Asabîlik

Asabîlik, çok çabuk sinirlenmek, öfkesini kontrol etmekte güçlük çekmek anlamında bir kelimedir. Aşırı mütehassis, takıntılı, titiz ve mükemmeliyetçi kişiler çoğunlukla hassas ve asabî olurlar. Yani çok çabuk sinirlenirler.  Bedîüzzamân da “Bence en müthiş maraz asabîliktir. Zira her şeyi haddinden geçirmekle aksülâmel yaptırır.”[1] tespitini aktarır.

Asabîlik sıkıntıdan gelen bir titizlik sebebiyle de vuku bulabilir. Asabî insanlar sinirlidirler. Şüpheci ve vehhamdırlar. Takıntılı olurlar. Takıldıkları meselede her sözün, her bakışın ardında bir kötü niyet arayabilirler. Hâdiseleri zaman müfessirine bırakmak yerine fevrî ve heyecanla mukabele etmeyi tercih ederler. Kırıcı ve yıpratıcı bir uslup kullanırlar. Hissiyatlarına mağlup olup aşırı ve hızlı iniş-çıkışlar yaşarlar.  Bazen “kararsız” özellikler gösterdikleri için asabîdirler. Bazen sizi överler, bazen de yerin dibine batırırlar.

Bedîüzzamân vehmî ve asabî hususiyetler gösteren talebelerine şöyle tavsiyelerde bulunur: “Sabırlı ol; ehemmiyetsiz ve zararsız olan vehmî ve asabî hastalığına ehemmiyet verme.”[2] Şunu bil ki “Bu vehmî hastalık çok devam etse, hakîkate inkılâp eder. Vehham ve asabî insanlarda fena bir hastalıktır; habbeyi kubbe yapar, kuvve-i mânevîyesi kırılır.”[3]

Madem Bedîüzzamân asabîliği en müthiş maraz olarak ifade ediyor. O hâlde “Asabî olan, yani sistemi harab olan adam, duyguları ve hakîkatleri idrak edemeyip, hâl ve davranış bozukluğu gösterip, varlık amacından sapmalar yapar ve bunun tedâvisi çok zor ve müşküldür. Her hasta, hasta olduğunu bilir, kendisi bizzat doktora gidebilir. Fakat hastalık asabî oldu mu, o asabî hasta olduğunu bilmez, onu bir başkası doktora götürmelidir.”[4] Yine Bedîüzzamân “Asabî adam, husûsan benim gibi sinirli bir kimsenin telâş ve hiddet etmesi zarûridir.”[5] ifadesi ile asabî kişinin telaş ve hiddet etmesinin zarûretini söyler.  Ayrıca siyâset tarafgirliği de asabîlik hastalığını şiddetlendirir. “Evet, bu zamandaki siyâset, kalbleri ifsâd edip ve asabî rûhları azap içinde bırakır. Selâmet-i kalb ve istirahat-i rûh isteyen adam, siyâseti bırakmalı.”[6]

O halde “Sakın, sakın bu musibetlerin verdiği asabîlik cihetiyle birbirinizin kusuruna bakmayınız. Kısmet ve kadere itiraz hükmünde olan şekvâlar ve “Böyle olmasaydı şöyle olmazdı” diye birbirinizden gücenmeyiniz. Ben anladım ki, bunların hücûmundan kurtulmak çaremiz yoktu. Ne yapsaydık onlar hücûmu yapacaktılar. Biz sabır ve şükür ve kazâya rıza ve kadere teslimle mukâbele ederek tâ inâyet-i İlâhiye  imdadımıza gelinceye kadar, az zamanda ve az amelde pekçok sevap ve hayrat kazanmaya çalışmalıyız.”[7]

Evet, mü’minde dahi bir maraz-ı asabî bulunur veya maraz-ı kalbî olabilir. O dahi, ehl-i dalâlet gibi, ehemmiyetsiz şeylere ziyade ehemmiyet verir. Lâkin çabuk kusurunu anlar, istiğfar eder, ısrar etmez.[8] “Ey Rabbimiz! Unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek, bizi onunla hesaba çekme.”[9]

Abdülbâkî Çimiç

[email protected]


[1] ESDE(Sünuhat), s.

[2] Kastamonu Lahikası, s.

[3] Lemalar, s.

[4] https://sorularlarisale.com

[5] ESDE(Divan-ı Harb-i Örfi), s.

[6] Sikke-i Tasdiki Gaybi, s.

[7] Şualar, s.

[8] Barla Lahikası, s.250

[9] Bakara Sûresi, 2:286

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir