Şerîat, şereâ kökünden gelir, kànûn yani hüküm koyan mânâsındadır. Şâri-i hakikî (hakikî kànûn koyucu) Allah’tır. Bedîüzzamân Hazretleri’ne göre şerîatın yüzde doksan dokuzu ahlâk, ibâdet, âhiret ve fazîlete aittir. Yüzde bir nispetinde siyâsete mütealliktir. Siyâsete müteallik kısmını ise idareciler düşünmelidir. Ayrıca Bedîüzzamân’ın şerîat tarifi “efrâdını câmi, ağyârını mâni”[1] çok şümullü ve kapsayıcıdır. Klasik ve slogancı bir tarif değildir. […]
Yazar: Feyz-i Nur
Süveydâ-i kalb ve basîret
Risâle-i Nur, enfüsî âlemimizde tesiri azim izler bırakır. Farklı bakış açıları ve tefekkür pencereleri açar. Sıradanlık ve yeknesaklıktan bizleri kurtarır. Ülfet, ünsiyet ve gaflet perdelerimizi parçalar. Mânâ-i ismîden mânâ-i harfîye geçirir. Böylece insan âfâktan enfüse dönerek hakîkete mülâki olur. Bir nev’î kesretten vahdete, âfâktan enfüse dönmenin tesîrli yollarını gösterir. Süveydâ-i kalb, basar ve basîret kavramları […]
Medeniyet-i hâzıranın inkişâı
Dediler: “Şeriat-ı garrâdaki medeniyet nasıldır?” Dedim: “Şeriat-ı Ahmediyenin (asm) tazammun ettiği ve emrettiği medeniyet ise ki, medeniyet-i hâzıranın inkişâından inkişaf edecektir. Onun menfi esasları yerine, müspet esaslar vaz’ eder.”[1] Bu ifadelere göre insanlığı şeriat-ı Ahmediye’nin tazammum ettiği ve emrettiği medeniyet bekliyor. Bediüzzaman, bu medeniyetin hazır medeniyetin yarılmasından ve parçalanmasından ortaya çıkacağını söyler. En önemlisi ise […]
Hz.Dıhye ve Cebrail(as)
Hazret-i Cibril’in Dıhye sûretine girmesi Dıhye, Medine’de Müslüman olan sahabelerdendir. Adı Dıhye bin Halife’dir. Künyesi Dıhye bin Halife bin Ferve el-Kelbî şeklindedir. Aslen Arabistan yarımadasının kuzeyinde bulunan Kelb kabilesine mensuptur. Sima itibariyle yakışıklı, suret ve siret güzelliği “hüsn-ü cemâl” olarak simasına aksetmiştir. Cebrail Aleyhisselam birkaç kez Dıhye suretinde Peygamber Efendimiz(asm)’in huzuruna gelmiş ve sahabeler de […]
İslâm kardeşliği ve ihlâs
Mü’minler ancak kardeştirler İman, bütün eşya arasında hakikî bir uhuvveti, irtibatı, ittisali ve ittihad rabıtalarını tesis eder. İman, herşeyin arasında bir uhuvvet, bir kardeşlik te’sis ettiği için; mü’minin ruhunda hırs, adavet, kin ve vahşet şiddetlenmez. Çünkü mü’min, nur-u imanın dikkatiyle en şedid düşmanıyla dahi bir nevi kardeşliği var olduğunu görür. Bu kardeşlik o düşmanın adavet […]
Hz.İsâ Meselesi
Îsevî rûhânîler Ahirzamanda vukua gelecek hadiseler hem hadis-i şeriflerle, hem de selef ulemasının nakilleriyle asrımıza kadar ulaşmıştır. Asrımızda ise Bediüzzaman Hazretleri bu mevzulara eserlerinde epey geniş yer vermiş olup, müstakil olarak bazı risaleler de telif etmiştir. Meseleyi doğru ve tekellüflü tevillerden beri şeklinde anlamak için muhakkak Bediüzzaman Hazretleri’nin eserlerine müracaat etmek elzemdir. Yoksa sırr-ı imtihan […]
Mehdî Meselesi
Acele edip kışta gelen kim? Bilindiği üzere bazı eşyalar üç boyutludur. Tek boyuttan bakan kişi o eşyanın bütününe vâkıf olamaz. Öyle bir noktadan o eşyaya nazar edilmelidir ki, üç boyutu da görülebilsin. Onun için insanın eşyaya mülâki olduğu konum çok önemlidir. Hatta bazen üç boyutlu resimler vardır ki, o resimlere sıradan bakmakla görmek istediğin hakîkî […]
Muhali talep etmemek lâzım…
Muhal, imkânsız olandır. Muhali talep etmek ise, imkânı mümkün olmayanı istemektir. Bir nevi fıtratın zıddına gitmektir. Şeriat-ı fıtriyeyi idrak edemeyip, kendi tevehhüsümüze göre tavır almaktır. Kaderde tayin edilen menfi neticeye kulaç atmaktır. Tevekküle riayet etmeden müsbet netice beklemektir. Zarara kendi rızası ile girmektir. Hatta başkalarını da zarara sokmaktır. Zaman, zemin ve şartlar müsait olmadığı halde, […]
Niyet ve ihlâs
Bu niyet meselesi, Bediüzzaman Hazretleri’nin kırk senelik ömrünün bir mahsulüdür. Niyet, kalbin bir şey`e karar vermesidir. Yani kalbin bir arzusu olup, fiil canibine yönelmesidir. Ayrıca niyet bir istek ve duygudur. Kalbe ait bir mânevî fiildir. Kalbdeki mânâların veya tesirât-ı hâriciyeden tevellüd eden temâyüllerin yönünü belirler. O müyûlâtın seyrinin devamında veya fiil hâline gelmesinden önceki arzu […]