Âhirzamân müddeti uzun bir zaman dilimidir. Biz bir faslındayız. Fitne ve fesâdın en şiddetli olduğu bir zaman aralığının adıdır âhirzamân. Bunun için bin üç yüz sene zarfında emr-i Peygamberî ile bütün ümmet o fitneden istiâze etmiş. Bir kısım rivayetlerin işaretiyle bu meş’um asır beşer tarihinin en dehşetli fitne ve fesadının yaşandığı bir asır olarak görülüyor.
Bir toplumun en büyük insan gücü ve kaynağı gençlerdir. Gençliği olmayan toplumlar istiklâliyetini muhafaza edemezler. Nursi’nin “Gençlik damarı akıldan ziyade hissiyatı dinler. His ve heves ise kördürler, akıbeti görmez.”[1] tespiti gençler arasında aynen vuku bulduğu görülüyor. Dünyayı nefis hesabına sınırsız bir hürriyet ile yaşama arzusundalar. Haram lezzetler içinde bulunan zehirli balı tatma hevesindeler. Mânevî hayatın onların nefsânî arzularına engel olacağını düşünüyorlar. Bu âhirzamân asrının cazibedâr fitne ve günâh girdabına düşmüş durumdalar. Söz ve nasihat dinlemiyor, hatta hiç hoşlanmıyorlar. Kendilerini yetişmiş bir fert olarak her türlü kararı almakta serbest görüyorlar. Âsi davranışlar sergiliyorlar. Üslupları kırıcı ve rencide edici bir vaziyetteler.
Âileler bu durum karşısında ne yapacağını bilemiyor. Nasıl bir yol ve yöntem uygulayacakları konusunda kararsızlar. Bazı aileler her türlü çareye başvuruyor, ancak çok da müspet bir netice alamıyorlar.
Pekâlâ, neler yapılabilir?
Öncelikle mânevî eğitim zarureti elzem görünüyor. Gençlerin tâ çocuk yaştan, hatta rahm-ı madere düştüğü andan itibaren annelerin mânevî telkinata başlamaları gerekiyor. Nursi’nin “Bir çocuk küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Âdeta gayrimüslim birisinin İslâmiyeti kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabanî düşer.” tespitleri bu konuda çok manidardır.
Netice olarak “İnsanların hayat-ı içtimaiyesinin en kuvvetli medarı olan gençler, delikanlılar, şiddet-i galeyanda olan hissiyatlarını ve ifratkâr bulunan nefis ve hevâlarını tecavüzattan ve zulümlerden ve tahribattan durduran ve hayat-ı içtimaiyenin hüsn-ü cereyanını temin eden, yalnız Cehennem fikridir. Yoksa, Cehennem endişesi olmazsa, “Hüküm, güçlü olanındır” kaidesiyle, o sarhoş delikanlılar, hevesatları peşinde bîçare zaiflere, âcizlere, dünyayı cehenneme çevireceklerdi ve yüksek insaniyeti gayet süflî bir hayvaniyete döndüreceklerdi.”[2]
Öyleyse gençlerin terbiye-i medeniye yerine terbiye-i İslâmiye dairesine girmelerinin yolu Risale-i Nur dairesine girmelerine çalışmaktır.
Ahirzamanda Âilenin Genç Ferdi!
Ahirzamanda deccaliyet, materyalizm ve inkâr-ı ulûhiyet seli insanları almış sürüklüyor. Hem de sahili olmayan bir okyanusa doğru bu sürükleniş devam ediyor. Bekâsıyla ve ebedî hayatıyla beraber götürüyor. Öyle şefkatli, hamiyetli ve gayretli olmak lâzım ki, bu selin önüne geçilebilsin. Yoksa hasâret-i azime kaçınılmaz bir netice! Bu ahirzaman belâ-yı şedid olarak meş’um ve felâketli devri gösteriyor. Ahirzamanın bu dehşetli imansızlık zehiri öyle bir açılıyor ki, vicdan-ı umûmiyi zehirliyor. Vicdan-ı umûmiyi muhafaza, kalb-ikülliyi himaye edecek ve bu küllî tahribatı tamir edecek bir çare bulmak lâzım. O çare var esasında; Risale-i Nur!
Âhirzamân müddeti uzun bir zaman dilimidir. Biz bir faslındayız. Fitne ve fesâdın en şiddetli olduğu bir zaman aralığının adıdır âhirzamân. Bu nedenledir ki “Bu âhirzamân çok çalkalanıyor; bu fitne-i âhirzamân acîb şeyler doğuracağını ihsâs ediyor.[3]” Öyleyse âhirzamân fitneleri dehşetlidir.
“Halk-ı Âdem’den (as) tâ kıyâmete kadar, âlem-i insaniyyet arasında, deccâl hâdisesinden daha büyük bir umur, mes’ele yoktur.”[4] Hatta Rivayette var ki, “Fitne-i âhirzaman o kadar dehşetlidir ki, kimse nefsine hâkim olmaz.”[5] Bunun için bin üç yüz sene zarfında emr-i Peygamberî ile bütün ümmet o fitneden istiâze etmiş, azab-ı kabirden sonra “Mesih Deccalın fitnesinden… Ahirzaman fitnesinden… (Sana sığınıyoruz Allah’ım[6])” vird-i ümmet olmuş.[7] Çünkü âhirzamân fitneleri nefisleri kendilerine çeker, meftun eder. İnsanlar ihtiyarlarıyla, belki zevkle o fitnelere girerler ve yanarlar.
“Muhakkak fitne geliyor. Allah’ın kullarını perişan edecek, kırıp geçirecek ondan ancak âlimler kurtulacak.” Hadis-i şerifte âlimin kurtulacağı bildirilen fitnenin, fitne-i kıtal değil, fitne-i dalâlet olması icab eder. Keza hadîs-i şerifin âlim vasfına şâyân gördüğü zâtın ise, alelade bir âlim değil, ilmiyle âmil hakiki bir âlim-i hakikat ve hidayet olması yani hakikat-ı İslâmiyeye hakkıyla vâkıf ve onun her emrine her halükârda sadakatle ittiba eden ve asla bidat ve dalâletlere meyletmeyen ve taviz vermeyen hakiki bir âlim-i din olması iktiza eder.[8]
“Ahir zamanda, şiddetli ve dehşetli bir belâ gelecek. Herkese isâbet edecek. Ondan kurtulan olmaz. Ancak Allah’ın dinini bilen ve ona göre lisânıyla ve kalbiyle mücâhede eden bir adam kurtulacak. O ise, ona geçmişlerin mesleği sebkât etmiştir. Bir de, Allah’ın dinini bilip, tasdik eden birisi kurtulacak.”[9] “Muhakkak fitne gelmektedir. İbâdı (insanları) parça parça edecektir. Ancak âlimler ondan kurtulurlar.”[10]
Yukarıdaki hadis-i şeriflerde ifade edilen âlim meselesine Nursi’nin gelen ifadeleri ile bakabiliriz. “Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan, bu zamanın mühim, hakikatli bir âlimi olabilir. Eğer anlamasa da, madem Risale-i Nur şakirtlerinin bir şahs-ı manevîsi var; şüphesiz o şahs-ı manevî bu zamanın bir âlimidir.”[11]
Bir kısım rivayetlerin işaretiyle bu meş’um asır beşer tarihinin en dehşetli fitne ve fesadının yaşandığı bir asır olarak görülüyor. Bediüzzaman’ın “Bana, “Sen şuna buna niçin sataştın?” diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!”[12]dediği bir zaman dilimidir bu ahirzaman.
Gençlerin vaziyeti
Epey zamandır gençleri dinliyorum. Onlarla sohbet edip sorularına muhatap oluyoruz. Neler düşünüyorlar, ne gibi fikirlere kapılmışlar, böylece öğrenmiş oluyorum. Gençler zamanın teknolojisinin sevkiyle gayet müteyakkız ve meraklılar. Bizim ilgi ve bilgi alanımızın dışında hadiseler ile ilgileniyorlar. Nursi’nin “Gençlik damarı akıldan ziyade hissiyatı dinler. His ve heves ise kördürler, akıbeti görmez.”[13]tespiti aynen tahakkuk etmiş durumda. Dünyayı nefis hesabına sınırsız bir hürriyet ile yaşama arzusundalar. Birçoğu mecâzî aşk peşinde. Haram lezzetler içinde bulunan zehirli balı tatma hevesindeler. Dinî ve mânevî hayatın onların nefsânî arzularına engel olacağını düşünüyorlar. Zamanın sûrî zevkleri karşısında aldanmış vaziyetteler. Nefsânî arzularla yaşamayı şiar edinenlerin zebunu olmuşlar. Ancak bunun farkında bile değiller. Bu âhirzamân asrının cazibedâr fitne ve günâh girdabına düşmüş durumdalar. Söz ve nasihat dinlemiyor, hatta hiç hoşlanmıyorlar. Kendilerini yetişmiş bir fert olarak her türlü kararı almakta serbest görüyorlar. Âsi davranışlar sergiliyorlar. Üslupları kırıcı ve rencide edici bir vaziyetteler. Elbette toptancı yaklaşım doğru değil; ancak mânevî eğitim almamış, helal dairesi dışına çıkmış gençlerin ekseriyetinde bu halleri müşahede etmek mümkün.
Âileler çaresiz!
Âileler bu durum karşısında ne yapacağını bilemiyor. Nasıl bir yol ve yöntem uygulayacakları konusunda kararsızlar. Çünkü klasik yöntemler bu gençleri kazanmaya yetmiyor, hatta daha da uzaklaştırıyor. Hatta evlatlarını kaybeden aileler var. Tv ekranları bu gibi vakalarla dolu. Evlatları bu dehşetli asrın şiddetli yangınında yanarken bîçare anne-babalar bîzâr durumdalar. Bir çıkış yolu arıyor, yardım bekliyorlar. Çünkü canları ve ciğerpareleri olan evlatları gözleri önünde bu cazibedar asrın dehşetli girdabında hem dünya, hem de ahiret hayatları yok oluyor. Bunu hem görüyor, hem de bizzat yaşıyorlar. Bazı aileler her türlü çareye başvuruyor, ancak çok da müspet bir netice alamıyorlar. Bir kısmı ise başa çıkamayınca peşini bırakıyorlar. Gençlerin bu süre içerisinde yaşadıkları musibetler ise bazen telâfisi mümkün olmayan neticelere sürüklüyor. Pekâlâ neler yapmak lâzım?…
Gençler için neler yapılabilir?
Nursi’nin tabirince gençler nev-i insanın üçte birini teşkil ediyor. Bu üçte birlik toplum kesimi “Hevesatları galeyanda, hissiyata mağlûp, cüretkâr akıllarını her vakit başına almayan o gençler, âhiret imanını kaybetseler ve cehennem azabını tahattur etmezlerse, hayat-ı içtimâiyede, ehl-i namusun malı ve ırzı ve zayıf ve ihtiyarların rahatı ve haysiyeti tehlikede kalır. Bazı, bir dakika lezzeti için bir mes’ut hanenin saadetini mahveder ve bu gibi, hapiste dört beş sene azap çeker, canavar bir hayvan hükmüne geçer.”[14] Gençleri bu vaziyetten kurtarmak vazifesi elzem görünüyor. Pekâlâ, neler yapılabilir?
Öncelikle mânevî eğitim zarureti elzem görünüyor. Gençlerin tâ çocuk yaştan, hatta rahm-ı madere düştüğü andan itibaren annelerin mânevî telkinata başlamaları gerekiyor. “Çünkü, bir çocuk küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Âdeta gayrimüslim birisinin İslâmiyeti kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabanî düşer. Bilhassa, peder ve validesini dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabanîlik verir. O hâlde o çocuk, dünyada peder ve validesine hürmet yerinde istiskal edip çabuk ölmelerini arzu ile onlara bir nevi belâ olur. Ahirette de onlara şefaatçi değil, belki davacı olur: “Neden imanımı terbiye-i İslâmiye ile kurtarmadınız?”İşte bu hakikate binaen, en bahtiyar çocuklar onlardır ki, Risale-i Nur dairesine girip dünyada peder ve validesine hürmet ve hizmet ve hasenatı ile onların defter-i a’maline vefatlarından sonra hasenatı yazdırmakla ve ahirette onlara derecesine göre şefaat etmekle bahtiyar evlât olurlar.”[15]
Gençlerin terbiyesi konusunda âilelere çok büyük vazifeler düşüyor. Anne ve babalar çocuk yetiştirme konusunda muhakkak eğitim almalılar. Çocuklarımıza küçük yaşta temel imânî bilgiler ve ahlâkî davranışlar verilmeli, tatbikat konusunda anne-baba ittifak içinde olmalıdır. Çocuklar teknolojiden mümkün mertebe uzak tutulmalı, daha doğrusu çocuklar teknoloji bağımlısı hâline getirilmemeli. Âileler teknolojiyi zaman kazanma vesilesi olarak ölçüsüz bir şekilde çocukların kullanımına verirse vahim sonuçlar ile karşılaşabilir. Gençlerimizde karşılaştığımız davranış ve kişilik bozukluklarının altında yatan sebeplerin en önemlilerinin başında kontrolsüz teknoloji kullanımı gelmektedir. Bir diğer husus çocuklara teknoloji kullanma eğitimi verilebilir. Belirli saatler konulabilir ve sınırlı alanlarda eğitici ve öğretici alanlarda gezmesine imkân verilebilir. Ya hep, ya hiç mantığı doru değildir. Yasaklamak da çözüm olmadığına göre denetlenerek işi ciddiye almak problemi en aza indirecektir.
Çocuklarımıza verilen eğitim hem aklına, hem kalbine, hem de ruhuna hitap etmiş olmalıdır. Manevî eğitim kesinlikle ihmal edilmemelidir. Bu yol çocukların yetişmesinde ve otokontrol yapmasında çok etkilidir. Hür olmak, insanın en büyük insanî özelliğidir. Ancak bu hürriyet sınırsız değildir. İnsan hem kendine, hem de başkasına zarar vermeden şahane serbest olarak yaşayabilmelidir. Ben başkasına zarar vermiyorum, bu hayat benim, istediğim gibi yaşarım demek hakiki hürriyet değildir. Çünkü insanın her davranışı toplum içinde başka insanlara karşı sorumluluk gerektirir. Toplum olarak genel kabul görmüş ortak paydalara saygılı olmak ve o değerleri aşındırmamak hepimizin vazifesidir.
Gençlerimizi toplumun dertleri ile dertlenen, onlara çözüm üreten insanlar olarak yetiştirmek hepimizin sorumluluğudur. “Bir dert teşhis edilirse, tedavisi kolay olur.” sözünü de hatırlayarak, teknoloji ve sosyal medya zombisi olmamaları için “mânevî eğitim yolunu” kullanmak gerekir. Böylece haklarını bilen ve savunan, ancak başkalarının hakkına ve hukukuna da zarar vermeden yaşayan kaliteli insanlar yetiştirebilirsek toplumsal huzuru da yakalamış oluruz. Nursi’nin ifadesiyle “İman-ı âhiret onun imdadına gelse, çabuk aklını başına alır.”[16]hakikati ihmal edilmemelidir.
Gençler ve Risale-i Nur
Bildiğimiz bir vaziyet var ki hem mazide hem de şimdi Risale-i Nur’u temin edebilmek için günlerce iktisad hayatı yaşayarak para artırmak gayreti ile çırpınan gençler vardır. Bugün birçok imanlı gençler Risale-i Nur’a medyun-u müteşekkirdirler. Nursi de “bazı gençler kendilerinin hayat-ı dünyeviye ve uhreviyesini muhafaza için yanıma geldiler. Ben de onlara lillâh için o Rehber dersini verdim.” diyor. Böylece hem Gençlik Rehberi’ni hem de Risale-i Nur’u anlayarak okuyan şahıslar ve asrî gençler terbiye-i Muhammedîye (asm) giriyorlar. Nursi, yanına gelen gençlere, daima Nur derslerini okumalarını, zamanın ahlâksızlık tehlikelerinden sakınmalarının büyük menfaat ve saadetini onlara telkin ederek, namaz kılmalarının lüzumunu ihtar ederdi. Bu tarzdaki dersinden, belki binlerce gençler intibaha gelmişlerdir.
Said Nursi, yanına gelen birkaç parlak gençlere şu nasihatleri yapar: “Sizdeki gençlik kat’iyen gidecek. Eğer siz daire-i meşruada kalmazsanız, o gençlik zayi olup, başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem âhirette, kendi lezzetinden çok ziyade belâlar ve elemler getirecek. Eğer terbiye-i İslâmiye ile o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak iffet ve namusluluk ve taatte sarf etseniz, o gençlik mânen bâki kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebep olacak. Hayat ise, eğer iman olmazsa veyahut isyan ile o iman tesir etmezse, hayat, zahirî ve kısacık bir zevk ve lezzetle beraber, binler derece o zevk ve lezzetten ziyade elemler, hüzünler, kederler verir. Çünkü, insanda akıl ve fikir olduğu için, hayvanın aksine olarak, hazır zamanla beraber geçmiş ve gelecek zamanlarla da fıtraten alâkadardır. O zamanlardan dahi hem elem, hem lezzet alabilir. Hayvan ise, fikri olmadığı için, hazır lezzetini, geçmişten gelen hüzünler ve gelecekten gelen korkular, endişeler bozmuyor. İnsan ise, eğer dalâlet ve gaflete düşmüşse, hazır lezzetine, geçmişten gelen hüzünler ve gelecekten gelen endişeler, o cüz’î lezzeti cidden acılaştırıyor, bozuyor. Hususan gayr-ı meşru ise, bütün bütün zehirli bir bal hükmündedir.”[17]
Öyleyse gençlerin terbiye-i medeniye yerine terbiye-i İslâmiye dairesine girmelerinin yolu Risale-i Nur dairesine girmelerine çalışmaktır.
Gençler için Gençlik Rehberi
Said Nursi, Risale-i Nur’dan medet isteyen gençlere dersler verir. Onların cazibedar ahir zaman fitnesinden kurtulmaları için yol gösterir. Gençlik hevesiyle düşecekleri tehlikeleri göstererek iman ve küfür mukayesi ile sefahat ve dalaletin akıbetini gösterir. Gençliğin fani olduğunu, daire-i meşruada kalınmazsa o gençliğin zayi olup, başlarına hem dünyada, hem kabirde, hem âhirette, kendi lezzetinden çok ziyade belâlar ve elemler getireceği ikazlarında bulunur. Gençlerin terbiye-i İslâmiye ile o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak iffet ve namusluluk ve taatte sarf etmeleri halinde, o gençliğin mânen bâki kalacağını ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebep olacağını hatırlatır.
Said Nursi, gençler için “Gençlik Rehberi” eserini telif etmiş. Kendi ifadesiyle “Rehber’in” millete, hususan gençlere çok menfaati var.” demiştir. Gençlik Rehberi, Risale-i Nur parçalarındandır. Risale-i Nur’un ehemmiyetli bir parçası olan ve binler gençleri vatan, millet ve âsayişin menfaatine terbiye eden bu eser gençlerin başucu kitabı hükmündedir. Bu Gençlik Rehberi’ni biraz manaya çevirmek bu hayattan sonra diğer bir hakiki hayatın mevcudiyetini onlara anlatmak ve onları sırf maddîlikten ibaret olmaktan kurtarmaktır. Her eserin tabiî olarak bir gayesi bulunacaktır. Bu eserin de gayesi, dinin yüksek hakikatlarını ana lisânımızla ve herkesin anlayacağı şekilde anlatmaktır. Gençlik Rehberi gençlere gayet menfaatli ve hiç bir zararı olmayan harika bir eserdir. Gençlik Rehberi gençleri serkeşlikten, sarhoşluktan, su-i ahlâktan, su-i isti’malâttan men’ eden bir eserdir.
Nursi “Tehlikeli vaziyette bulunan gençlere bir ihtarname”başlığı altıda yazdığı bir fıkrada “Risale-i Nur’un genç şakirdlerinin gittikleri istikamet ve iffet ve ittiba-i Sünnet-i Seniye, gençlik noktasında ne kadar kıymettar bulunduğunu ve hakikî ve zevkli gençlik ise, o tarzdaki bahtiyarların gençlikleri olduğunu bir kat daha isbat edip, hakikî genç Türkler kimler olduğunu göstersin.”[18]demiştir.
Said Nursi’nin gençlere hitabı: “Ey gençler ve ey İslâm evlâtları! Avrupa’nın size karşı olan merhametsiz zulüm ve adavetine ve batıl efkârına ne akılla muhabbet edip onları taklit ediyorsunuz ve onlara ittibaen sefahetlerine iştirak ve saflarına iltihakla mukabele ediyorsunuz? Onları taklit ve onlara ittibâ ile beraber dâvâ-yı hamiyet yalandır. Milleti istihfaf ve milliyetle istihzadır! Cenâb-ı Hak bizi de, sizi de tarik-i müstakimden ayırmayıp hidayette kılsın.”[19] “İman ve İslâmiyete şiddet ve dehşetle taarruz ve hücumun beşeriyeti istilâ ettiği en korkunç bir zamanda imanların sarsıldığı, zaîflediği, çürüdüğü ve tahrib edildiği bir hengâmda ehl-i imanın ve insanların hattâ baba oğul ve iki kardeş arasında bile itimadın olmadığı bir vakitte, Risale-i Nur Kur’ân ve iman hakikatlarını tahkikî bir surette ders vermiş. Bu dersleri dikkat ve tefekkürle devamlı olarak okuyup öğrenen bahtiyar kimselerdeki kurumuş imanlara sünbül vermiş, onun mânevî âleminde muazzam bir bahar açılmış, mes’ud kimsenin iman ve fikir âlemindeki meydana gelen o nuranî baharın bahşettiği haz ve zevk, inşirah ve saadet o kimseyi Allah’a ve Resulüne ve İslâmiyete bağlanmış.”[20]
Öyleyse gençlerin bu asrın cazibadar fitnelerinden kurtuluşu hususan Gençlik Rehberi ve Risale-i Nur’un diğer parçalarıdır. Acilen gençleri Risale-i Nur ve Gençlik Rehberi ile buluşturarak bu asrın dehşetli fitnelerinden kurtulmalarını sağlamalıyız.
Gençler neler istiyor?
Bir toplumun en büyük insan gücü ve kaynağı gençlerdir. Gençliği olmayan toplumlar istiklâliyetini muhafaza edemezler. Devletler gelecek asırları da dikkate alarak en büyük yatırımlarını insana, yani eğitime harcıyorlar. Eğitim, insanın tekâmül etmesinde ve hayata hazırlanmasında en önemli faaliyettir. Düşünen, araştıran ve yeni yaklaşımlarla projeler üreten gençlik, çok iyi bir eğitimden geçmek zorundadır. Ancak gençliğimizin de çıkmaz problemleri olduğunu biliyoruz. Özellikle teknolojinin gençlerimiz üzerinde menfî bir etkisi olduğuna şahidiz. Zamanının büyük bir kısmını sosyal medyada geçiren, sorumluluk almayan, âile içinde sorumsuz davranışlar gösteren gençlerimiz ile âileler baş edemez duruma gelmiş. Çok muzdarip vaziyetler yaşandığına bizler de şahidiz. Görüştüğüm ve konuştuğum gençler; âilelerinin kendilerini anlamadıklarını, özel hayatlarına müdahale edildiğini, gençliğini özgürce yaşamak istediğini, buna ancak sosyal medya ile kavuştuklarını, sosyal medya olmadan hayatın bir önemi olmadığını ifade ediyorlar. Dahası da var, ancak bu kadarı gençlerimizin düştüğü girdabı anlatmaya yeterli diye düşünüyorum. Bizler böylece çocuklarımızı ve gençlerimizi birer birer kaybediyoruz. Elbette toptancılık yapmak doğru değil, ancak böyle bir vakayı da görmezden gelemeyiz.
Said Nursi’den mânevî eğitim
Said Nursi, çocuklar ile ilgili çok önemli tespitler aktarır. Mesela: “Çocukların tâlimi, ya cebirle, ya hevesâtlarını okşamakla olur.”[21] ifadesi çocuk eğitimi için harika bir tespittir. Nursi’den çocuk eğitimi ile ilgili net ifadeler bunlar. Asrımızın eğitimcileri ve pedagogları bu sözlere bigâne kalmamalıdır. Reçete hazır, tatbik etmek için Nursi’ye kulak vermek yeterli diye düşünüyoruz.
Çocuklar yüce Rabbimizin biz kullarına çok kıymetli bir emâneti ve hediyesidir. Onların maddî ve mânevî ihtiyaçları ebeveyn olarak hepimizin omuzlarındadır. Çocuklarımızın hem dünya hem de ahiret hayatını tehlikelerden korumak vazîfesi ile muvazzafız. Fakat çok zamandan beri terbiye-i İslâmiye zedelenmesiyle çocuklarımızın mânevî eğitimi zorlaşmıştır. Çünkü âhirzâmanda çocuk olmak ve çocuk yetiştirmek çok zorlaşmıştır. Ahirzaman alametlerinden birisi de Hadis-i Şerifte var; ‘Ahir zamanda çocuklarevin efendisi olacak’ diyor.
Asrımızın dehşetli fitneleri, cazip teknolojik araçları ve iletişim vasıtaları çocuklarımızı maddî ve mânevî yönden tahrîb etmekte ve telâfisi zor yaralar açmaktadır. Özellikle terbiye-i İslâmiyenin za’fiyete uğraması İslâm terbiyesi yerine terbiye-i medeniyenin hâkim olması mânevî eğitimi neredeyse yok olma noktasına getirmiştir. Çünkü bu zaman, eski zamanlara benzemiyor. Terbiye-i İslâmiye yerine terbiye-i medeniye hayât-ı içtimâîyemize yerleştiği için çocuklarımız, gençlerimiz ve insanlarımız bu tahrîbattan şiddetli bir şekilde etkileniyor. Bu zamanda terbiye-i İslâmiyenin noksâniyeti ve ubûdiyetin za’fiyetiyle benlik, enâniyet kuvvet buluyor. Öyleyse acilen mânevî eğitime tekrâr tahşîdât yapmalı ve çare yollarına başvurmalıyız.
Çocuklarımızın tâlimi, dînî ve mânevî eğitimi için ise uygulayacağımız metod da önemlidir. Bu noktada Nursi’nin gelen tavsiyeleri çok önemlidir.“Çocukla konuşulsa, çocukça tâbirât istimâl edilir.”[22] Çünkü çocukların anlama ve talim seviyesine göre hitâb etmek ve konuşmak gerekir. “Evet, yüksek bir insan, bir çocukla konuştuğu zaman çocukların şivesiyle konuşursa, çocuğun zihnini okşamış olur. Çocuğun fehmi, onun çat pat söylediği sözlerle ünsiyet peydâ eder; söylediklerini dinler ve anlar. Aksi halde, o insanla o çocuk arasında bir ma’lûmât alışverişi olamaz.”[23] Ya bu tavsiyelere uyacağız, yada daha iyi bir yol bulacağız. Çünkü belâgatın ve güzel söz söylemenin gereği beliğ-i muknî(güzel sözle iknâ’ edici) olmalı, tâ muktezâ-yı hâle(halin gereğine) uygun olsun.
Eğitimin temeline mânevî eğitimi koymadıktan sonra işimiz hayli zor! Hem dînî hem de fennî ilimler ile eğitim teçhiz edilmeli ki talebenin himmeti pervaz etsin. Çünkü Nursi “Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir, aklın nuru fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder… İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.”[24] der.
İnsanın fıtratına uygun olan eğitim fen ve din ilimlerinin birlikte verilmesidir ki, talebelerin kabiliyetleri tam tekemmül etsin. Çünkü insanın aklını fen ilimleri, vicdanını da din ilimleri mamur eder. Said Nursi’nin Lemaat’te “Nur-u akıl kalbden gelir. Ziya-yı kalbsiz olmaz nur-u fikir münevver.”[25]dediği nokta bu olsa gerektir.
Çare ideolojik eğitimden fıtrî ve mânevî eğitime geçmek olmalıdır.
Abdülbâkî Çimiç
Eğitimci-Araştırmacı-Yazar
[1]Said Nursi, Sözler, s.241, Yeni Asya Neşriyat
[2] Said Nursi, Şualar, s.298, Yeni Asya Neşriyat
[3] Said Nursi, Barla Lâhikası, s.540, Yeni Asya Neşriyat
[4] Sahih-i Müslim 2/381, 382; En-Nihaye Ev-il Melâhim – İbn-i Kesir 1/12-13; Râmuz-ül Ehadîs sh: 374
[5] Süyutî, Fethu’l-Kebir, 1:315, 2:185, 3:9; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, 1:266.
[6] Buhari, Daavât: 37, Müslim, Mesâcid: 127
[7] Said Nursi, Şualar, s.922, Yeni Asya Neşriyat
[8] Maidet-ül Kur’ân ve Hazinet-ül Burhan, İttihad Yayınları, s.143
[9] Râmuz-ül Ehadîs sh: 141 Ebu Nasr-i Siczî’nin El-ibane eserinden, Ebu Nuaym’in Hilyet-ül Evliyasından nakil…
[10] El-Feth-ül Kebir 1/315 Hilyet-ül Evliya’dan nakil; Râmuz-ül Ehadîs sh: 105; Feyz-ül Kadir 2/377 hadîs no: 2081
[11] Said Nursi, Lemalar, s.404, Yeni Asya Neşriyat
[12] Said Nursi, Tarihçe-i Hayat, s.27, Yeni Asya Neşriyat
[13]Said Nursi, Sözler, s.241, Yeni Asya Neşriyat
[14] Said Nursi, Şualar, s.364, Yeni Asya Neşriyat
[15] Said Nursi, Emirdağ Lahikası-I, s.86, Yeni Asya Neşriyat
[16] Said Nursi, Şualar, s.364, Yeni Asya Neşriyat
[17] Said Nursi, Sözler, s.237, Yeni Asya Neşriyat
[18] Said Nursi, Kastamonu Lahikası, s.217, Yeni Asya Neşriyat
[19] Said Nursi, Nurun ilk kapısı, Baskı:2000, Beyaz Karton Kapak, s.82, Yeni Asya Neşriyat
[20]Said Nursi, Emirdağ Lahikası-II mektupları
[21]Said Nursi, Eski Saîd Dönemi Eserleri(Münâzarât,), s.291, Yeni Asya Neşriyat
[22]Said Nursi, Sözler,2004, s.629, Yeni Asya Neşriyat
[23]Said Nursi, İşârâtü’l-İcâz, s.346, Yeni Asya Neşriyat
[24] Said Nursi, Eski Said Dönemi Eserleri(Münazarat), s,291, Yeni Asya Neşriyat
[25] Said Nursi, Sözler, s.1148, Yeni Asya Neşriyat