Altıncı Söz Bağlamında Siyâset

Altıncı Söz Bağlamında Siyâset

Altıncı Söz, Küçük Sözler Risalesi ve Sözler kitabının Altıncı Söz’üdür. “Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, karşılığında onlara Cennet vermek suretiyle satın almıştır.”[1] âyetinin meâlinde ve nefis ve malını Cenab-ı Hakka satmak hakkındaki âyetlerin gayet mühim bir sırrını tefsir etmekle beraber, nefis ve malını Cenab-ı Hakka satanların beş derece kâr içinde kâr ve satmayanların beş derece hasâret içinde hasâret kazandıklarını, gayet muknî bir temsil ile tefsîr ediyor. Hakîkate karşı mühim bir kapı açıyor. İnsanın kendisine verilen maddî ve mânevî cihazatlarını ve emânetlerini Allah için nasıl kullanılabileceğine dâir mühim bir hakîkati temsilî hikâyecik ile anlatıyor. İnsanın nefis ve malını Cenâb-ı Hakka satmak ve O’na abd olmak ve asker olmak ne kadar kârlı bir ticaret, ne kadar şerefli bir rütbe olduğunu muknî bir tarzda îzah ediyor. Bir nevi insanın “kendi nefsi ile cihad-ı ekberde bulunmak, yani Şerîat-ı garraya ittiba ve sünen-i Ahmediyeyi ihyaya azm-i kat’î ile teşebbüs etmek”[2] için nasıl davranması ve amel etmesi gerektiğini anlatıyor.

Bilindiği üzere “Herkes kendi âleminde bir kumandan olduğundan, âlem-i asgarında cihad-ı ekber ile mükellef.”[3] olduğu için, Altıncı Söz’de de insanın kendi âleminden sorumlu olup, maddî ve mânevî cihazatını Allah hesabına nasıl satması gerektiğinin kâr ve zarâr hesabı yapılır. Yani Altıncı Söz, insanın kendi âlemini Allah hesabına yönetmesi ve nefis ve malını O(cc)’nun yolunda idâre etmesini ifade eder ve gösterir. Bu aynı zamanda bir nevi insanın âlem-i asgarının idare edilmesi cihetiyle siyâsettir. Bu siyâset içtimâî hayata bakan cihette değil, insanın kendi âlem-i asgarında tatbik edilen ve cihad-ı ekber ile mükellef olunan bir siyâsettir. İnsan önce kendisine emânet olarak verilen aza ve cihazatlarını Allah’ın emrettiği istikâmette istimal etmek ile muvazzaftır. Öyleyse önce kendi âlemini doğru bir şekilde yönetmesi gerekir.

Siyâset, genel anlamıyla idare etme sanatıdır. Arapça siyāsa kelimesinden gelmiş olup, seyislik veya at bakıcılığı anlamındadır. Bu mânâya göre siyâset, tımar etme ve yönetme mânâlarını da içerir. Madem siyâset idare etme sanatı ise, idare etmede yönetme mânâsı da vardır. İnsan yönetme ve yönetilmeye ihtiyaç duyacak mahiyette halk edilmiştir. Çünkü “İnsan, mâhiyet-i câmiiyeti i’tibârıyla, mevcudatın hemen ekserîsiyle alâkadârdır.”[4] Hem “Herbir adam vatanıyla, milletle, hükûmetle alâkadardır.”[5] Elbette ki bu alâkadarlığın bir sınırı ve ölçüsü olmalıdır. Yoksa insan mâhiyet-i câmiiyeti i’tibârıyla, mevcudatın hemen ekserîsiyle alâkadar olduğu için “vatanıyla, milletle, hükûmetle alâkadarlık” cihetini kendisine verilen sermaye-i ömrü i’tibârıyla doğru kullanamayabilir. Çünkü “insan bu âleme ilim ve duâ vasıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir. Mâhiyet ve istidâd i’tibârıyla herşey ilme bağlıdır.”[6] Buna bağlı olarak siyâset de bir ilimdir. Ancak siyâsetin yönünü ve mahiyetini iyi tahlil etmek ve enfüsten afaka bağlı fıtrî bir cihette istimal etmek lâzımdır. Yoksa zarar verir ve aslî vazîfeye engel olur.

Şimdi hakîkat-i hâl bu ise bütün mes’ele emâneti sahîb-i hakîkîsine satmaktır. Yani insan kendi âleminde kendisine emânet olarak verilen âlet ve cihazlarını Allah hesabına yönetmeli ve idare etmelidir. O emânetler ise insanın daire-i hayatının içindeki mâmelek(sahip olunan şeyler) ve o mâmelekin içindeki cisim, ruh ve kalb ve onlar içindeki göz ve dil, akıl ve hayal gibi zahirî ve batınî hasselerdir. Cenab-ı Hak insanı bir makine hükmünde yaratmıştır. O makine-i insaniyede yüzer âlet var. Herbirinin elemi ayrı, lezzeti ayrı, vazîfesi ayrı, mükâfâtı ayrıdır. “Ve o insanın vazîfe-i fıtratı ve fariza-i zimmeti, mârifetullah ve îmân-ı billâhtır ve iz’an ve yakîn ile vücudunu ve vahdetini tasdik etmektir.”[7] “Hem tevhid, en ehemmiyetli ve en halâvetli ve en yüksek bir vazîfe-i kudsiye ve bir fariza-i fıtriye ve bir ibadet-i îmâniyedir.”[8] Öyleyse insan hizmetini, ubûdiyetini, geçen nimetlerin şükrü ve vazîfe-i fıtrat ve fariza-i hilkat ve netice-i sanat bilmeli, ucub ve riyadan kurtulmalıdır. Bu da ancak “emâneti sahîb-i hakîkîsine satmakla” olur.

Pekâlâ, bu satmayı nasıl yapacağız?

Emâneti sahîb-i hakîkîsine satmak ise, Ezel-Ebed Sultanı olan Rabbine asker olup O(cc)’nun namıyla tasarruf etmek demektir. Adi bir esir ve başıbozuğa bedel, âli bir padişahın has, serbest bir yaver-i askeri olmaktır.

Altıncı Söz bağlamında bizler akıl âletini Mâlik-i Hakîkî’ye satsak ve O’nun hesabına çalıştırsak, akıl öyle tılsımlı bir anahtar olur ki, şu kâinatta olan nihayetsiz rahmet hazinelerini ve hikmet definelerini açan kâinat anahtarı olur. Ve bununla sahibini saadet-i ebediyeye müheyya eden bir mürşid-i Rabbanî derecesine çıkarır.

Meselâ göz bir hassedir ki, ruh bu âlemi o pencere ile seyreder. Eğer gözü, gözün Sâni-i Basîrine satsak ve O’nun hesabına ve izni dairesinde çalıştırsak, o zaman şu göz, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir mütalâacısı ve şu âlemdeki mucizat-ı san’at-ı Rabbaniyenin bir seyircisi ve şu küre-i arz bahçesindeki rahmet çiçeklerinin mübarek bir arısı, kütüphane-i İlâhînin mütefennin bir nâzırı derecesine çıkar.

Meselâ dildeki kuvve-i zâikayı eğer Rezzâk-ı Kerîme satsak, o zaman dildeki kuvve-i zâika, rahmet-i İlâhiye hazinelerinin bir nâzır-ı mâhiri ve kudret-i Samedâniye matbahlarının bir müfettiş-i şâkiri, hazine-i hassa-i rahmet nâzırı rütbesine çıkar.[9] Hakeza…

Görüldüğü üzere insan, fıtrarına derc edilen seceya-i hasene danelerini Hüda suyu ile sulayıp idare etmesi gerekir. Bu idare ediş bir nevi Dördüncü Mesele bağlamında etki sahamız olan “kalb, mide, ceset” daireleri istikametinde yönetme mânâsında müsbet siyâsettir ve insanın kendi âlemini Allah’ın marziyatı cihetinde idaresidir. En büyük siyâset insanın âlem-i asgarında yapmış olduğu cihad-ı ekber olan bir siyâsettir desek hata yapmamış oluruz inşâallah.

Abdülbâkî ÇİMİÇ

[email protected]

[1] Tevbe Suresi: 111

[2] Eski Said Dönemi Eserleri,2013,s.87

[3] Eski Said Dönemi Eserleri,2013,s.56

[4] Lem’alar,2013,s.32

[5] Kastamonu Lahikası,2013,s.67

[6] Sözler,2013,s.504

[7] Şualar,2013,s.172

[8] Şualar,2013,s.255

[9] Altıncı Sözden muktebas

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir