Ahirzaman Müceddidi: Bediüzzaman

Bedîüzzamân Saîd Nursî’nin Tarihçe-i Hayâtı doğrultusunda hayât devrelerinden önemli gördüğümüz tespitleri incelemeye çalışacağız inşâallah. Özellikle Bedîüzzaman’ın doğumu, çocukluğu, Eski Saîd, Yeni Saîd ve Üçüncü Saîd devrelerinden bazı noktaları ve bu devrelerde görülen mümeyyiz özelliklerle beraber önemli hadiseleri aktarmaya gayret edeceğiz. Bedîüzzamân Hazretleri’ni Eski Saîd’den Yeni Saîd’e; Yeni Saîd’den Üçüncü Saîd’e taşıyan olayları ve hadiseleri de nazarlara sunmaya çalışacağız. Şu bir hakîkat ki Üstâd Bedîüzzamân Saîd Nursî’nin hayâtı böyle kısa yazılara sığacak gibi değildir. Bir umman nasıl ki bir tasa sığmaz, aynen öyle de neredeyse bir asra yakın çok inkılâplar ve hâdiseler yaşayan bir ömür de böyle kısa sayılabilecek yazılara sığmaz. Damla denize bir işaret ve delil olduğu gibi, damla misal bu tür yazılar da O’nun hayâtına kısa bir mukaddeme olur ümidindeyiz.

Bedîüzzamân Hazretleri’nin hayâtı çok çetin şartlarda ve şiddetli hadiselerin yaşandığı bir asırda geçmiştir. Kendi ifadesiyle asrın hâdisatının verdiği yeisle, şiddetle muztarip vaziyetler yaşanmıştır. Bedîüzzamân asrın başlarında kesif zulmet içinde bir nur aramıştır. “Mukadderât-ı İslâm için teşekkül eden bir meclis-i muhteşem”[1] in ifadesiyle bu asır; “felâket, helâket asrı” ve Bedîüzzamân da ‘felâket, helâket asrının Adamı’dır. Ayrıca görülen bir rüya-i sâdıka olan vakıa-i sâdıkada Mühim bir Zat Bedîüzzamân’a âmirâne diyorki: “İ’câz-ı Kur’ân’ı beyan et.”[2] İşte bu emir ile Bedîüzzamân Hazretleri “şu i’câzın bir nev’ini şu zamanda izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak. Ve namzet olduğumu anladım.”[3] der. Yine Yirmi Dokuzuncu Mektup’ta “Çok emârelerle anlamışız ki, bu ulûm-i îmâniyedeki fetvâ vazîfesiyle tavzif edilmişiz.”[4] ifadesinde de artık âhirzamanın en önemli bir faslının başladığı ve kendisinin de bu asrın ve istikbalin zulümatlarını izale edecek Müceddid-i Âhirzaman olduğu anlaşılmış olur. Risâle-i Nur’un birçok yerinde Bedîüzzamân Hazretleri “ihtiyârımız hâricinde istihdam ediliyoruz” demektedir. Mesela; “benim gibi zaîf ve kıymetsiz bir bîçârenin elindeki hakāik-ı îmâniye ve Kur’âniyenin kıymetini, ekser nâsın nokta-i nazarında düşürmemek içün, bilmecbûriye i’lân ediyorum ki, ihtiyârımız ve haberimiz olmadan, Birisi bizi istihdam ediyor; biz bilmeyerek bizi mühim işlerde çalıştırıyor. Delilimiz de şudur ki: Şuûrumuz ve ihtiyârımızdan hâriç bir kısım inâyâta ve teshîlâta mazhar oluyoruz.”[5] ifadeleriyle bu noktaya temas ediyor. Ekser Sözler’de tevafukat-ı gaybiyenin te’lifi için “kat’iyen cüz-i ihtiyârımız karışmıyor”[6] ifadesini de ekliyor. Ayrıca Kur’ân’a dellalık cihetiyle olan şahsiyeti için ise şöyle der: “Kur’ân-ı Hakîm’in hazîne-i âlîsinin dellâlı cihetindeki muvakkat, sırf Kur’ân’a âid bir şahsiyetim var. O dellâllığın iktizâ ettiği pek yüksek ahlâk var ki, o ahlâk benim değil; ben sahip değilim. Belki o makāmın ve o vazîfenin iktizâ ettiği seciyelerdir. Bende bu nevi’den ne görseniz benim değil; onunla bana bakmayınız, o makāmındır.”[7] Hem, ‘Allah vergisi için kābiliyet şart değildir.’ kāidesince, Cenâb-ı Hak, merhametkârâne, kudretini benim hakkımda böyle göstermiş ki, en ednâ bir nefer gibi bu şahsiyetimi, en âlâ bir makām-ı müşiriyet hükmünde olan hizmet-i esrâr-ı Kur’âniyede istihdâm ediyor.”[8]

Emirdağ Lâhikası’nda ise “Kardeşlerim! Hiç merak etmeyiniz. Kat’î kanâatim geldi; bizler, bir inâyet altında, gayet ehemmiyetli bir hizmette ve ihtiyâr ve iktidarımız haricinde bir dest-i gaybî tarafından istihdam ediliyoruz.”[9] Barla Lâhikası’nda da “Şimdi bence kat’iyet peydâ etmiştir ki; ekser hayâtım, ihtiyâr ve iktidârımın şuûr ve tedbîrimin hâricinde öyle bir tarzda geçmiş ve öyle garib bir sûrette ona cereyan verilmiş; tâ Kur’ân-ı Hakîm’e hizmet edecek olan bu nevi’ Risâleleri netice versin. Âdetâ bütün Hayât-ı ilmiyem, mukaddemât-ı ihzâriye hükmüne geçmiş. Ve Sözler ile i’câz-ı Kur’ân’ın izhârı, onun neticesi olacak bir sûrette olmuştur.”[10] ifadesi ile de “İ’câz-ı Kur’ân’ın beyânı”nda bir istihdam ve inayet olduğu açık olarak anlaşılmış oluyor. Böylece Bedîüzzamân “daha hâl-i sabâvette iken ve hiç tahsil yapmadan, zevâhiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulûm-i evvelîn ve âhirîne ve ledünniyat ve hakāik-ı eşyâya ve esrâr-ı kâinâta ve hikmet-i İlâhiyeye vâris kılınmıştır ki, şimdiye kadar böyle mazhariyet-i ulyâya kimse nâil olmamıştır.”[11]Bu çeşit ifadelere Risâle-i Nur Külliyatı’nda epey yer verilmiş olup şimdilik bu kadarıyla iktifa ediyoruz.

Öyleyse Müceddid-i Âhirzaman evsafına sahip bir Zat olan Bedîüzzamân Saîd Nursî Hazretleri’nin hayât devreleri elbette çalışılmalı ve O’nun hayâtından tespitler ile Müceddid-i Âhirzaman olarak yapacağı vazîfelere temas ve tavafuk eden noktaların izharına çalışılmalıdır. Bilindiği üzere Bedîüzzamân Hazretleri’nin üç devre-i hayâtı vardır. Bu hayât devreleri husûsî bir tasarruf ve inâyet-i İlâhiye altındadır. Hatta O’nun hayât devreleri ile Müceddid-i Âhirzaman olarak vazîfeleri arasında bir münasebet vardır. Hayât devrelerine bakıldığında çok sırlı ve bir o kadar da ilginç tevafuklar ve tekâmüller görülür. Mesela Eski Saîd hayât devresinden Yeni Saîd hayât devresine geçişte bir kısım mânevî ihbarat ve sevk-i İlâhiler vardır. Bedîüzzamân Hazretleri Eski Saîd’den Yeni Saîd’e geçerken bir tekâmül serüveni olan inkılâb-ı ruhî ve enfüsî bir muhasebe yaşar. Tâ Rus esaretinde iken Tatar Camii’nde başlayan bu inkılâb-ı ruhî İstanbul Hayâtı’nda da devam eder. Bu süre bir nevi 1917 yılında başlayıp 1923’e kadar sürer. 1917 ile 1923 yılları arasında Bedîüzzamân Hazretleri bir nevi Yeni Saîd devresine hazırlık olarak kabul edilen intibâh-ı ruhîyi tamamlar. Bu arada saçlarındaki beyaz kıllar, Eyüp kabristanlığında başlayan dünyanın faniliği ile ilgili tefekkürler, Yuşa Tepesi ile Çamlıca sırtlarındaki gençlik ve içtimâî hayâtın cazibesinden kurtulmaya çalışma halleri de bu serüvenin tekâmülüne katkı yapar. Bu geçen sürede çok şiddetli ve ciddi enfüsî murakabe ve muhasebe hâlleri ve dersleri Bedîüzzamân Hazretleri’ni Yeni Saîd’e hazırlayan muharrik hadiselerdir.

Abdülbâkî Çimiç

[email protected]


[1] Târihçe-i Hayât,2013,s.205

[2] Mektubat,2013,s.624

[3] Mektubat,2013,s.625

[4] Mektubat,2013,s.725

[5] Mektubat,2013,s.629

[6] Mektubat,2013,s.648

[7] Mektubat,2013,s.536

[8] Mektubat,2013,s.537

[9] Emirdağ Lahikası-I,2013,s.62

[10] Barla Lahikası,2013,s.43

[11] Târihçe-i Hayât,2013,s.927

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir