Kur’ân-ı Hakîm’in hazinesinin dellâlı

Bilindiği üzere Bediüzzaman Hazretleri maddî ve mânevî makamları kabul etmiyor. Talebelerinin ısrarlı tahşidatına karşı büyük makamları red ediyor. Talebelerinin ellerinde bir hak ve hakikat olduğunu kabul ettiği halde, bir nevi tevil ve izah ile kendisine verilen makamların yönünü ve yüzünü Riale-i Nur’a ve şahs-ı mânevîye çeviriyor. Kendisine tevcih edilen büyük makamları üç şahsiyetinden birisi ve […]

Makamat-ı mânevîye mesleğimizde mevzu-u bahis değil

Bediüzzaman Hazretleri’nin talebelerine yazdığı mektuplar bilinir. Hatta bu mektuplar Yirmisekizinci Mektup olarak Maktubat eserine girmiştir. Ancak hacimleri çok büyük olduğu için Barla, Kastamonu ve Emirdağ Lahikası mektupları olarak müstakil olarak neşredilmişlerdir. Bir de talebelerin Üstadları Bediüzzaman’a yazdıkları mektuplar vardır. Bu mektupların bir kısmı münteşir lahikalara girdiği halde, önemli bir kısmı gerememiştir. Hem Bediüzzaman’ın, hem de […]

Eşhâs-ı âhirzamân niçin mestur kalmıştır?

Bu çalışmamızda “Niçin vazîfe aşikâr olduğu halde mâhiyet mestur kalmıştır?” sualinin cevabını paylaşacağız inşâallah. Mehdî’lik makamı nübüvvet makamı gibi izhâr edilmesi(açıklanması) gerekli bir makam değildir. Peygamberlik makamı izhâr edilmeyi gerektirdiği halde, mehdîlik makamı velayet-i kübrayı ihtiva ettiğinden ihfası(gizli kalması) daha makbul bir makamdır. Elbette bu vaziyetin çok hikmetleri vardır. Mehdî’nin mâhiyetinin açıklanması öncelikle sırr-ı ihlâsa […]

Âhirzamân Asrı

Kıyametin yaklaştığı zamana âhirzamân denilir. Âhirzamân müddeti uzun bir zaman dilimidir. Biz bir faslında bulunuyoruz. Fitne ve fesâdın en şiddetli olduğu bir zaman aralığının adıdır âhirzamân. Bu nedenledir ki “Bu âhirzamân çok çalkalanıyor; bu fitne-i âhirzamân acîb şeyler doğuracağını ihsâs ediyor.[1]”diye ifade buyuruyor Bediüzzaman. Öyleyse âhirzamân asrı ve fitneleri dehşetlidir. Bu fitnelerin bir kısmı şöyle […]

Püf Noktası!

Vaktiyle testi ve çanak-çömlek imal edilen kasabalardan birinde, uzun yıllar bu meslekte çalışan bir çırak, kalfa olup artık kendi başına bir dükkân açmayı arzu eder olmuş. Ne yazık ki her defasında ustası ona: “Sen daha bu işin ‘püf noktası’nı bilmiyorsun, biraz daha emek vermen gerekiyor” dermiş. Kalfa bir gün dinlememiş ustasını ve açmış dükkânını. Açmış […]

Nefsin Dâvâsı

Elbette birinci önceliğimiz Kur’ân ve Risâle-i Nur okumalarıdır. Ancak zaman zaman farklı okumalar da yapmaya çalışıyoruz. Bu okumalarımızdan kısa kısa notlar tutuyoruz. Önemli gördüğümüz notlarımızı bir yazıda veya sosyal medya hesaplarımızda paylaşıyoruz. Bu günkü yazımız da nefis ile ilgili “Risâle-i Nur” ve ”Nurdan İlhâmlar” okuma notlarımızdan. Bediüzzaman’ın tespitleriyle nefis nâkıs, câhil, serkeş, nadan(densiz), bîhuş(akılsız), bedbaht, […]

Alan da pişman, almayan da…

Bazı meseleleri anlatmak için ya bir kıssa, ya da temsili hikâyecikler anlatırız. Risâle-i Nur müellifi Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri’nin de temsilî hikâyecikleri çokça istimal ettiğini biliyoruz. Çünkü, temsilât Kur’ânî bir metoddur. Anlatmak istediğimiz hakîkatleri okuyucuya daha kalıcı ve tesirli anlatmada etkili bir yöntemdir. Bizler de Risâle-i Nur’u okuyan ve okumayanlar ile ilgili pişmanlık hâlini anlatmak için […]

Risâle-i Nur’da İnsan

İnsan denen mucîze-i kudret Bediüzzaman’ın “Evet, Risaletü’n-Nur, size mükemmel bir me’haz olabilir. Ve ondan erkân-ı imaniyenin her birisine, meselâ Kur’ân’ın kelâmullah olduğuna ve i’cazî nüktelerine dair, müteferrik risalelerdeki parçalar toplansa veya Haşre dair ayrı ayrı bürhanlar cem edilse ve hakeza mükemmel bir izah ve bir haşiye ve bir şerh olabilir.”[1]tespitine istinaden bizler de müteferrik risalelerden […]