2] Eski Said Dönemi Eserleri(Dîvân-ı Harb-i Örfî), 2013, s.113
[3] Son Şahitler 1.Cild s. 40
[4] http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=598
[5] Mâruz-u çâkerânemdir: Osmanlılarda, zerafet ve nezaket tabiri olarak, konuşan şahıs kendisi için kullanırdı.
[6] Kürdistan ise, o zamanlar Pâkistan, Afganistan ve Türkistan gibi çoğrafî bir manâda kullanılırdı.
[7] Mümâileyh: Adı geçen, yukarıda zikredilen.
[8] Bu mevzuda ve herhalde emir, ferman ve karar, emir ve karar sahibi olan kimsenindir. Eskiden istida ve mektupların sonuna yazılan bir cümleydi.
[9] BOA., Y.PRK.UM., nr.80/74, 10 Şevval 1325/16 Kasım 1907 (Son Şahitler 1.Cild s. 40)
[10] Selim Sönmez, Köprü Dergisi,
[11] BOA., ZB., 618/64, 18 Kasım 1907..
[12] Mufassal Târihçe-i Hayât, s.171
[13] Abdülmecit, Hatıra Defteri, s.4, Badıllı, Nursi’nin içinde, 1: 171.