Bediüzzaman Trabzon, Of ve Rize’ye uğruyor

Bediüzzaman Trabzon’da…

Bediüzzaman’ın 31 Mart Vak’ası sonrası Divan-ı Harp’ten beraat alması sonrası İstanbul’a veda edip vapur yolcuğu ile İnebolu’dan sonra Trabzon’a da uğradığı biliniyor. Bu seyahat sırasında Karadeniz kıyı limanlarına kısa süreliğine uğrayan vapurun mola aralarında Bediüzzaman şehri ziyaret etmeyi ve ihtiyaçlarını gidermeyi ihmal etmez. Böylece “Bediüzzaman, Trabzon’a uğrar.”[1] “Bediüzzaman daha önce Van’dan İstanbul’a giderken de Trabzon’a uğramıştı. Trabzon halkı ve medrese âlimleri kendisini yakından tanıyorlardı. Geldiği duyulunca büyük bir sevgiyle karşıladılar. İskender Paşa Camii’ne yakın bir mescidde kaldı. Yatsı namazından sonra müezzine kapıyı kapatmasını söyledi. Müezzin, sabah namazı için geldiğinde Bediüzzaman’ı oturur hâlde, zikir yaparken gördüğünü söylemiştir.”[2]

Bediüzzaman Of’da…

Bediüzzaman, deniz yoluyla Of Limanı’na geldikten sonra, yanındakilerle gezmeye çıktı. Bu arada bir medresede ilim tahsil edildiğini öğrendi. Merak etti. Medreseye gitmek istediğini söyledi. Almanya’da Oflu bir hocanın Abdullah Yeğin’e anlattığına göre müderris, medreseye gelen Bediüzzaman’ın hâl ve tavırlarından etkilenerek ismini öğrenmek istedi. Bediüzzaman da edebi bir şekilde lüğaz tarzında ismini şöyle söylemişti. “Kes “Müderris” ayağın, hem “Muid’in başını/ Koy ayağın baş yerine, ta bilesin adımı.” Bu beyti dile getirmekle şöyle söylemek istemişti: “Müderris” kelimesinin ayağı olan “Müder” kısmı ile “Muid” kelimesinin başındaki “Mü” harfini kes. Sonra “Müderris” kelimesinden geriye kalan “Sin” harfini baş tarafa al. “Muid” kelimesinin başındaki “Mü” sözcüğünü yerine koy. Benim ismim ortaya çıkar. Yani “Said” kalır.”[3] Medresenin hocası, gelen misafirin Bediüzzaman Said Nursi olduğunu öğrenince kendisine büyük bir hürmet göstermişti.[4]

Bediüzzaman Rize’de…

Bediüzzaman Said Nursî’nin Rize’ye uğradığını, oranın yaşlı zatlarından dinleyen Rüştü Tafral anlatmaktadır.[5] Bu uğrayış, Meşrûtiyet sonrası, İnebolu’ya uğradığı zamanlarda olabilir.[6] Bediüzzaman’ın Rize seyahati hakkında Pazar ilçesinden Rüştü Tafral, eski Çayeli Nahiye Müdürü Arif Kantaroğlu’ndan duyduğu hatırayı şöyle anlatır: “Bediüzzaman Hazretleri Rize’ye geldiğinde, o sıra Rize sancak idi. Sancak Beyi (Kaymakam) Jandarma Komutanı Binbaşı, bir de Liman Reisi; memleket erkânı olarak onu karşılamışlardı. Şehrin çeşitli yerlerini gezdirmişlerdi. Bu arada deniz kenarındaki iskele üzerine de çıkmışlardı. O zamanlar iskeleler, demir direkler üzerine ağaçlar çakılarak yapılırdı. Denizin dalgaları bu tahtalara çarpa çarpa bir kısım ağaçları sökmüş, demir direkler kalmıştı. Oraya geldiklerinde; Bediüzzaman Hazretleri sağda, Kaymakam Bey ortada, Binbaşı solda, Liman Reisi de birkaç adım Bediüzzaman’ın arkasında yürüyorlardı. Bu esnada Liman Reisi, arkadan Bediüzzaman’ı seyretme dalgınlığıyla önündeki boşluğa düştü. Denize yuvarlanması ve demir direklere çarpması gerekirken, bir anda nasıl olmuş, bilememiş kendini Bediüzzaman’ın kolları arasında bulmuştu. Hâlbuki Bediüzzaman, birkaç adım öndeydi. Ne kendisi ne de yanındakiler bu durumu anlamamışlardı. Bu olayı Bediüzzaman’ın kerametine bağlayıp hayret etmişlerdi. Bu olayı Rize’de duymayan kalmamıştı.”[7] Hadiseyi anlatan Kantoğlu, bunu Üstadın harika bir kerameti olarak nakletmiş. Çünkü adam için ölüm değilse bile, o paslı demirlerden büyü bir yara alması muhakkakken, âniden adam kendini Üstadın kucağında bulmuş, hiçbir şey olmadan kurtulmuş.[8]

Rüştü Tâfral hadiseyi şöyle tamamlıyor: “Eski Çayeli Nahiye Müdürü Arif Kantaroğlu hatırasını bana anlattığı zaman, tarih tahminen 1964 sıralarıydı. O sıra bu zatın yaşı 80-85 idi. Gözleri kapanmış, evden çıkmıyordu. Babaannemde o köydenmiş. Hatırasını bana anlatmak için, anneme haber göndermiş, beni yanına çağırtmıştı. Bu zatın anlattığı hadise, hatıranın içinde makamları zikredilen zatlardan bizzat duymuş. Müdür Bey, bana bu hadiseyi ölmeden evvel, mânevi mes’ûliyetten kurtulmak üzere, onu anlatacağı kimseyi bulamamış olacak ki, beni çağırttı ve mühim bir hadise olarak ifşa-i sır nev’inden bana nakletti.”[9]

Abdülbâkî Çimiç

[email protected]


[1] Duman, Bediüzzaman Said Nursi, s.91

[2] Bediüzzaman Said Nursi Seyahatnamesi, s.107

[3] Badıllı, Mufassal Tarihçe-i Hayat, Cilt-1,s.266

[4] Bediüzzaman Said Nursi Seyahatnamesi, s.108

[5] Bizim Pazar ilçesine bağlı eski ismiyle Venek, yeni ismiyle Örnek köyünden Arif Kantoğlu; Osmanlı döneminde Çayeli’nin eski ismiyle “Mabavri” Nahiyesinde müdürlük yapıyormuş.

[6] Son Şahitler 4.Cild s. 338

[7] Badıllı, Mufassal Tarihçe-i Hayat, Cilt-1,s.266

[8] Son Şahitler 4.Cild s. 338

[9] Badıllı, Mufassal Tarihçe-i Hayat, Cilt-1,s.329

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir