Aks bir şeyin zıtdı ve tersi anlamına gelirken, amel sözcüğü, hareket ve davranış olarak bilinir. Bir etki sonucu oluşan ani tepkiler aksü’l-âmel olarak ifade edilir. Yani bir duruma ya da söze karşılık olarak verilen tepki demektir.
Evet, “Usûl esastan mukaddemdir” sözü dillerde ve zihinlerde yerini almıştır. Yani usûl esastan önce gelir. Öyleyse Kur’ân ve Risâle-i Nur hizmetlerinde öncelik sırr-ı ihlâs ile müsbet hareket düsturuna muvafık hareket etmek olmalıdır. Yoksa “Senin gibi niyeti hâlis olmayan bir adam, nasihati bazan damara dokundurur, aksü’l-amel yapar.”[1] ikâzı bizi de alâkâdar eder. Zira insan ölçüyü kaçırdı mı “Herşeyi haddinden geçirmekle, aksü’l-amel yaptırır.”[2] Bir meseleyi çok bilmek veya lâfızperestlikle her yerde dolu-dizgin serişte etmek maharet olmasa gerek. Zaman, zemim, muhatab ve mukteza-i hâl durumlarını nazara almadan ve niyeti hâlis olmadan yapılan nasihatler aksü’l-âmele sebep olabilir. İnsanları mağlup etmek, damara dokundurmak, istiskâl etmek nevinden fiiller ihlâsı zedelendiğinden nasihat ruhuna uygun değildir. Hakîkat mesleği olan Risale-i Nur hizmetinde sırr-ı ihlâs ile gidilir. Bu hizmetin gıdası ihlâstır. Risale-i Nur adına yalnızca hakîkati ifade etmek ve sözü mümkün olduğunca aksü’l-amel yapmayacak şekilde, Bediüzzaman’ın ifadesiyle damara dokundurmayacak ustalıkla söylemek evlâdır. Yoksa “her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur” veya “her doğruyu demek doğru değildir.” Eğer illâ da söylemek istiyorsan ihlâsı esâs tut ve “Allah namına söyle, vesselâm.”
Bediüzzaman hizmet esaslarını hususan lâhikâ mektuplarında ortaya koymuş, ihtiyacımız olan hizmet ve nasihat prensipleri ihtiva eden Hizmet Rehberi ise bu esasları toparlamıştır. Eğer bu esaslara muvafık hareket edemezsek “Demek hizmetim hâlis, lillâh için olmamış ki aksü’l-amel oluyor.”[3] diye düşünmek lâzımdır. Hizmet ve nasihat esnasında kişinin kendisini “Temeddühü ve sevdirmesi ise, aksü’l-amel ile istiskâli celbeder, soğuk düşürtür.”[4] Bu nokta kesinlikle nazar-ı dikkatten uzak tutulmamalıdır.
Yapılan hizmet ve nasihatler ubûdiyet kasdı ile olmalıdır. Ubûdiyetin rûhu ise ihlâstır. Yoksa “Adem-i kabûl esbâbından biri de, duâyı ibadet kasdıyla yapmayıp, matlûbun tahsiline tahsîs ettiğinden aksü’l-amel olur. O duâ ibadetinde ihlâs kırılır, makbûl olmaz.”[5] Bir hazz-ı nefsânî kazanmak niyetiyle yapılan duâ ve ubudiyetler, aksü’l-amel kâbilinden bir zakkum meyvesini verir.
Aksü’l-amelin bir de müspet tarafı vardır. Mesela Risale-i Nur’a hücum zamanlarında umûm halklarda sırrentenevveret ile aksü’l-amel oluyor. Nurların daha ziyade parlamasına ve perde altında intişarına bir vesile oluyor. Ehl-i dalâletin hücûmlarında hakların nazarından Risale-i Nurları düşürmek ve uzak tutmak niyetleri aksiyle mukabele görüyor. “Cenab-ı Hakk’a şükür ki onların tecavüzleri aksü’l-amel nevinde, Risale-i Nur’un fütuhatına yardım ediyor.”[6]
Bediüzzaman’ın ifadesiyle Risale-i Nur’un müsbet imân hizmeti ve kitapları ise; “Şimdiye kadar hiç kimsede,-çoklardan sorduğum halde- sû’-i tesir ve aksü’l-amel ve tahdiş-i ezhan gibi bir zarar vermedikleri, doğrudan doğruya bir işaret-i gaybîye ve bir inâyet-i Rabbâniye olduğu bizce muhakkaktır.”[7]
Abdülbâkî Çimiç
[1] Mektubat, (2013)s.447
[2] ESDE(Sünuhat), s.388
[3] Şualar, s.753
[4] Lemalar, s.665
[5] Mesnevi-i Nuriye, s.356
[6] Kastamonu Lahikası, s.257
[7] Barla Lahikası, s.43