Altmış Dörtte Risâle-i Nur Te’lîfce Tamam Olur

14008_10204218093746118_4999852306675138990_n“Altmış dörtte Risale-i Nur te’lîfce tamam olur”

İşarât-ı Gaybîye-i Gavsiye ve Aleviye’de ‘Altmış dörtte Risale-i Nur te’lîfce tamam olur.’ Demek o tarihten sonra, yalnız izahat ve haşiyeler ve tetimmeler olacak.”1

Bu işarât-ı gaybîye Abdülkadir Geylani ve İmam-ı Ali (ra) efendilerimize aittir. Daha çok Hz. Ali (ra) Efendimiz Risâle-i Nur’la ciddî mânâda alâkadardır. Eserlerinde Risâle-i Nur’a ve Risâle-i Nur’un çok mühim parçalarına işaret etmiştir. Hem de “Risâle-i Nur dairesi, Hazret-i Ali ve Hasan ve Hüseyin’in (ra) ve Gavs-ı Azam’ın (ks) ihbârat-ı gaybîyeleriyle, şakirtlerinin bu zamanda bir dairesidir.”2

İmam-ı Ali Radıyallahü Anhın, Risâle-i Nur hakkında ihbâr-ı gaybîsinin biri de “Altmış dörtte Risâle-i Nur te’lîfce tamam olur” demesidir. Bediüzzaman Hazretleri de eserlerinde “Nasıl ki Hazret-i İmam-ı Ali (ra) sarîh bir surette Siracü’n-Nur’un tarih-i te’lîfini ve tekemmül zamanını ve meşhur ismini ‘Siracü’n-Nur (Nur Kandili) yanıp parlıyor’ fıkrasıyla haber vermiş.”tir.3

Bilindiği üzere “binler ehl-i dikkat olan Risâle-i Nur şakirtlerine kanâat-i kat’iye veren, ‘İşarât-ı Kur’ânîye’ ve ‘İhbârât-ı Gaybîye-i Alevîye ve Gavsiye’nin, bu asırda Risâle-i Nur’un ehemmiyetine ve makbuliyetine imza basmalarıdır.”4 Bu noktaları Risâle-i Nur şakirtleri Risâle-i Nur’un müteferrik yerlerinden okuyor ve görüyorlar.

“İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, Risâle-i Nur’un en son Risâlesini Celcelutiye’de ‘Asâ-yı Mûsa ismi ki, mânevî karanlıklar onunla dağılır’ fıkrasıyla haber veriyor. Biz bir-iki sene evvel Âyetü’l-Kübra’yı en son zannetmiştik. Halbuki şimdi altmış dörtte te’lifçe Risâle-i Nur’un tamam olması…”5 cihetini de Bediüzzaman Hazretleri ifade ediyor.

Emirdağ Lâhika mektuplarında bu meseleye tekrar dikkat çeken Bediüzzaman Hazretleri şu açıklamaları yapıyor: “Madem Arabîce altmış dörde girdik, işaret-i gaybîye gelmesiyle Risâle-i Nur tekemmül etmiş olur. Eğer Rumî târihi olsa, daha iki senemiz var.”6

Burada “altmış dört” târihi 1364’ü ifade ediyor. Demek ki işaret-i gaybîye ile “Bin üç yüz altmış dörtte” Risâle-i Nur te’lîfce tamam olur. Yani “Risâle-i Nur tekemmül etmiş olur.” Bediüzzaman Hazretleri bizzat kendisi 1364 târihine hem Hicrî, hem de Rumî târih olarak bakıyor. “Madem Arabîce altmış dörde girdik. (1364 Hicrî ise)” ifadesi Hicrî olarak 1944-45’li yılları gösteriyor.7 Üstad “Eğer Rûmî târihi olsa, daha iki senemiz var.” diyor. 1364’ü (1364 Rûmî ise) Rûmîden Miladîye çevirdiğimizde 1948-49’lu yıllar oluyor.8 Demek ki Rûmî târihe göre “Daha iki senemiz var” denildiğinden bu mektubun 1946-47’li yıllarda yazıldığını düşünüyoruz. Öyleyse İşarât-ı Gaybîye-i Aleviye’ye göre 1364’ün karşılığı Rumî târih itibarıyla milâdî olarak 1948-49’lu yılları gösteriyor. Demek ki 1948-49’lu yıllarda Risâle-i Nur te’lîfce tamam olur.

Bediüzzaman Hazretleri, “Hayatım bir inayet ve sevk-i İlâhî altındadır” diyor. Özellikle Risâle-i Nur’a taalluk eden noktalarda işarât-ı gaybîye ve Kur’ânîye ile hareket ediyor. Risâle-i Nur’un te’lîfçe tekemmül zamanına da bu cihetten bakıyor. “Madem Arabîce altmış dörde girdik.” diyerek Risâle-i Nur’un tekemmül zamanının geldiğini “Halbuki çok mühim yerde yazılmayan ve tehir edilen Risâleler kalmış”9 dediğini görüyoruz. “Meselâ Otuzuncu Mektub ve Otuz İkinci Mektub ve Otuz İkinci Lem’alar gibi ehemmiyetli mertebeler boş kalmış.”10 diyor.

Risâle-i Nur’un te’lifînde sünûhât, tulû’ât, zuhûrât, ilhâmât, ihtârât ve feyz-i Kur’ân’a mazhar olan Bediüzzaman Hazretleri, Risalelerin yerlerine yerleştirilmesi meselesi de “kalbine ihtar edilmiş ki: Eski Said’in en mühim eseri ve Risâle-i Nur’un Fatihası, Arabî ve matbu olan İşârâtü’l-İ’câz tefsiri, Otuzuncu Mektub olacak ve olmuş. Eski Saîd’in en son te’lîfi ve yirmi gün Ramazan’da te’lîf edilen, kendi kendine manzum gelen Lemeât Risâlesi Otuz İkinci Lem’a olması ve Yeni Saîd’in en evvel hakîkatten şuhud derecesinde kalbine zâhir olan ve Arabî ibâresinde Katre, Habbe, Şemme, Zerre, Hubab, Zühre, Şule ve onların zeyillerinden ibaret büyükçe bir mecmua11 Otuz Üçüncü Lem’a olması ihtâr edildi. Hem Meyve (Meyve Risâlesi), On Birinci Şuâ olduğu gibi, Denizli Müdafaanamesi de On İkinci Şuâ ve hapiste ve sonra Küçük Mektuplar Mecmuası On Üçüncü Şuâ olması ihtâr edildi.”12 diyerek 1946-47’li yıllarda çok mühim yerde yazılmayan ve te’hir edilen Risâlelerin kendisine ihtâr edilerek Risale-i Nur’da boş kalan yerlere yerleştirildiğini söylüyor.

***

Yapılan ihtâr ile yerlerine yerleştirilen Risâleler şunlar oluyor:

* İşârâtü’l-İ’câz tefsîri, Otuzuncu Mektub (Eski Saîd’in en mühim eseri ve Risâle-i Nur’un Fatihası, Arabî ve matbu eseri.)

* Lemeât Risâlesi, Otuz İkinci Lem’a (Eski Saîd’in en son te’lîfi ve yirmi gün Ramazan’da te’lîf edilen, kendi kendine manzum risâle.)

* Mesnevî-i Nuriye, Otuz Üçüncü Lem’a (Yeni Saîd’in en evvel hakikatten şuhud derecesinde kalbine zahir olan ve Arabî ibâresinde Katre, Habbe, Şemme, Zerre, Hubab, Zühre, Şule ve onların zeyillerinden ibaret büyükçe bir mecmua.)

* Meyve Risâlesi, On Birinci Şuâ (Denizli Hapsinin Bir Meyvesi. Bu risâle, Denizli Hapishanesinin bir meyvesi ve bir hatırası ve iki Cuma gününün mahsulüdür.)

* Denizli Müdafaanamesi, On İkinci Şuâ (Denizli Mahkemesi Müdafaatından)

* Hapiste ve sonra Küçük Mektuplar Mecmuası, On Üçüncü Şuâ (Üstadın talebelerine gönderdiği gayet kıymettar, nurlu mektuplardır. Risâle-i Nur’un parlak mücahedatını bu samimî mektuplar gayet parlak gösteriyorlar.)

***

Böylece Bediüzzaman Hazretleri “Ben de aziz kardeşlerimin tensiplerine havale ediyorum. Demek birkaç mertebede kapı açıktır; bizlere daha iyi tetimmeler yazdırılabilir.”13 diyerek özellikle 1950’den sonra hayatının önemli bir devresi olan Üçüncü Saîd devresinde birkaç mertebede açık olan kapıdan girilerek daha iyi tetimmeler ve mektuplar yazılıyor. Emirdağ Lâhikası-2 mektupları ve Tarihçe-i Hayat’ın hazırlanması 1950’den sonraki târihlerde te’lif ediliyor. Hatta Eski Saîd Dönemi Eserleri olan “Münâzarât, Sünûhât, Hutbe-i Şamiye, Divan-ı Harb-i Örfi…” gibi eserlerin de 1950’den sonra tekrar tanzim edilerek haşiyelerle beyanı yapılıp Risâle-i Nur Külliyatı’na dahil edildiğini görüyoruz.

Dipnotlar:

1- Emirdağ Lâhikası-I, 2013, s. 86.
2- Emirdağ Lâhikası-I, 2013, s.130.
3- Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 2013, s.176.
4- Emirdağ Lâhikası-I, 2006, s. 58.
5- Emirdağ Lâhikası-I, 2006, s. 258.
6- Emirdağ Lâhikası-I, 2013, s. 87.
7- 1364 Hicrî: 16 Aralık 1944 – 4 Aralık 1945.
8- 1364 Rûmî: 14 Mart 1948 – 13 Mart 1949.
9- Emirdağ Lâhikası-I, 2013, s. 87.
10- Emirdağ Lâhikası-I, 2013, s. 87.
11- Bu Mecmûâ, Mesnevi-i Nuriye’dir.
12- Emirdağ Lâhikası-I, 2013, s. 87–88.
13- Emirdağ Lâhikası-I, 2013, s. 88.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir