Bediüzzaman Hazretleri İstanbul’a geldikten sonra, etrafında cereyan eden hadiseleri ve birbiriyle çarpışan fikir akımlarını iyice tetkik ve tahlilini yaptıktan sonra, İstanbul’un hastalığını teşhis etmiş ve teâvi için çarelere başvurmaya başlamıştır. Lâkin tam o sıra, onun tımarhaneye sevk hadisesi olmuştur. Netice olarak Bediüzzaman’ın tımarhane günleri tarassudhâne devresi çok uzun süre devam etmiş değildir. Çünkü Hüriyet’in ilanı olan 24 Temmuz 1908’de Bediüzzman dışarıdadır. Meşrutiyet’in ilânından üç gün sonra nutuk okuduğunu görüyoruz. Akıl Hastahânesi hekimlerinin “Eğer Bediüzzaman deli ise dünyada akıllı insan yoktur.” teşhisinden sonra Bediüzzaman’ın yakası bırakılmaz ve hemen tevkif edilir. Tevkifhânedeki sorgusuna bizzat Zaptiye Nazırı Şefik Paşa[1] katılır ve Bediüzzaman’ı sorgular. Bediüzzaman’ın yaşadığı bu olayları, bazı notlar ile birlikte hatıralarında kaydeden bir devlet adamı daha vardır; o da Meşrutiyet öncesinde İttihad ve Terakkî’nin gizli üyesi olarak bütün olanların içinde yaşayan, Rumeli’de kaymakamlıklar yapıp 1918 yılında İstanbul Valiliği ve Belediye Başkanlığı’na kadar yükselen Süleyman Kâni Bey’dir. Şöyle diyor: “Bediüzzaman Sa’îd-i Kürdî diye anılan ve medreseden yetişme bir zat memleketinde mektep açtırarak halkı tenvir eylemeyi fikrine yerleştirmişti. Bu uğurda kaç defa Van’dan Bitlis’ten, Siirt’ten Mardin’den Erzurum’dan çıkarılıp başka tarafa sevk edilmişti. Bediüzzaman emelini yüksek makamlara anlatabileceği zanlıyla nihayet 1907 yılında İstanbul’a gelmişti. Fakat İstanbul’da mahallî kıyafeti ile ve şalıyla dolaşırken herkesin dikkatini üstüne celbeylemesi, Abdülhamid casuslarının da gözünden kaçmamış; kendisi mektepler açtırmak için her tarafa başvurmaya başlayınca kıyafeti, hâli, tavrı ve lisânı cinnetine hamledilerek tevkif edilmişti. Nihayet Üsküdar’da Toptaşı’na gönderilmişti.”[2]İşte Süleyman Kâni Bey, hadiseyi hatıralarında böyle ifade ediyor.
Bediüzzaman’ın Toptaşı Hastahânesi’ne sevk edilmesi olaylarını Kürd Te’âvün ve Terakkî Gazetesi’nin[3] başına düştüğü not ise şöyledir: “Gazetemizde arasıra makaleleri görülen Bediüzzaman Molla Sa’îd-i Kürdî, zaman-ı isdibdadda İstanbul’a gelmiş(1907’nin sonlarına doğru.) ve Kürdistan’ın mahrum ve muhtâc olduğu ma’arifin oralarda temin-i esbâb-ı intişârına dair bir lâiyiha takdim etmesinden dolayı biçare adam Tımarhâneye sevk olunmuş idi. İdâre-i sabıkanın erbâb-ı fazl ve kemâli mahvetmek için irtikâbından çekinmediği bu gibi mezalimi nâ-kabil-i ta’dâd(sayılamayacak kadar çok) ve binaenaleyh sezâvâr-ı nefrîndir(nefrete lâyıktır). Cenâb-ı Molla’nın Tımarhânede tabîble vâki’ olan mâcerâsını bazı izahat ve hakâikı mutazammım olduğu için kari’în-i kirâma(değerli okuyuculara) arz ediyoruz.”[4] denilerek Bediüzzaman’ın kendi dilinden Toptaşı’na sevk edilmesi yazısının başına bu notu düştüğü görülmektedir.
Bilindiği üzere Bediüzzaman’ın ilk İstanbul hayatı çok hareketli ve maceralı geçmiş, birçok hadiseden sonra neticede hapishaneye gönderilmişti. Hapishaneden ne zaman çıktığı tam bilinemiyordu. Ancak bazı arşiv belgeleri bu konuya bir hayli açıklık getirmektedir.
İstanbul’a gelir gelmez daha evvel ‘Kürdler Neye Muhtaç?’ başlığı altında Sultan II. Abdülhamid’e bizzat sunmak istediği ve ancak engeller üzerine Mâbeyn’e teslim eylediği istekleri dikkate alınmayan Bediüzzaman hakkında, Osmanlı Hükümeti şaşkınlık içine düşmüştür. Zaptiye Nezâreti Van Valiliği’nden Bediüzzaman’ın aklî melekesi hakkında bilgi ve inceleme istemektedir. “Bir taraftan 5 Teşrîn-i Sânî 323/17 Kasım 1907 târîhli ve üç cild ve on iki sıra numaralı mürur teskiresiyle Dersa’adet’e gelmiş olan Molla Sa’îd Efendi nasıl adamdır ve Van’da ne vakitten beri bulunur ve ne ile iştigâl ediyor ve buraca şu’urunda eser-i hiffet görüldüğünden orada hastalığı nasıl bilinir idi. Hızlı ve ayrıntılı bir şekilde haber verilmesi.”[5] şeklinde bilgi istenirken, Bediüzzaman’ın bu hâlinden dolayı şüphelenen hükümet, Van Valiliği’ne de şüphelerini ifade eden şifreli telgraf göndermiştir. 21 Mayıs, sene 1324/3 Haziran 1908 tarihli telgrafa göre, Şark vilayetlerinde bir hadise vuku bulunmaması için tedbirler alınması tavsiye edilmektedir.
Bediüzzaman hapisten ne zaman tahliye edildi?
İkinci Meşrûtiyetin îlânına 17-18 gün vardır. Yıldız’dan İrâde çıkartılır: “Yıldız Sarây-ı Hümâyûnu Başkitâbet Dâiresi 3425. “Van’dan Dersaâdet’e gelmiş olan Sa‘îd Efendi’ye Van’a avdet etmek üzere harcırah olarak ikibin kuruş i’tâsı şeref-sudûr buyurulan irâde-i seniyye-i cenâb-ı hilâfet-penâhî iktizây-ı âlîsinden olmağla ol bâbda emr ü fermân hazret-i veliyyül emrindir. Serkâtibi-i Hazret-i Şehriyârî Tahsin 27 Ca 1326 / 23 Haziran 1324 [6 Temmuz 1908]”[6]
Makāmât harekete geçer. Muharrerât hızlanır. İrâdenin südûrundan 13 gün sonra, (İkinci Meşrûtiyet’in i‘lânına 4-5 gün kala) Van Vâliliği’ne âcilen cevaplandırılması kaydıyle bir yazı çıkartılır:
“Dahiyile Nezareti Mektubî Kalemi’nce yazılan belge ile Van vilayet-i aliyyesinden bilgi istenmektedir. İlgili belge şöyle der: Komisyon-ı Mahsus Müsevvedâtı. “Van Vilâyet-i Aliyyesi’ne, Fuzalâdan ve hüsn-i hâl ashâbından olduğu 21 Mayıs 1324 [3 Hazîran 1908] târihli telgrafnâme-i vâlâlarında iş’ar buyurulan Bitlisli Molla Sa‘îd oraya avdet etmek üzere [olup]dir. Ancak kendisinden buraca meşhûd olan bazı etvâr ve evzâ’ oraca beyn’el-aşâir teferrüd-i dâ’iyesine kalkışmak veya bir mefsedet ikâ’ etmek şüphesi tevlid etmekte olduğundan öyle bir hâl ve harekete tesaddî etmesi me’mul ve kâbil olup olmadığının bâlâ taraf mulâhazasıyla âcilen iş’ar buyurulması bâbında. 6 Temmuz 1324 [19 Temmuz 1908]”[7]
Belgenin tarihi bir hayli dikkat çekicidir. 6 Temmuz 1324/19 Temmuz 1908 bu tarih II. Meşrutiyet’in ilanından sadece 4 gün öncedir. Bediüzzaman’ın Meşrutiyet’in üçüncü günü İstanbul’da meşhur hürriyet nutkunu okuduğu bilinmektedir. Belge aynı zamanda Bediüzzaman’ın serbest bırakılma sebebini de açıklar mahiyettedir. Buna göre Bbediüzzaman’ın durumu Van’dan sorulmuş, Valilik O’nun faziletlerini ve güzel hasletlerini bildiren bir cevap vermiştir. Bu bilgilere göre Bediüzzaman Meşrutiyet’in ilânından önce tarassudhâneden çıkmış olmalıdır. Zira İttihad ve Terakkî Cemiyeti, yeni Anayasa’nın ilânı vesilesiyle tertipledikleri mitinglerde, Bediüzzaman Hazretleri mezkûr ilânın üçüncü gününde, meşhur olan ilk nutkunu İstanbul’da büyük bir halk kitlesine karşı irad ettiği gibi, bilâhere Selânik’e de gidip oranın Hürriyet Meydanı’nda aynı nutkunu çok kalabalık bir topluluğa da irad etmiştir.[8]
Abdülbâkî Çimiç
[1] Ahmet Şefik Paşa (Gürani-zâde/Halepli)?-1908:Zaptiye Nâzırı(Kasım 1896-Temmuz 1908). Maalesef bu zât da 31 Mart hadisesi sonrası yargılanarak idam edilenler arasındadır.
[2] İrtem, Süleyman Kânî, Yıldız ve Jön Türkler, İttihad-Terakkî Cemiyeti ve Gizli Târihi, İstanbul, Temel,1999,s.215
[3] Bediüzzaman başlangıçta tamamen İslâmî ilkelere uygun çıkan bu gazetede makaleler neşretmiştir. İlk Kütdçe makalesini de bu gazetede yayınlamıştır.
[4] Kürd Te’âvün ve Terakkî Gazetesi, 20.12.1324/02.01.1909,5/37,Molla Sa’id-i Kürdî’nin Timarhâne Hâtırâtı.
[5] BOA(Başbakanlık Osmanlı Arşivi), ZB.(Zabtiye Nezareti) 618/64, 17 Mayıs 1324(30 Mayıs 1908)
[6] Ramazan Balcı; Arşiv Belgeleri Bediüzzaman’ı Doğruluyor.
[7] BOA(Başbakanlık Osmanlı Arşivi), ZB.(Zabtiye Nezareti) 620/31,9 T 1324(22 Temmuz 1908)
[8] ABIBSNİŞ, Cilt-I,s.419